Emre’yle Gazi Mahallesi’nde tanıştım. “Bu kim” dedim ya, çok dürüst, saygılı. Bir şey anlattığında, ister büyük, ister küçük olsun büyük bir merakla dinlerdi.

Okumaya öğrenmeye çok çabalardı. Dinlerken bir bakışı var ya hani… çok yoldaşla tanıştım ama Emre çok farklıydı. Hiç bozulmamış bir karakteri vardı. Gözünün içine bakar, bir şeyler öğrenmek ister. Parası yok mesela, isteyemez utanır. Birçok kez kızdım ona, “biz bir aileyiz birbirimizin sorunlarını bilmeliyiz” diyerek. Bir gün parası olmadığı için epey yürümüş, otobüse binememiş. “İnsanlara niye söylemiyorsun” diye kızdım. “Ne bileyim, yoldaşlara yük olmayalım, belki onun da parası yoktur” demişti.

Yoldaşlık bağından konuşurduk uzun uzun. İnsanları kırmamak için hep içine atardı. Çok fedakar ve uyumlu bir insandı. Gözleri ışıl ışıl parlardı yoldaşlarına bakarken. Bir o kadar mahcup Anadolu çocuğuydu.

Bir festival hazırlamıştık Gazi Mahallesi’nde. Her şeye atılırdı, “ben yaparım yoldaş, ben yaparım”, heyecanla atılırdı. Müthiş bir saflığı vardı. Tam bir komünist saflığı, temizliği vardı. İçinde gerçekten de bir ateş vardı. Devrime inanmıştı. Hiçbir şekilde art niyet barındırmazdı içinde. Bir gün geldi, etkinlikte şiir okuyacakmış. Çok heyecanlıydı. Birlikte çalışmıştık: “Kapıları çalan benim / kapıları birer birer. / Gözünüze görünemem /göze görünmez ölüler. / Hiroşima'da öleli / oluyor bir on yıl kadar. / Yedi yaşında bir kızım, / büyümez ölü çocuklar”...

Ne yaparsa canla başla çalışırdı. Pırıl pırıl, kirlenmemiş bir insandı. İzmir’e gitti ailesini görmeye. “Ben artık devrim için, sosyalizm için çalışacağım. Sizi seviyorum ama benim ailem yoldaşlarım artık. Ben gidiyorum hakkınızı helal edin” demiş. Ailesi bir şey dememiş…

Yüreği devrim için atardı, içindeki yangın gözlerinden fışkırırdı. Çok üzüldüm haberini aldığımda. Onu çok özlüyorum.

Bir Yoldaşı