< Flormar İşçileriyle Sohbet...

Flormar İşçisi Güzeldir.

Güzel gerçek olandır.

Flormar işçilerinin % 80'inin kadın olması, kadının kurtuluş mücadelesinde en öne geçmesi güzeldir.. Kadın yaşamı üretir, güzelleştirir.

Gerçek olan budur.

Flormar işçisi güzeldir, güzelleştirir.

Çünkü, Flormar işçisi örgütlü, sendikalı olabilmek için mücadele ediyor. İşte bu nedenle Flormar'ın en ileri, en bilinçli kesimi güncel popüler kavramla söyleyecek olursak, DİRENİYOR. Hem de yaz kış, soğuk sıcak demeden, yaklaşık 7 aydır, fabrika önünde...

İlk günkü heyecanı, ilk günkü coşkuyu görüyoruz yüzlerinde. “Nasılsınız?" dediğimizde “İyiyiz, çok iyiyiz” diyorlar. Adeta Nazım'ın “Hoş geldiniz/ biz bıraktığınız gibiyiz/ ustalaştık biraz daha taşı kırmakta/ dostu düşmandan ayırmakta” dizeleriyle bizi karşılıyorlar. 

“Flormar işçisi yalnız değildir” sloganları, “Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği” sloganları ile bütünleşiyor. İlk kısa seremoniden sonra, çadırın bulunduğu bölüme geçiyoruz. Ve sohbet başlıyor.

Bir işçi arkadaşımız söze giriyor. Yılların deneyimine sahip soruyor:

“Nasıl gidiyor?”

“Valla işimize geri dönmek için direniyoruz.”

“Neden işten atıldınız?”

“Sendikalı olduğumuz için.”

“İçeride üretim devam ediyor mu? Yani içeride çalışan işçi arkadaşlarınız var mı?”

“Var”

“Onlar neden size katılmadı?”

“Bir çok nedeni var. Ama en önemlisi işsiz kalma korkusu. İşsizlik ölümden beter neredeyse. Aslında ölüm kolay yaşamak çok zor.”

“Gerçekten de yaşamak çok zor. Bu emekçiler için böyle olabilir; ama yemekçiler (patronlar) için bu öyle değil. Onlar, servet ve sefahat içinde mutlu yaşıyorlar. Biz ise, onlara servet ve sefahati sunanlar, sefalet içinde. Ve mutsuz bir yaşamı sürüyoruz. Sizin de belirttiğiniz gibi yaşamak bize zul geliyor...

“Ama bu neden böyle? Mesela; siz sendikalı olduğunuz için işten atıldınız değil mi? (Evet) Yani Anayasal, yasal haklarınızı kullandınız diye. (Evet) Yani işverenin (patronun) yasadışı davranıyor. Öyle değil mi? Bu durumda şöyle olmuyor mu? (Evet Bence de öyle)...

“Ama yasalar esas olarak patronlar, burjuva sınıfın çıkarlarını korumak içindir. Ufak tefek işçilere de kırıntı şeklinde haklar sağlarlar ki, işçiler yasal sınırları aşmasın. Siz Petrol İş'te örgütlüsünüz değil mi? (Evet) Ben de Tek Gıda İş Sendikasında yıllarca sendikalı çalıştım. Ankara'da tekel fabrikaları kapatılmasın diye 78 gün Ankara sokaklarında yattık kalktık. 78 gün boyunca hükümete ecel terleri döktürdük. Ankara halkı eylemimizi sahiplendi. Bize destek oldu. İleri işçiler 'Meclise yürüyelim. Bu sorun oradan kaynaklanıyor, çözümü de orada' diyerek meclise yürümeyi önerdiler. Sendikacılar hemen karşı çıktılar. 'Arkadaşlar, sizin yerinize biz gideriz. Biz görüşürüz' diyerek adeta gönlümüzü okşadılar. Sonra öğrendik ki, 'Mesele yargıya intikal etmiştir, bundan sonrası hukukun işiymiş, hadi çadırları söküyoruz' deyip işçileri aldattılar ve sonunda Tekeller kapatıldı… İşçiler 4-C adı altında bir uygulamayla aldıkları ücretin neredeyse yarısına kamunun başka iş yerlerine sürgün edildiler. O zaman biz çadır çadır dolaşıp 'Komiteler şeklinde örgütlenelim. Ve çadırları kaldırmayalım, Ankara'yı terk etmeyelim, bu sorunu meclise yürüyerek çözebiliriz' dedik. Devletten önce sendikacılar bize karşı çıktılar. Sonuçta işçiler, yasal ve tüzel kişiliği olan sendikanın kararına uydular. Ve sonuç hükümetin istediği şekilde oldu. Yani kısaca söylemek istediğim şey şu: Sendika her şey değildir. Sendikayı sendika yapan işçilerdir. İşçiler bilinçliyse, komiteler temelinde sendikadan da bağımsız bir şekilde örgütlenip kendi gelecekleriyle ilgili kararları kendileri tartışıp, kendileri karar altına alıp nihai kararı kendileri verebiliyorsa, yani sendika yönetimi işçilerin söz ve kararını işverenlere iletme görevini görüyorsa, sendika sendikadır. Sendika ekonomik, demokratik bir örgüttür, ama ona gerçek anlamını veren kendi sınıf ideolojisiyle, işçi sınıfının bilimsel dünya görüşüyle donanmış ve bu ideolojiyle sınıf ve kitle mücadelesi yürüten işçilerdir. Ukalalık etmek istemem ama, mesela size sınıf nedir desem bana ne ile cevap verirsiniz. 2-A, 4-B vs. değil mi, kısaca söylersek, çıkarları bir olan istikrarlı insan topluluklarına sınıf deniyor. Sınıf deyince üretim araçlarıyla olan ilişkisi üretim araçlarının sahibi mi, yoksa onu sadece kullanan mı, üretimden aldığı pay, bütün bunlar hangi sınıfa ait olduğumuzu gösterir. Çünkü içinde yaşadığımız daha doğrusu yaşamaya çalıştığımız sistem, sınıflı sömürülü bir sistem. Fabrikaya sahip olanla, emeğini satarak geçinen insan toplulukları arasında süren çıkar çatışması. İşte sizin yaşadığınız tam da bu. Siz örgütlenmek ve daha fazla hak elde etmek istiyorsunuz. Patronunuz ise sizi örgütsüz, tek başına bırakıp daha az ücret vererek daha fazla kar elde etmek istiyor. İşte çatışma buradan doğuyor. Buna da sınıf savaşı deniyor. Mesela bu sistemde sizin iş güvenceniz yok. Öyleyse emekli olma, yarına güvenle bakma şansınız yok.

“Arkadaşlar dost acı söylermiş. Ben size dostum; ama acı gerçek olanları söyleyeceğim. Sizin-bizim bu sistem içinde özgür ve mutlu olma şansımız yok. Çünkü, bu sistem bizim için zulüm ve sömürü üretiyor. Mutsuzluk üretiyor, patronlar için servet, özgürlük ve mutluluk üretiyor. Yani hem işçi sınıfının hem de sermaye (patron) sınıfının aynı sistem içinde özgür ve mutlu olma şansı yok. Çünkü birinin yararına olan, diğerinin zararına oluyor. Bu sistemi yıkmadan ne sizler ne de bizler özgür ve mutlu olabiliriz. Biz ancak devrim yaparsak işçi sınıfının iktidarını kurarsak kurtulur, özgür ve mutlu yaşarız. Hele de kadınların özgür ve mutlu olması sadece ve sadece sosyalizmle mümkündür. Sendika önemlidir. Ama o sendika işçi sınıfının baskıdan ve sömürüden kurtulması için onu bilimsel sosyalist bir dünya görüşüyle eğitip örgütlüyorsa sözle karar hakkının işçilerin olduğunu biliyorsa, işçi sınıfının devrimci sınıf partisinin paralelinde devrim ve iktidar hedefine hazırlıyorsa, işçi sınıfının partisinin yanında devrim ve iktidar mücadelesi yürütüyorsa gerçek bir sınıf ve kitle sendikası olabilir. Ama olmazsa olmaz olan işçilerin komiteler temelinde bağımsız örgütlenmeleridir. Bu komiteler tabanda bir ağ gibi örgütlenmişse, sendikalar kapatılsa da işçiler mücadeleyi örgütlü bir şekilde sürdürebilir. Haklarını alabilirler. Aksi takdirde bir kez daha söyleyelim her şey değildir, bir şeydir ama ondan önemli olan şey komiteler temelinde örgütlenmek ve mücadele etmektir.”

Bir Tekel İşçisi