< Tuzakları Parçalayacağız!

Merhabalar,

Aslında her şey güzel başlamıştı. Belediye işçisi olacağım diye sevindiğimde 1 yıl önceydi. İşe girdiğimde ilk gördüğüm şey bir düzenin bozukluğunun dışında bir bozukluk olduğuydu.

Çavuşlar, şefler hepsi neredeyse müdürün yeğeni, damadı, akrabası... Aile şirketinden farksız olan bu belediyenin (eminim diğer belediyeler de pek farklı bir durumda değil) işçiler üzerindeki baskısı her an hissediliyordu. Adeta “sizler bu partinin belediyesinden ekmek yiyorsunuz” havalarındaydılar. Oysa o parti belediyesi, biz işçilerin ekmeğini yiyordu. Sömürülüyorduk. Hem de her ay eksik yatan, ne olduğu belli olmayan kesintilerle katlanan şekilde sömürülüyorduk.

Olumsuzluklara karşı gelen işçiler çavuşlar ve şefler tarafından işten çıkarılmakla tehdit ediliyor veya başka yerlere sürülmekle mobing uygulamalarıyla karşı karşıya kalıyorlar.

Bir yıllık çalışma sürecinde dönen dolapların başında ise işçiye bir kuruş layık görmeyen anlayış. Hiç işe gelmeyen müdür yakınları belediye işçisi gösterilip maaş alıyor. Bu insanların gerçek yüzlerini 2 Nisan’da KHK ile işçi kadrosuna geçişte gördük. Mecburen bir yerlerde göstermek zorunda kaldıkları yandaş kişiler işe o kadar yabancılardı ki, bu her hallerinden belli oluyordu.

Bir senede üç şirket gördüm. Yılbaşında 2018 başında sözleşmesi biten şirketi 2 Nisan 2018 tarihine kadar tutamadılar. 3 aylığına bir şirketle anlaşıldı. Bu süreçte 3’er günlük SGK primleri ve yevmiye kesintileri işçiye ödenmedi. Nisan 2018’de KHK ile belediyenin işçi kadrosuna geçişinde ise 2009’dan beri belediyenin kendi şirketi varken, bizleri apayrı bir şirkete, yine belediye bünyesinde kurulan farklı bir şirkete aldılar. Bu yeni şirketin kurulma amacı şuydu: Çalışma Bakanlığı’na göre KHK ile işçi kadrosuna geçiş yapan işçiler halihazırda çalıştığı şirketle birlikte iken bu geçiş yapılırsa, sendikalı olmalarına binaen toplu sözleşme hakkı oluyor. Yok eğer yeni bir şirkete geçerek kadrolu oluyorsa, toplu sözleşme hakkı olmuyor. Bu durumda da ancak 2 Nisan’dan sonra KHK ile geçişte şirket 1 kişiyi bile işe alırsa statü bozulmuş oluyor ve Çalışma Bakanlığı sendikanın toplu sözleşme hakkı olduğunu beyan ediyor.

Gelelim işin can alıcı noktasına, yani sendikaların durumlarına. Kadro geçişlerinde hiç bir şekilde işçiyi ziyaret etmeyen Genel İş Sendikası, 2 Nisan’dan sonra da bir faaliyet yürütmedi. Belediyenin işçileri bireysel olarak e-devlet üzerinden DİSK Genel İş’e üye oldular. Toplamda 2300 işçiden 1650’si üye oldu. Yetki belgesi için yeterlilik kazanıldığı için Çalışma Bakanlığı’na gönderildi. Sendika ise ne başvuru sürecini takip etti, ne biz işçilere bilgi verdi. Ancak biz sorduğumuzda cevap verme zahmetine katlandı. Sonuçta başvuru Bakanlık tarafından reddedildi. Bunun üzerine bizim zorlamamızla tekrar dilekçeyle Çalışma Bakanlığı’na başvurduk. Bu arada yeni kurulan şirketin ilk başvurusunun reddedildiği, sonrasında ikinci başvurusunun kabul edildiğini söylediler. Toplu sözleşme hakkı olmasın diye her tür ayak oyunu yapılıyordu.

Tüm bunlara rağmen sendika kılını kıpırdatmıyor, adeta statükonun devamı için ölü taklidi yapıyor. Açıkça görülüyor ki varolan durumun devamı konusunda devlet de, belediye de, sendika da bir şekilde anlayış birliği içinde. Kılını kıpırdatmıyor sendika. Şu an 600 civarı işçi sendikasız. Ama bunların üye olması için en ufak bir çabası yok sendikanın. BİZ kendi kendimizi örgütlüyoruz. BİZ sendika faaliyeti sürdürüyor, tabanda çalışıyoruz. Sendika ise ne yüzümüze bakıyor, ne gelişmelerle ilgileniyor, ne mücadele veriyor. Görülen o ki, sendika yetkilileri Belediye yöneticilerinden emir alır hale gelmiş! Neredeyse her biri o belediyeyi yöneten partinin ya üst kurul delegesi, ya mahalle sorumlusu. (Bu arada benzer durum diğer partilerin ellerindeki sendikalar için de geçerli. Sendikalar devletin partilerinin arka bahçesine dönüşmüş veya dönüşüyor.)

Bu olumsuzluklar sürerken birimler arası toplantılar düzenledik. Sendika temsilcilerinden toplantı için yer istedik, her defasında geri çevrildik. Telefonlarımız açılmaz oldu, engellendi. Bazı işçilerin üyelikleri onaylanmadı. Yer taleplerimize cevaben “sendika binaları mesai saatlerinde açık, akşam 17’den sonra kapalıyız” dendi. Biz çalışan işçiler nasıl yapacaktık acaba mesai saatleri içinde toplantıyı? Sendika bizim yerimiz ise, biz ancak iş çıkışı, yani mesai sonrası gidebiliriz oraya. Ama mübarek devlet dairesi! 5’ten sonra kapalı! Utanmadan böyle söylediler bize!

Şu an 25-26 Kasım’da işyeri temsilciliği seçimleri yapılacak. Çalışmalarımızı yaptık. İşçi kendi iradesini koyar, kendi yönetir şiarıyla hareket edip temsilci adaylarımızı belirledik. Lakin yetki belgesi gelmemiş olduğundan yasal olmayan bir seçim olduğunu söylüyorlar. Yönetim (Belediye) bu seçimi tanımadığını açıklamış ama öte yandan seçime kendi adaylarını sokuyor. Bölgede işçiyle hareket eden çavuşların yerlerini değiştirmekten tutun, işten atma tehdidine kadar her yol deneniyor.

Sendika ise işçinin iradesi dışında kendi adaylarını çıkarıyor. Bunlar tamamen biat eden insanlar. Biz işçiler, bu kurt kapanının içinde geleceği inşa etmeye çalışıyoruz. Başaracağımızdan, kazanacağımızdan, birliğimizle tüm oyunları boşa çıkaracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Bu cendereyi kıracağız, tüm engelleri aşacağız!

Bir Belediye İşçisi