Aktif İSİG Mücadelesi Hedefiyle “İşçi Sağlığı Forumu”

İstanbul İşçi Sağlığı Ve İş Güvenliği Meclisi'nin İSİGM düzenlediği "İşçi Sağlığı Forumu" 2 Ekim Pazar günü Cağaloğlu'nda bulunan İstanbul Tabip Odası Merkez Büro’da gerçekleştirildi. Farklı iş kollarından işçilerin, sendikalar ve meslek odaları temsilcilerinin katıldığı forumda iş cinayetleri ve meslek hastalıklarının önlenmesi için İSİG mücadelesini öne alan bir mücadele hattı oluşturmak üzere tartışmalar yürütmek, eylem ve direnişlerde bir araya gelme kararı alındı.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 2010 yılında sendika ve meslek örgütlerinin başlattığı forum ve tartışmaların sonucunda 2011 yılından itibaren İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİGM) olarak çalışmalarına başladı. Her ay düzenli olarak iş cinayetleri raporunu kamuoyuyla paylaşan ve çeşitli etkinlikler organize eden, iş cinayeti, iş kazası yaşanan işyerlerinde incelemelerde bulunan, işçi eylem ve direnişleriyle dayanışmada bulunan İstanbul İşçi Sağılığı ve İş Güvenliği’nin çalışmaları, toplumsal alanda ‘iş cinayeti’ kavramının yerleşmesini, iş cinayeti, meslek hastalıkları konusunda duyarlılık yaratılmasını sağlarken, İSİG’ni öne alan bir mücadele yürütülmesine öncülük etti.

Etkin çalışmaların yürütülmesiyle Gebze, İzmit, Ankara, İzmir, Diyarbakır gibi illerde de İSİG çalışmaları yürütüldü. Çalışmaların genişlemesi üzerine İşçi Sağılığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak farklı illerde sendika ve meslek odalarından gönüllülerin çabasıyla İSİG faaliyetlerine devam edildi.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi aktif olarak iş cinayetleri raporlarının hazırlanması, İSİG mücadelesi, iş cinayeti ve meslek hastalıklarının önlemesine yönelik çalışmalarını sürdürüyor.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, yeni dönemde İSİG mücadelesinin yükseltilmesi amacıyla İstanbul Tabib Odası’nda farklı iş kollarından sendikalar, meslek odaları ve işçi örgütllenmelerinin katılımıyla “İşçi Sağlığı Forumu” düzenledi.

Birçok iş kolundan işçiler, sendikalar, meslek örgütleri, işçi örgütlenmesinin katıldığı İşçi Sağlığı Forumu'nda “6331 Sayılı İSG Yasası,İş cinayetleri, İşkollarında durum, Çocuk-göçmen-kadın-yaşlı işçiler, İşçi sağlığı mücadelesi ve İstanbul’da neler yapmalıyız?” başlıkları ele alındı.

Forumda kolaylaştırıcı olarak İSİGM çalışmalarında yer alan İnşaat İş Sendikası'ndan Yunus Özgür kolaylaştırıcı olarak görev aldı. Foruma ev sahipliği yapan İstanbul Tabip Odası Genel Sekteri Ertuğrul Oruç, İSİG Meclisi'nin bir bileşeni olduklarını ve İSİG Mecilisi oluşturulduğu dönemde asistan olduğunu bugün ise İSİG mücadelesini büyütmenin bir adımı olarak foruma ev sahipliği yapmaktan mutlu olduklarını ifade etti.

Ardından İSİG Meclisi Temsilcisi Murat Çakır, 2011 yılından itibaren kurumsallaşarak İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi olarak çalışmalara başlandığını belirterek İSİGM'nin faaliyetinin daha çok iş yerlerine sendikalara dayanan ve buradan genel olarak bütün alanlara emek veren özneleri kapsayan bir hareket olduğunu ifade etti.

 

"Yeni Dönemde Daha Aktif Çalışma Hedefi"

Yeni dönemde daha aktif çalışma yürütmek amacıyla ilk forumu gerçekleştirdiklerini belirten Çakır,

son dönemlerde ücretli çalışan sayısının arttığını özellikle kendi nam ve hesabına çalışan bir çok emekçinin ücretli çalışan haline geldiğini, bunula birlikte çok yoğun bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunuyla karşı karşıya olunduğunu vurguladı. Çakır ardından 6331 sayılı yasayı değerlendirdi.

 

"6331 Sürdürülebilir İş Cinayetleri Ve Meslek Hastalıkları Perspektifiyle Hazırlamıştır"

İSİGM'nin Haziran 2012'de 6331 sayılı yasa tasarısına ilişkin bir değerlendirme yaptığını ve itirazlarını dile getirdiklerini hatırlatan Çakır Türkiye'nin neo-liberalizmin olgunlaştığı bir işçi ülkesi haline geldiğini ve bu yasanın "işçi sağlığı iş güvenliği nasıl yönetilir yasası" olduğunu söyledi. Çakır yasanın iş nedeniyle zarar görecek işçiyi korumaya değil sermayeyi korumaya yönelik bir yasa olduğunu ve sürdürülebilir iş cinayetleri ve meslek hastalıkları perspektifiyle hazırlandığını vurduladı.

 

"Kentleşme, Ekolojik Yıkım, Salgın Hastalıklar..."

Türkiye geneli ve İstanbul'daki iş cinayetleri oranlarına da iş kolları, cinsiyet, yaş ve ölüm nedenlerine değinerek karşılaştırma yapan Çakır, kentleşme ve sanayileşmenin artmasıyla iş cinayetleri ve meslek hastalıklarının da arttığını söyledi.

Son dönemde sanayileşme ve sermayenin saldırılarının ekolojik alanda da yıkım yarattığını ifade eden Çakır bunun İSİG mücadelesiyle bağlarına değindi. Covid-19 pandemi sürecini de değerlendiren Çakır, işçilerin karşılaştığı sorunların her geçen gün artmakta olduğunu vurguladı.

Türkiye’de 2013 ile 2022 arasında Türkiye ve İstanbul’da işçi cinayetlerini iş koluy, yaş, cinsiyet, kadın, çocuk ve ölüm nedenlerine göre ayrıntılarıyla grafikler eşliğinde aktaran Çakır, en çok iş cinayetinin inşaat ve tarım işkolunda yaşandığını, ölümlerinin bir çoğunun da trafik,servis kazası, yüksekten düşme nedenli olduğunu aktardı. İstanbul’da sanayi ve kentlenşmenin yoğun olduğu bölgelerde iş cinayetlerinin arttığını belirten Çakır, coçuk işçi ve yaşlı işçi ölümlerinin de arttığına dikkat çekti. İş cinayetlerinin cinsiyete göre dağılımında yüzde 95’ini erkeklerin oluşturduğunu iş cinayetlerinin yaşa göre dağılımında en yüksek oranın 28 ile 50 yaş grubunda olduğunu belirten Çakır, 50 yaş üstünde çaşışsn işçi sayısındaki artışa dikkat çekerek "İşçiler emekli olamadan iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor" dedi.

 

"İş Cinayetlerinde Üç Sıçrama Dönemi"

İş cinayetlerindeki artışta üç sıçrama dönemi olduğunu ifade eden Çakır, Soma katliamı, 15 Temmuz 2016 OHAL sürecini izleyen iki yıl ve son olarak Mart 2020'de başlayan pandemi döneminde iş cinayetlerinden ölümlerinin yüksek oranda arttığını kaydetti.

Göçmen-mülteci işçilerin çok daha ağır ve sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda kaldığını ve çok büyük bir kısmının da kayıt dışı çalıştırıldığına işaret eden Çakır, göçmen-mülteci işçi ölümlerinde yüzde 50’sini Suriyeli işçilerin oluşturduğunu aktardı.

Çakır, iş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin yüzde 96’sının sendikasız olduğunu, fakat sendika üyesi olmasına rağmen bilgisi gelmeyen iş cinayetleri olduğunu da vurguladı.

2010 yılından bu yana Çapa, Soma, Bedaş, Greif, Tuzla, İş Cinayetleri Davaları, Sütaş, | Kale Kayış, 3.Havalimanı, Kod-29..Finans Şehir Şantiyesi gibi pek çok iş kolundan işçileri eylem ve direnişlerini hatırlatan Çakır, "İSİG Meclisi'nin mücadelesi de buralara dayanıyor ve buralara dayanarak güçleniyor" diyerek sözü foruma katlanlara bıraktı.

"Kentleşme, Ekoloji, Savaş, Mültecilik, İşsizlik Kaosu..."

Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Sekreteri Nihat Demir, 13 Nisan 2020'de Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren Dev Yapı İş Avrupa Yakası Temsilcisi Hasan Oğuz'u ve emek mücadelesinde yaşamını yitiren işçilerin anarak sözlerine başladı.

İnşaat iş kolunun kentsel, ekolojik, emek, savaş, mültecilik, işsizlik gibi pek çok sorunu da içeren pek çok sorunla birlikte bir kaos içinde olduğunu ifade eden Demir, her birinin ayrı ayrı ele alınması gerektiğini söyledi.

 

"İSİG Bir Ayakkabı Bir Baretten İbaret Görülüyor"

İnşaat işçileri işe başlarken birçok evrak imzalatıldığını, yaklaşık 100'e yakın evrakı imzal amak durumunda kaldıklarını, fakat bu evrakların işçileri korumak değil, işi güvenceye almak için hazırlandığını belirten Demir, "İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri artık ayakkabı ve baretten ibaret görülmeye başlandı" dedi.

İnşaatlarda yeterli ışık olmaması, yeterli ekipman sağlanmaması, çok basit bir önlemin alınmaması gibi nedenlerle yüksekten düşme başta olmak üzere çok sayıda iş cinayeti yaşandığını söyleyen Demir, İSİG önlemlerinin gerektiği gibi uygulanmadığını, iş cinayetlerinin arttığını,

bir çok işçinin de iş kazalarında sakat kaldığını vurguladı.

 

"İş Cinayetleri, Kötü Çalışma Koşulları, Hak Gaspları..."

HES,, baraj havalimanı, şehir hastaneleri, İstanbul Finans Merkezi gibi büyük projelerde çalışan işçilerin çok kötü koşullarda çalışmak ve barınmak zorunda bırakıldığını belirten Demir, inşaat iş kolunda hak gasplarının da en çok yaşanan sorunlardan biri olduğunu söyledi. Demir, özellikle Kürdistan'dan gelen işçilerin çalışma, barınma koşulları, hak gaspları ve sosyal yaşam anlamında ciddi sorunlar yaşadıklarını belirtti. Tüm bu sorulara karşın diğer yandan da pek çok direniş yaşandığını belirten Demir, 3. Havalimanı işçilerinin direnişi ve yapımı devam eden Finans Merkezi'ndeki direnişleri hatırlattı.

İnşaat İş Sendikası ile birlikte mücadele yürütmekle olduklarını söyleyen Demir, tüm bu konularda bir mücadele yürütülmeye çalıştıklarını fakat yeterli olmadığını söyledi. Bu konuda daha fazla çaba harcamak gerektiğini,, bunun hem bir özeleştiri, hem de bu konudaki dayanışma ve mücadeleyi büyütmeye yönelik olduğunu ifade etti.

"Raporlar 'Covid-19 Bir İşçi Sınıfı Hastalığıdır' Sloganımızı Doğruluyor"

Dr. Coşkun Canıvar ise İSİGM olarak Pandemi döneminde "Covid-19 Bir İşçi Sınıfı Hastalığıdır" sloganını kullandıklarını çünkü toplumun büyük bir kesimini işçilerin, ücretli çalışanların oluşturduğunu, işçilerin aileleri de düşünüldüğünde toplumun yüzde 70'ini kapsadığını vurguladı. Devletin açıkladığı pandemi nedeniyle ölümün 101 bin civarında olduğunu, bunun en az 50 binini ise işçilerin oluşturduğunu söyledi.

Diğer yandan işyerinden kalp krizi nedeniyle ölümlerin çok yüksek olduğuna dikkat çeken Canıvar Türkiye'de en yüksek ölüm oranının kalp krizi, kalp ve damar hastalıkları nedeniyle ölümler olduğunu ifade etti.

 

"Raporlar Sadece Rakam Değil İSİG Mücadelesi İçin Yol Gösterici"

İSİG Meclisi'nin hazırladığı iş cinayetleri raporlarının sadece rakamsal istatistikler olmadıklarını vurgulayan Canıvar, iş kolu, ölüm nedeni, yaş, cinsiyet, şehir, kadın, çocuk göçmen gibi pek çok ayrıntıyı içerdiğini bu ayrıntların, iş cinayetlerinin önlenmesi ve İSİG mücadelesinde nasıl bir yol izleneceği konusunda da yol gösterici olması bakımından çok kıymetli bir çalışma olduğunu vurguladı.

"Gemi İşçileri Güvencesiz"

Deniz İşçileri Platformu üyesi Onur Özkaya, mesleklerine dair pek bilgi sahibi olunmadığını, deniz işçileri için de bir mücadele hattı oluşturmaya çalıştıklarını söyledi. Gemilerde çalışanların en önemli sorununun sigortasız çalıştırılmak olduğunu bu nedenle de hiçbir sosyal haktan yararlanmadıklarını belirten Özkaya gemilerin yapısında asbest bulunduğunu, kesim, kaynak, boyama gibi işler nedeniyle sürekli asbeste maruz kaldıklarını, çok sayıda gemi işçisinin meslek hastalandıklarına yakalandığını vurguladı. Ağır koşullarda çakşan gemi işçilerinin çok sayıda kimyasala ve radyasona maruz kaldığını, gemi işçileri arasında çok sayıda kalp krizi nedeniyle ölüm olduğunu aktardı.

 

"On Dakikalık Muayeneyle Verilen Sağlık Raporları"

Özkaya, gemi işçilerinin her iki yılda bir sağlık taramasından geçerek sağlık raporu alması gerektiğini ancak, ayrıntılı bir muayene ve teşhis yapılmadan on dakikalık muayeneyle rapor hazırlandığını ve bu raporlarla işçilerin işe başlatıldığını aktardı. Şeker, tansiyon gibi rahatsızlıkları bulunan işçilerin personel açığını kapatmak için çalıştırıldığını aktaran Özkaya, iş cinayeti, iş kazası gibi durumlarda ise şirketlerin hiç bir sorumluluk almadıklarını, sağlık raporlarıyla bu sorumluluktan kurtulduklarını söyledi.

 

"Rüşvetle Denetimler Engelleniyor"

Yüksekten düşme ve kapalı mahalde kalma nedeniyle ölümlerin de sık yaşandığını söyleyen Özkaya gemilerin sürekli olarak denetlenmesi gerektiğini fakat bu konuda şirketlerin rüşvet vererek bu denetimlerde çok esnek davranılmasını sağladıklarını belirtti.

 

"Psikolojik Sorunlar, Şiddet Ve İntiharlar"

Gemi işçilerinin uzun süreler gemide sınırlı bir ortamda kalma, karadan uzak kalma, güvencesiz çalışma ve sosyal haklardan yararlanamamak gibi nedenlerle psikolojik sorunlar da yaşadıklarını ifade eden Özkaya şiddete maruz kalma, taciz, tecavüz gibi olayların yaşanması nedeniyle intiharların da yüksek olduğunu vurguladı.

 

"Savaşlarda Gemiciler De Zarar Görüyor"

Denizcilerin savaşlarda da saldırılara maruz kaldıklarını belirten Özkaya, son olarak Rusya ve Ukrayna arasında süren çatışma ve denize bırakılan mayınlar nedeniyle gemi ve işçilerin zarar gördüğünü söyleyen Özkaya, işçilerin atılan füzelerle de hayatını kaybettiğini, denizcilerin korsan saldırılarla karşılaştığını yaşamını yitirdiğini belirtti.

 

"Hastalanan İşçi Karaya Ulaşamadan Ölüyor"

Gemi işçilerinin sağlık konusunda da ciddi sorunlar yaşadıklarını ifade eden Özkaya, bir sağlık sorunu yaşadıklarında karaya ulaşıp bir hasteneye gitmelerinin 10 saati bulabildiğini ve bu geçikme nedeniyle ölümler yaşandığını belirtti. Özkaya, pandemi nedeniyle uzun bir süre boyunca gemi işçilerinin izole edildiğini de vurguladı.

Adalet Arayan İşçi Ailelerinin gönüllü avukatı Berin Demir ise, iş cinayetlerine ilişkin davalarda yargı sürecinde yaşanan sorunlara değindi.

“Biz sahneye girdiğimizde işçi yaşam hakkını yitirmiş oluyor. Ve bu hayat kayıpları alınmayan önlemler nedeniyle yaşanıyor” dedi.

 

"Devlet Çalışma Ve Yargı Alanını Tamamen Terk Etmiş"

İş cinayeti davalarında elli liralık bir eldiven olsa ölmeyecek olan, yetmişbeş liralık bir maske olsa ölmeyecek olan iş cinayetlerinin söz konusu olduğundu ifade eden Demir, özelleştirmenin artmasıyla, devletin tüm çalışma alanlarındaki denetim yükümlülüklerinden elini tamamen çekmiş olduğunu vurguladı. Denetleme mekanizmasının olmadığını, teftişlerin ise göstermelik olduğunu söyleyen Demir, “Yargı sürecinde de devletin geri çekildiğini görüyoruz. İşçi işe girerken birçok belge imzalatılıyor, formaliteden eğitim düzenlediklerine dair videolar hazırlanıyor. İşçinin ölme ihtimali çok yüksek önceden buna dair önlem aldık diye hazırlık yapıyorlar ve davalarda bunları klasörler halinde önümüze koyup işçinin ölümünden sorumlu olmadıklarını iddia ediyorlar" diyerek sorumluların yargılanmasının önüne geçildiğini belirtti.

Kamu görevlileri hakkında soruşturma açmak ve yargılanmasının çok zor olduğunu vurgulayan Demir, Soma katliamı, Davutpaşa patlaması davalarının da halen sürmekte olduğunu belirtti.

2008’de yaşanan Davutpaşa iş cinayeti davasının yeniden başladığını aktaran Demir, "Ölen işçilerin aileleri adalet aramaktan yaslarını dahi tutamıyor" dedi.

Diğer yandan meslek hastalıklarının tespiti ve kayıtlara geçmesi konusunda da pek çok sorun yaşandığını söyleyen Demir, "Meslek hastalığından ölecek olan işçi, işsiz kalma korkusuyla zaten hastalığını saklamak zorunda kalıyor. 'Öleğim en azından altı ay daha maaş alırım çocuklarım için' diye düşünüyor. Ve meslek hastalığına yakalanan bir işçinin ömrü meslek hastalığı tanısı almaya yetmiyor" dedi.

 

"İSİG, Denetim Ve Adalet Müessesesi Çökmüş Durumda"

Dava süreçlerinde bilirkişilik konusunda da çok mücadele ettiklerini ifade eden Demir, "Meslek odalarından 'İşçi işten kaçınma hakkını kullanmamıştır' diyen rapor verilebiliyor. Hangi işçi işten kaçınma hakkını kullanabiliyor ki? Diğer yandan iş güvenliği uzmanlarının da iş güvencesi olmadığını ve önlemlerin alınmasında bir yaptırımlarının bulunmadığını ama iş kazası durumunda sorumlu tutulduklarını belirterek “İSİG denetimi sistemi her yönüyle sakatlanmış ve işlemez durumda" dedi.

 

"İşçiyi Ölümüne Çalıştırma Sistemi Var"

Kamu kurumu olan belediyeler de dahi iş cinayetlerinin yaşandığını belirten Demir, buna ilişkin bir mücadele de verilmediğine dikkat çekti. "Hayatta kalmak her insanın temel insan hakkıdır. Fakat artık bizim bildiğimiz sömürü sistemi değil, ücretli kölelik sistemi ve işçinin ölümüne çalıştırılma sistemi var. 50 liralık malzeme masrafı vermiyor işçiyi öldürüyor ve 12 yıl dava sürüyor. Ve sonuçta bir ceza çıkmıyor. Çok uzun süren, çok sabır ve çaba gerektiren bir adalet mücadelesi veriyoruz" dedi. Demir "Bir işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdiğinde onun ailesi yakınları artık o eski insan olmaktan çıkıyor ve o günden itibaren eksilmiş bir insan olarak yaşamımı sürdürmeye çalışıyor. Ve bu insan için çok acı verici bir durumdur" diyerek sözlerini tamamladı.

"Sendikalar İSİG Mücadelesini Temel Almalı”

Umut-Sen temsilcisi Murat Bostancı işyerlerinde İSİG eğitimleri verildiğini fakat pek çok işletmede bu eğitimlerin kağıt üstünde ve göstermelik olduğunu ifade etti.

Göçmen-mülteci işçilerin, ırkçılık, şiddete maruz kalma gibi pek çok sorun yaşadıklarını, fakat en önemlisi de iş cinayetlerinde öldüklerini söyledi.

Sendikaların göçmen işçiler konusunda bir mücadele yürütmediğini, bir iş cinayeti yaşandığında, soruşturma, denetleme vb konularda bir girişimde bulunmadıklarını, göçmen işçilerle ilgili mücadelenin sivil toplum kuruluşları ve dernekler tarafından verildiğini vurguladı. Bostsncı, gerek ekonomik gerekse diğer sorunlar nedeniyle işçi intiharlarının arttığını söyledi.

Sendikaların işyerlerinde TİS İmzaladıklarını fakat hemen tüm sendikalarda TİS'in ekonomik temelde ele alındığını belirten Bostancı, "Sendikadalar TİS'lerde işçinin hayatta kalmasını, sağlığını korumasını öncelikli tutmalı İSİG temel alınmalıdır" dedi.

İşyerlerinde yaşanan iş kazalarının resmi rakamlardan çok daha yüksek olduğunu belirten Bostsncı, "Bir iş kazası yaşandığında ve işçi hasteneye gittiğinde, doktor ya da polis, iş kazası beyanında bulunma, işyerinle sorun yaşama, işsiz kalma gibi telkinlerde bulunuluyor. Veya patronun baskısıyla işçi iş kazası bildiriminde bulunmuyor. İşçinin bacağı, kolu kopmuş, özel hastaneye götürülüyor ve ölmeye ramak kalmış olmasına rağmen iş kazası olarak kayda geçmiyor" dedi.

Bostancı asıl olarak işyerlerinde İSİG önlemlerinin alınması için harekete geçmeleri gerektiğini belirtti. İşyerlerinde sendikaların Çalışma Bakanlığı'na denetleme için başvuruda bulunmasına rağmen gerekli denetimin yapılmadığını, raporların patronların istediği doğrultusunda hazırlandığını söyledi.

İSİG önlemlerinin alınması, işçilerin temel talepleri konusunda bir an önce harekete geçmesi gerektiğini söyleyen Bostancı, hak kaybına uğrayan, işten atılan işçi hangi konfederasyondan, hangi sendikadan olursa olsun destek verilmesi gerektiğini vurgulayarak "Mücadelenin daha başındayız, sorunlara karşı birlikte hareket etmeliyiz, destek ve dayanışmayla bu mücadeleyi büyütmeliyiz" diyerek sözlerini tamamladı.

"Porselen Bir Kontrol Kalemi İçin 290 Gün Direniş"

DİSK Enerji Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin, İSİGM'nin oluşumunda yer alarak birlikte mücadele verdiklerini belirtti.

"Çalışırken ölmek istiyoruz diyerek bir porselen kontrol kalemi, bir yanmaz eldiven için 290 gün süren bir direniş süreci yaşadık" diyen Keskin, enerji iş kolunda zorlu bir İSİG mücadelesi yürüttüklerini ifade etti. sendikanın yönetim kurulunda İSİG sekreteryası oluşturduklarını vurgulayan Keskin, hem kamu hem de özel sektörde örgütlenmeye çalıştıklarını söyledi.

Kamusal alanda İSİG önlemlerinin alınmaması durumunda harekete geçtiklerinde muhalefet kesimin tepkisiyle karşılaştıklarını, destek bekledikleri bazı hareketlerin ise görmezden geldiği bir tutumla karşılaştıklarnı ifade eden Keskin "Lastiği olmayan eldiven verilmişse, AKP yönetimi değil diye tepki göstermeyecek miyiz?" dedi.

 

"İSİG Mücadelesini Daha Fazla İşçiyle Konuşmalıyız"

Her iş kolunun ortak sorunları ve alana özgü pek çok sorunu olduğunu, belirten Keskin “Daha geniş salonlarda daha fazla işçiyle İSİG mücadelesini konuşmak ve farkındalık yaratmak için bu tür etkinlikleri çoğaltmak zorundayız. Aksi taktirde yetişemeyeceğiz, yetemeyeceğiz. Bu tür etkinlikler için görev almaya da hazırız" dedi.

Sadece Sorunları Değil Çözümleri de Konuşmalıyız”

İnşaat-Bir-Sen adına konuşan Çağlar Karabulut, inşaat iş kolundaki sorunlara değinerek, inşaat iş kolundaki mücadelenin çoğunlukla ücret ve ekonomik kazanımlar üzerine şekillendiğini asıl olarak İSİG önlemlerinin alınması yönünde bir mücadele yürütmek gerektiğini, forumda genel olarak iş koluna ilişkin sorunların konuşulduğunu asıl olarak, mücadele yöntemleri ve çözüm önerilerinin konuşulup tartışılması gerektiğini vurguladı.

 

Halk Otobüsü Şoförleri İşbaşında Kalp Krizinden Ölüyor”

Karayolu Taşımacılık Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Şahin Başsraner, taşımacılık iş kolunda İBB'ye bağlı özel halk otobüsü şoförlerinin sorunlarının çözümüne ilişkin mücadele yürüttüklerini belirterek sosyal belediyecilik yapıldığı iddia edilen İBB'de Halk otobüsü şoförlerinin çok ağır koşullarda ve 18-20 saat sürelerle çalıştıklarını İSİG önlemlerinin alınmadığını ve son İki-üç ayda dört şoförün kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirdiğini aktardı.

Yedi-sekiz bin halk otobüsü şoförü bulunduğunu, sendika olarak ancak beşyüz, altıyüz şoförle ilişkiye geçebildiklerini, ifade eden Başaraner, "Buda yüzde on gibi bir orana denk düşüyor ve 4 Kalp krizinden ölüm çok yüksek bir rakam. Kalp krizinden ölümlerin nedeni 14,18 hatta 20 saati bulan çalışmadır” dedi.

 

İBB’nin Denetimi Rapor, Ceza Yazmak, Sertefikaya El Koymaktan İbaret”

Ağır çalışma koşulları ve uzun çalışma sürelerine karşın halk otobüsü şoförlerinin asgari ücret düzeyinde ücret aldıklarını söyleyen Başaraner, İSİG'ne ilişkin eğitim ve önlem alınmasının ise diğer iş kollarındaki gibi göstermelik ve kağıt üzerinde kaldığını belirterek "İBB denetiminde olan şeyler sadece rapor yazmak, ceza kesmek, tutanak tutmak, sertifikalarını ellerinden almaktan ibaret" dedi.

Şoförlerin yaşamlarını, sağlıklarını, psikolojilerini korumak için İSİG önlemlerini almak yerine sorun yaşandığında şoförlerin sorumlu tutulduğunu vurgulayan Başsraner, "İmza kampanyası yaptık, altı bin şoförden bin dörtyüz şoför imza attı. İBB bin dört yüz şoförün talebini görmezden geldi" dedi.

İSİGM'nin mücadele alanında önemli bir yeri olduğunu vurgulayan Başaraner, alandaki arkadaşlarımızla sorunlarımızı konuşalım, çözüm yollarını ve neler yapacağımızı da hep birlikte tartışalım, dayanışmayla bu yolda birlikte mücadele edelim" diyerek sözlerini tamamladı.

"Arkadaşlarımızın Ölümüne Neden Olan Bizim Meslektaşlarımız"

İSİG Meclisi Temsilcisi İş Güvenliği Uzmanı Gökhan Turan, işçilerle sendikadan, meslek odalarından uzmanlarla sahada birlikte mücadele ettiklerini belirtti.

İşçilerle birlikte sahada İSİG mücadelesi verirken iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimlerinin bir yandan da "İş güvenliği uzmanı, mimar, makine mühendisi, şehir bölge plancısı, işyeri hekimi vb. bizlerin sahada çalışan arkadaşlarımızın bir şekilde ölümüne neden olan meslektaşlarımız" tartışması yürüttüklerini belirten Turan, İSİG önlemlerinin alınmasını sağlaması gereken uzmanların mesleğini gereği gibi yapmaması durumunda İSİG mücadelesini yükseltmekte de zorluklar yaşayacaklarını söyledi. Turan İSİG uzmanı, işyeri hekimi gibi meslek odalarından arkaşlarımızın olaylara çok geniş bir çerçeveden bakması gerekiyor. Ancak bu şekilde işyerlerinde gerekli önlemlerin alınmasını sağlayabiliriz" dedi.

"Pandemi Sendikalı İşçilerin Örgütlü İşçi Olmadığını Gösterdi"

DEV Tekstil Temsilcisi Okan Karaçam tekstil iş kolunda bir çok sorun yaşandığını, bu sorunların pandemi sürecinde daha fazla açığa çıktığını söyledi.

Pandemi döneminde yaşanan iş cinayetlerinde ölenlerin büyük çoğunluğunun sendikalı olduklarını hatırlatan Karaçam, bunun örgütlü gibi görünen işçi sınıfının aslında örgütsüz olduğunu ortaya koyduğunu, sendikaların pandemi sürecinde gerekli önlemlerin alınmasını sağlayamadığını vurguladı.

 

Sendikal Mücadele Verirken İşçilerin Siyasallaşmasını Sağlamalıyız”

Tekstil sektörünün başkenti olan Antep'te büyük tekstil fabrikaları bulunduğunu aktaran Karaçam, "İSİG önlemlerini almak bir yana bir kap yemek dahi verilmiyor. İşçiler bu kadar ağır ve kötü koşullarda şartlarda çalıştırılıyor. Fakat en çok kar eden beş yüz şirket açıklandığında en az yedi tanesi Antep'teki fabrikalardır. Çünkü işçilerin kanını canını emerek o karlar elde ediliyor" dedi.

İşçiler kendi talepleri içim harekete geçmediği sürece, siyasllaşmadığı sürece, sorunların öznesi olmadığı koşullarda hiç bir sorunu çözemeyecektir" dedi.

Karaçam, Antep'te çok sayıda göçmen işçi çalıştırıldığını ve bu işçilerin büyük çoğunluğunun 15 yaş ve altı çocuk işçiler olduğunu, diğer yandan Mardin'de tekstil atölyelerinde çalışan genç işçilerin çok kötü koşullarda ve en fazla aylık üç bin liraya çalıştırıldığını aktarak böyle bir çok örnek bulunduğunu belirtti.

"Bizler işçi sınıfını örgütlemek, mücadeleye katmak, onları bilinçlendirmek adına çaba gösteriyoruz. Ancak işçi sınıfını ekonomik mücadeleden çıkartıp siyasallaştırmak zorundayız. Kendi sorunlarımızın öznesi olmadan sorunları çözemeyiz" diyen Karaçam, işyerlerinde komiteler oluştururken bir de İSİG komiteleri oluşturmak gerektiğini ve birlikte mücadeleyi büyütmek gerektiğini vurguladı.

 

Kendi Yasalarımıza Göre Mücadele Yürütmeliyiz”

TOMİS Temsilcisi Dilbirin Acar, metal ve otomotiv sektöründe çalışan işçilerin de pek çok sorunu bulunduğunu ve zorlu bir mücadele verildiğini belirten Acar, İSİGM'nin yayınladığı iş cinayeti raporları, ya da meslek hastalıklarının tespiti konusundaki çabalarının çok önemli olduğunu belirterek “İSiG önlemlerinin neler olduğundan, örgütlülükten, sınıfsal mücadelede ne kadar eksik ve uzak kaldığımızı da anlatıyor. Diğer yandan da bize nasıl bir mücadele hattı oluşturmak gerektiğini de göstermiş oluyor" dedi.

Acar 6331 sayılı yasanın hiçbir işyerinde uygulanmadığını belirterek "Bu da bize sadece ülkede varolan yasalara göre değil, kendi mücadele yasalarımıza göre hareket etmek zorunda olduğumuzu gösteriyor” dedi. Acar 16 Ekim'de Kartal Meydanı'nda İşç Emekçi Birliği'nin yapacağı mitinge çağrıyla sözlerini tamamladı.

"Yetkililerin Organize İş Cinayeti"

DGD-SEN Genel Başkanı Neslihan Acar ise konuşmasına, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerine aykırı bir şekilde görevi dışında kanalizasyon temizletilen ve bu nedenle enfeksiyon kaparak yaşamını yitiren Zafer Açıkgözoğlu'nun mektubunu okuyarak başladı.

Yetkililerinin organize bir şekilde iş cinayetine neden olduklarını, davasında ise sorumlu müdürün iki yıl hapis cezası aldığını, 'pişman olduğu' gerekçesiyle cezasının 12 bin lira para cezasına çevrildiğini aktaran Acar, Torunlar GYO Center, Davutpaşa patlaması, Soma Katliamı davalarına ve cezasıklıkla sonuçlanmalarına dikkat çekti.

 

"Bu Yasaları Mücadeleyle Parçalayıp Yenisini Yapmak Gerekiyor"

İş cinayetleri davalarında cezasızlık uygulandığını, sendikalar yasasının sendikalarda örgütlenmenin önünü tıkadığını belirten Acar diğer yandan tüm bu engeller aşılırsa bu kez de 6331 sayılı yasayla karşılaşıldığını, bu yasanın iş cinayetlerinin önünü açtığını vurguladı. Acar "Sendikal örgütlenmeyi engelleyen 6356 sayılı yasa ve, 6331 sayılı yasanın işçi sınıf mücadelesiyle önce parçalanıp, yenisini yapmak gerekiyor" dedi.

Acar, İSİG Meclisi'nin de odağında olduğu bir mücadele hattı oluşturabilir ve bu mücadeleyi büyütebiliriz. Bu konuda elimizden gelen çabayı göstermeye hazırız" diyerekten sözlerini tamamladı.

 

Eylemde Direnişte Olan İşçilerle Birlikteydik

İstanbul İSİG Meclisi Temsilcisi Murat Çakır, İstanbul İSİG Meclisi olarak bir çok işçi eylem grev ve direnişine gittiklerini, bazen bu konuda tepkiler aldıklarını ifade ederek, “İşçilerin hangi konfederasyondan, hangi sendikadan olmadıklarına bakmaksızın dayanışmada bulunmaya, destek vermeye çalışıyoruz. Çünkü bizim için asıl olan işçilerin bir İSİG mücadelesi veriyor olmasıdır. Bundan sonra işçi arkadaşlarımızla dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz" dedi.

Tarihsel kırılma anları olduğunu on sene önceki, sınıf mücadelesi ve İSİGM'nin oluştuğu süreçle bugünkü durumu arasında da farklar bulunduğunu belirten Çakır, Ali Çerkezoğlu'nun 'İstediğiniz kadar kalabalık toplantılar, yapın, bir çok basın açıklaması düzenleyin, ama bir işyerindeki İSİG temsilcisinin işten atılması önlenemiyorsa bütün çabalar çöptür' dediğini ve süreç içerisinde bunu defalarca yaşadıklarını söyledi. Çakır, birçok işçi direnişi olduğunu fakat sendikaların işçilere destek vermediğine değindi.

 

"Sokakta Olmak İSİG'i Savunmaktı"

İSİG Meclisi olarak her zaman alanda olmaya çalıştıklarını, pandemi döneminde insanlar evlerinden çıkarmaya korkarken pek çok eylem ve direniş olduğunu ve işçilerle dayanışmak için eyleme dayanışma ziyaretlerine gittiklerini, sürekli sokakta olduklarını belirten Çakır "Çünkü sokakta olmak direniş biçimiydi, sokakta olmak işçi sağlığı ve iş güvenliğini savunmaktı" dedi.

Foruma katlanların büyük çoğunluğunun da bu mücadeleyi verenler olduğunu ifade eden Çakır, toplumun büyük çoğunluğunu asgari ücret alanların oluşturduğunu foruma katlanların da bunu yansıttığını ve İSİG Meclisi'nin de gücünü buradan aldığını söyledi.

 

"Direniş Ve Dayanışma Yaşatır"

İSİGM'nin işçi sınıfının bir parçası olduğu için pandemi sürecinde de çalışmalarına devam ettiğini ve güçlendiğini söyleyen Çakır bir çok kişinin de bu süreci bizzat yaşayarak ve dayanışmada bulunarak geçirdiğini, buradan da "Yaşamak Ve Yaşatmak İçin Direniş", "Direniş Ve Dayanışma Yaşatır" sloganlarının öne çıktığını belirtti.

Devletten, sermayeden, siyasi partilerden bağımsız, her türlü sendikal angajmandan uzak duran bir çalışma yürüttüklerini belirten Çakır, "Önümüzdeki aylarda belli bir iş koluna ya da belli bir soruna ilişkin sunumların yapılabileceği bir etkinlik düzenleyerek sunum yapılan konular üzerinden tartışmalar yapılarak yol alınacak bir sonuçlar çıkarabiliriz" önerisinde bulundu.

Öneriyi foruma katlanların onaylaması üzerine etkinliğe ilişkin ayrıntıları konuşma kararıyla forum sona erdi.