Gün geçmiyor ki sağlık emekçilerinin yaşadıkları mobinge, şiddete, yoksulluğa ve sağlık sisteminin çökmesine ilişkin habere rastlamayalım...
Daha dün kendisine saldıran şahısların serbest bırakılmasına tepki olarak diplomasını yırtıp atan doktorun haberi ile sarsılırken, bugün bir sağlık emekçisinin ameliyathanede kendini astığını öğrendik!
Özellikle pandemiden bu yana hem çalışma koşulları ağırlaşan, hem de yoksullukları derinleşen, şiddetten muzdarip olan sağlık emekçilerinin ardı ardına istifa ettiklerini, yurtdışına çalışmaya gittiklerini yahut özel sektörde çalışmaya başladıkları herkesin bildiği gerçekler. Onlarca yıl eğitim gören doktorlar, hemşireler, teknisyenler zorunlu hizmetlerini bitirir bitirmez hastaneleri terk ediyor. Uzun çalışma saatleri ve nöbetler, ağır mobing, düşük maaşlar... Bunların üzerine artan ve cezasız kalan şiddet... Dayak yiyen, bıçaklanan, yaralanan, öldürülen doktor ve sağlık emekçileri... Kimi zaman çalıştığı hastanede, hatta şehirde alanındaki tek uzman olan doktorların, profesörlerin istifa ettiğine tanık olduk. Eğitim Araştırma Hastanelerinde uzman olmadığı için ana bilim dallarının kapatıldığına, tıp fakültelerinde eğitim verecek hoca bulunamadığına tanık olduk. Dalgalı döviz kuru nedeniyle pek çok ilacın bulunamaması ve hastanelerde bulunamayan randevular ve uzayan kuyruklar da bu sağlık sorunlarına dahil edilmeli...
Ve en son, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde bir sağlık çalışanı, geçim sıkıntısı nedeniyle ameliyathanede kendini asarak yaşamına son verdi.
Adem Kılbıyık, geçinebilmek için mesai çıkışı mısır satıyordu. Pencere dahi bulunmayan kapalı ortamda 8-12 saat çalışan sağlık emekçileri ameliyathaneden dışarı çıkamıyor, yarım saat yemek molası ve yarım saatte bir gelen yeni hastalar... Uzun ve yoğun çalışma koşullarına rağmen mesai çıkışı gidip dinlenmek, sosyal yaşama katılmak yerine ek işlerde çalışmak, sadece sağlık emekçileri değil, tüm ücretli çalışanlar için ortak yaşam kuralı haline gelmiş durumda. 7 gün-16 saat çalışan işçi ve emekçiler psikolojik bunalımda. Bunların yanı sıra can güvenlikleri de olmayan sağlık emekçileri, ya hastaneleri, ya dünyayı terk etmekte arıyor çareyi...
“Giderlerse gitsinler” denilen sağlık emekçilerinin hayatları incecik bir ipliğe bağlı neredeyse. Urfa’da “sıra bekleme kavgası” nedeniyle hasta yakınlarınca saldırıya uğrayıp darp edilen doktor, saldırganların serbest bırakılmasına isyan ederek diplomasını yırttı... Sadece sağlık emekçileri mi, çok sayıda beyaz yakalının, öğrencinin en büyük hedefi bir şekilde yurt dışına çıkabilmek...
Ve sağlık emekçileri, 30 Haziran 1 Temmuz günleri yine g(ö)reve çıkıyor. Tüm baskılara, saldırılara, yok sayılmalara, şiddete, yoksulluğa karşı sağlık emekçileri yeniden g(ö)revde olacaklar. Sağlık emekçileri ve tüm işçiler, emekçiler ancak örgütlenerek mücadeleye geçtiklerinde hakettikleri çalışma koşullarına sahip olacaklar.