“Geçinemiyoruz! Direksiyon Başında Ölüyoruz!”

İstanbul’da İETT hatlarında çalışan Erguvan Özel Halk Otobüsü şoförleri geçtiğimiz günlerde yaşadıkları sorunlara ve taleplerine ilişkin bir basın açıklaması yapacaklarını duyurmuş fakat bir arkadaşlarının kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetmesi üzerine eylemi iptal etmişti. İstanbul halkına hizmet eden halk otobüsü şoförleriyle sorunları ve talepleri üzerine konuştuk.

İETT hatlarında çalışan Erguvan Özel Halk Otobüsü şoförleri, geçtiğimiz günlerde çalışma koşullarının ağırlığı, yaşadıkları sorunlar ve taleplerine ilişkin bir basın açıklaması yapacaklarını duyurmuş fakat açıklamaya bir kaç saat kala bir arkadaşlarının kalp krizi geçirdiğini öğrenmeleri üzerine açıklamayı iptal etmişlerdi.

Basın açıklaması iptal olmuştu ama, tam da acilen çözüm istedikleri ağır çalışma koşulları yüzünden bir şoför daha yaşamını yitirmişti. Yaklaşık iki ay önce de yine bir şoför mesaisini bitip evine gitmek üzereyken yaşamını yitirmişti.

İnsanın bir arkadaşını kaybettiğini öğrendiği anda yaşadığı sorunlar üzerine görüş vermesi oldukça zordur. Ama yaşanan olay çalışma koşullarının ne kadar ağır olduğunu ve çözümün aciliyetini gösteriyordu. Röportaj için arayıp aramamak konusunda bir süre ikilem yaşadıktan sonra daha önce tanıştığımız Metin Çoban’ı arayarak Bu şartlarda konuşmak kolay olmayacağını fakat açıklama için gelen şoför arkadaşlar varsa görüşmek istediğimizi belirttik.

Metin Çoban da Karaköy’deyiz bir araya gelebilmişken biz de biraz neler yapacağımız üzerine konuşuyoruz. İsterseniz gelin. Olabildiği kadar anlatmaya çalışırız” dedi.

Gittiğimde 6-7 şoför yorgunlukları yüzlerine yansımış, üzüntü ve öfke karışımı duygular içindeydi.

Metin Çoban diğer şoförlerle tanıştırdı. Selahattin Kızılkaya, Mehmet Salih ve Metin Çoban ile gece gündüz İstanbul halkını taşıyan özel halk otobüsü şoförlerinin sorunlarını ve taleplerini konuştuk.

 

Selahattin Kızılkaya ile kısa bir tanışma faslından sonra “Biz de sorun çok. Bir dokunup bin ah işitirsin bizden. Şimdiden söyleyeyim. Bir arkadaşımızı kaybettiğimizi öğrendik. Hem üzgün hem de çok öfkeliyim. Nereden başlayayım bilmiyorum” dedi.

 

Önce sizi tanıyarak başlayalım, Ne kadar zamandır şoför olarak çalışıyorsunuz? İstanbul halkını taşıyan bir otobüs şoförü hangi şartlarda çalışıyor?

Adım Selahattin Kızılkaya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı İstanbul Ulaşım A.Ş. de otobüs şoförü olarak çalışmaktayım. Uzun zamandır taşımacılık işinin içerisindeyim. 2017'den beri de İETT otobüs hatlarında çalışıyorum. Biz İETT’ye bağlı Erguvan Özel Halk Otobüslerinde çalışıyoruz. Daha önce uzun yollarda yurt dışı ve yurt içi taşımacılıkta çalıştım. 52 yaşındayım. Üç çocuk babasıyım. Yaşım itibariyle uluslararası ve şehirlerarası çalışmıyorum.

İstanbul'a hizmet etmek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Bir belediye otobüsüne yaklaşık 50-60 hatta 100 kişi biner. Bu insanlar en değerli şeyleri olan canlarını otobüs şoförlerine teslim ederler, onun insiyatifine bırakırlar. Araç şoförünün vermiş olduğu karara göre canları emniyet içerisinde gitmek istedikleri yere ulaşmaya çalışırlar.

Bizler de büyük bir özveriyle onları sağ salim işlerine, evlerine, okullarına, sevdiklerine kavuşturmaya çalışıyoruz.

 

Gece Gündüz Çalışıyoruz, Sürekli Yolcuların Hakaret ve Şiddetine Maruz Kalıyoruz”

 

İstanbul trafiğnde şoförlük çok zor epey de stresli bir iş. Bir şoför olarak yaşadığınız en büyük sorun nedir?

İnsana saygı yok. Biz şoförler insanlarımızdan bu emeklerimizin ve özverimizin karlşlığını göremiyoruz ne yazık ki. Çeşitli hakaretlere, şiddete, hatta ciddi anlamda darp edilmeye maruz kalıyoruz ve bunu çok çok sık yaşıyoruz.

Bağırılıp, hakarete uğramadığımız gün neredeyse yok. Yolcuların fiziki şiddet ve darp etme olayları da giderek artıyor. Benim çocuğum yaşındaki bir insan bana bağırıp hakaret edebiliyor.

İnsanlar evinde eşiyle çocuklarıyla, büyükleriyle yaşadıkları sorunların, işyerinde yaşadığı olumsuzlukların acısını çıkarırcasına bizlere bağırıp çağırıyor, ağıza alınmayacak hakaretlerde bulunuyor. Biz görevimiz gereği bütün yolculara 'beyefendi', 'hanımefendi' diye hitap ediyoruz. Bazen gençlere 'kardeşim' diye hitap ediyoruz. Bağırmaları durumunda uyarmaya çalışıyoruz. Ama gelin görün ki, karşılaştığımız durum daha fazla hakaret, hatta fiziki şiddet oluyor bazen.

 

Her Türlü Problemin Sorumlusu Olarak Görülüyoruz”

 

En çok hangi nedenlerle bu duruma maruz kalıyorsunuz?

Bu sistemin yarattığı sorunlar nedeniyle insanlar evlerinden, işlerinden çıkıp otobüse bindiğinde adeta bütün stresini, öfkesini, sinirini biz şoförlerden çıkarıyor. Otobüs gecikmiş 'Otobüs niye gecikti?" diye bağırıyor. 'Otobüs durakta durmadı' diyor bize bağırıyorlar. Oysa geciken ben değilim, durakta durmayan ben değilim, gelmeyen otobüs niye gelmedi bilemem. Fakat bütün bunların sorumlusu benmişim gibi bağırılıyor, hakaret ediliyor. Şoföre hakaret eden, yolunu kesip tehdit eden, otobüste tekme tokat darp eden o kadar çok ki, tahmin edemezsiniz. Darp edilmeyen, fiziki şiddete maruz kalmayan arkadaşımız sanırım yoktur. Hakaretleri hiç söylemiyorum bile. Çünkü karşılaşmayan yoktur zaten. Sadece yolculardan değil yayaların, trafikteki diğer araç sürücülerinin de hakaret ve şiddetine maruz kalabiliyoruz.

 

Yolcular, ulaşımla ilgili her türlü proplemin sorumlusunu şoförler olarak mı görüyor ?

Bizler otobüs şoförüyüz ama herkes bize yükleniyor. Yolcu bizi sorumlu tutyor ama bununla kalsa yine iyi. Filo yönetimi olsun amirlerimiz olsun baş şoförlerimiz olsun olumsuz bir durumda bizi sorumlu görüyor. Hatta evdeki hanıma çocuğumuza kadar herkes bize yükleniyor. Gerçi işimizden bağımsız değil evdeki sorun da. En azından geçim derdi işle ilgili sonuçta.

Gecenin bir saatinde eve geliyorum bir de eşim başlıyor şikayetlenmeye. Bazen diyorum ki, 'Hanım bi dur bugün üstüme gelneyen fırça atmayan kalnadı. Bari bir de sen yapma ayakta duracak, iki kelam edecek mecallim kalmamış'.

 

Arkadaşımız Direksiyon Başında Can Verdi”

 

Otobüs şoförlerini en fazla üzen emeklerinin görülmemesi diyebilir miyiz?

Öyle tabi ki. Bunca emeklerinize, fedakârca çalışmamıza rağmen hiç kimse bizden memnun değil. Kimse bizim halimizi anlamaz, sormaz, ilgilenmez. Emeğimizin kıymeti de bilinmez, başımıza bir iş, bir felaket gelse arayıp soranımız, peşimize düşen de olmaz. Bir şoför arkadaşımızı kaybettik. Adam direksiyon başında kalp krizi geçirerek can verdi. Daha da korkunç olan biz bu bilgiye arkadaşımızın cenazesi 3 gün morgta kaldıktan sonra ulaşabildik.

 

Her gün düzenli çalışan bir şoför eve gitmiyor, işe gelmiyor. Kimse sormamış mı? Nasıl 3 gün morgta kalabiliyor?

Gece çok geç gidiyoruz eve. Arkadaşımızın eşi karakola gitmiş 'Eşim eve gelmedi, başına bir hal mi geldi, ' diye kayıp bildiriminde bulunmuş. Şirkete de sormuş ama bilen yok. Öyle böyle derken morgta olduğunu öğrendik. Sorumlu olan kişiler görevini yerine getirip takip etmemiş, şirket durumu öğrendiğinde de ailesine bilgi vermemişler. Kadıncağız ısrarla arayıp sormaya başlayınca, 'Eşiniz hastaneye kaldırıldı oraya gidin' diyorlar. Öldüğünü söylemiyorlar. Hastaneye gidince de morgta olduğunu öğreniyoruz. Düşünsenize ne kadar korkunç, insanlık dışı bir durum. Beynimizden vurulmuşa döndük. Bir de bu arkadaşın eşinin çocuklarının psikolojisini düşünebiliyor musunuz? Dünyaları başlarına yıkıldı insanların.

 

Hayatını kaybeden arkadaşınızın kalbiyle ilgili sağlık problemi var mıydı?

Arkadaşımız bu işin ağırlığı, stresi yüzünden hayatını kaybetti. Çok uzun saatler boyunca çalışmak zorunda bırakılıyoruz. Bunca ağır çalışma koşullarına karşı çok çok az bir ücret alıyoruz. Hem ağır çalışma koşulları hem geçim sıkıntısı, yaşanan bunca stres. İnsanın sağlık sorunu olmasına gerek yok. Şoförlük yaparken her türlü sağlık sorununa sahip olur zaten.

 

Geçinemiyoruz, Ekonomik Sıkıntılardan Ailelerimiz Parçalanıyor”

 

Çalışma koşullarınız nasıl ve ücretler konusundaki sorunlarınız neler?

Biz Erguvan Özel Halk Otobüsü Şoförleri asgari ücretle geçinmeye çalışıyoruz. Ancak sürekli mesaiye kalırsak biraz daha para kazanabiliyoruz. Ve bu şekilde geçimimizi sağlamaya çalışıyoruz.

Şu çelişkiye, adaletsizliğe bakar mısınız böyle bir şey hak mı? Kim dayanabilir? Bize her sefere çıktığımızda bir otobüs dolusu yetmiş hatta yüz kişinin canını emanet ediyorlar. 'Bunları sağ salim yerlerine ulaştır diyorlar'. Eyvallah elbette ki yapacağız bizim görevimiz bu. Bizi 16-17 saat çalıştırıyorlar. Ama maaşa gelince asgari ücret veriyorlar. Açlık sınırının altında bir ücret.

Biz bu parayla geçinrmiyoruz, ge-çi-ne-mi-yo-ruz. Borç içindeyiz, eşimize, çocuklarımıza 'Para yok' demek zorunda kalıyoruz. Ailelerimiz, çoluk çocuğumuz dağılıyor. Ekonomik sıkıntılar yüzünden aileler parçalanıyor, yuvalar yıkılıyor. Daha nasıl anlatayım ki?

Benim çocuğum bana diyor ki 'Bu nasıl bir yönetim böyle çalışmaya bu kadar maaş mı olur? Herkes evini geçindirebiliyor da sen nasıl bize yetiremiyorsun, geçimimizi sağlayamıyorsun?'

Eşim diyor ki, 'Verdiğin parayla bu ev dönmüyor'. Çocuk da haklı, eşim de haklı.

Üç çocuğum var. Beş kişilik bir aileyiz, Asgari ücret neye yeter? Maaşı alıyorum bir bakmışım para bitmiş. Böyle geçim mi olur, böyle yaşamak mı olur?

 

Hiç Kimse Bizden Memnun Değil, Artık Psikolojimiz Bozuldu”

 

İETT ve İBB ile bu konuda bir diyalog sağlanamıyor mu?

Kimsenin umurunda değiliz. Gerek İETT yönetimi, gerek otobüs sahipleri (taşeron firma yetkilileri), bizim halimizi anlamıyor. İETT yönetimi diyor ki, 'Sen kamuya hizmet ediyorsun. Disiplinli çalışacaksın, kılık kıyafetin her daim düzgün olacak. Beyaz gömlek, siyah ya da lacivert pantolon, siyah ayakkabı giyeceksin. Ama ücrete gelince yok. Sen bana asgari ücret veriyorsun bir de 'Kıyafetin düzgün olacak' diyorsun. Sen bana gömlek, pantolon, ayakkabı verdin de ben mi giymedim? Ben hangi parayla alayım o düzgün kıyafetleri? Evime ekmek mi götüreyim, kıyafet mi alayım? Yahu asgari ücret bu. Açılk sınırının altında. Geçirmiyoruz, ölüyoruz, arkadaş ölüyoruz ya...

Şirket desen, çalış şöyle tutanak tutarım, böyle şikayet ederim. Maaş isteyince 'Belediye bana vermedi ki ben sana vereyim' deyip çıkıyorlar işin içinden. Kısacası derdimizi kimseye anlatamıyoruz.

 

Hem ücretlerinizin çok az olması hem de yolcularla yaşanan sorunlar sizi nasıl etkiliyor?

Gerek idari yetkililerin her şeyden biz şoförleri sorumlu tutması, sürekli bir baskı altında olmamız, gerekse yolcularla yaşadığımız sorunlar bizi psikolojik olarak ciddi boyutlarda olumsuz etkiliyor. Hepimizin psikolojisi bozuldu. Yolcular İstanbul trafiğinde zamanında istedikleri yere ulaşmakta güçlük çekiyorlar, strese de giriyorlar haklılar da. Hani 'müşteri her zaman haklıdır' denir ya. Biz de 'Yolcular her zaman haklıdır' diyoruz. Fedakârca çalışıyoruz. Ama biraz da olsa bizi de anlamalarını İstiyoruz. Gelmeyen ya da geciken otobüsün sorumlusu bindiği otobüsün şoförü değil. Ya da hattaki otobüs sayısının sorumlusu şoför değil. Biraz sabırsızca ve bizim çalışma koşullarımızı hesaba katmadan bize bağırıyor, hakaret ediyorlar.

Biz yolcularla yaşadığımız problemlere ilişkin psikolojik desteğe ihtiyaç duyuyoruz. Bunu defalarca belirtmemize rağmen bize psikolojik destek sağlanmıyor. Bu konuda en ufak bir girişimde dahi bulunulmuyor. Kısacası bizde problem çok. Ama çözüm getiren yok. Biz karşımızda bir muhatap bulamıyoruz. Hepimizin kanayan yarası bu durum. Sesimizi duyacak, derdimize derman olacak birilerini arıyoruz. Derdimizi anlayacak sığınabilecek bir liman arayışındayız.

 

Valiliğe Şikayet Dilekçesi Verdim ‘Biz Bir Şey Yapamayız’ Dediler”

Az önce Valilikten cevap gibi bir şeyler konuşuldu. Valiliğe başvuruda mı bulundunuz?

Ben şikayet dilekçesi verdim. Baktım ki, ne Büyükşehir Belediyesi, ne İETT yönetimi bizim sorunlarımızı dikkate almıyor. En sonunda gittim İstanbul Valiliğine şikayet dilekçesi verdim.

Çalışmamıza karşılık aldığınız ücretin çok az olduğunu onu da zamanında anlamadığımızı belirttim.

Bizim sözleşmelerimiz gereği her ayın 5 ile 10'u arası maaşlarımızın ödenmesi gerekiyor.

Ama bu hiç bir zaman böyle olmuyor. Bugün ayın 16'sı olmuş biz halen maaşınızı alamadık. Yıllardır bu böyle.

 

Bir sonuç alabildiniz mi? Ya da cevap alabildiniz mi?

Valilikten bana gelen cevabi yazıda benim derdimin çözümüyle ilgili hiçbir şey yok. Bana denilmiş ki, "Siz falan firmanın çalışanısınız. Hak edişlerin tamamı İETT tarafından şirketlere ödenmektedir. Şirketlerin de çalışanlarına ödeme yapmaları gerekmektedir. Şirket size gereken ödemeyi yapmamış... falan filan' demiş. Yani 'Biz senin paranı alman için bir şey yapamayız.’

İETT yönetimi taşeron firmaya hakedişleri ödemiş olabilir. Ama ben maaşımı alamamışım ki. Ben İstabul'un en büyük mülki amirine şikayette bulunmuşum. O da bana diyor ki 'Sen paranı alamamışsın ama ben bir şey yapamam'. Peki ben ne yapayım? Daha kime gideyim, hangi kuruma merciye şikayet edeyim? Artık bir Cumhurbaşkanı kaldı son çare ona gideceğim.

 

Ağır Çalışma Koşulları ve Geçim Sıkıntısı Yüzünden Risk Altındayız”

 

Şoförlerin çalışma koşullarının ağırlığı sağlığınızı nasıl etkiliyor?

Şoförler arasında yaşı 50'nin üzerinde çok sayıda arkadaşımız var. Bizim çalışma koşullarımız gerçekten çok ağır ve yaşadığımız baskı ve stres yüzünden kalp krizi geçirme olasılığımız çok yüksek. 50-52 yaşındaki bir insan için bu yük çok fazla ve biz hem kalp krizine hem de Covid-19'a karşı büyük bir risk altındayız. Bu durumda bir de yaşanan baskı ve yolcularla yaşadığımız sorunları insan kaldıramaz.

Zaten sabah aç bi ilaç evden çıkıyoruz. Kahvaltı yok, öğle yemeği yok, mola yok. Stres çok, geçim derdi apayrı. Bu kadar sıkıtıda şoförler ne yapar? Yükleniyor sigaraya. Bu adam elbette kalp krizi de geçirir, her hastalığa da yenik düşer. Ama biz buna bir çıkar yol bulamadık. İETT yönetimi zaten bizimle ilgilenmiyor. Bizle muhatap olan bir tek baş şoförler var. Baş şoförümüze durumumuzu izah ediyoruz 'Tamam' diyor 'Olur' diyor, 'Söylerim abi' diyor. Çoğu zaman da bir sürü iş bir arada zaten bazı şeyleri de unutuyor, atlıyor. Söyledikleri dikkate alınmıyor. Bir amir 80-100 kişiye bakıyor bazen bu sayı daha fazla olabiliyor. Sorun çok. Haliyle bütün bunların iletilmesi, çözüm bulunması da ayrı bir sorun oluşturuyor.

 

Derdimizi Anlatmak İçin Kendimizi Haliç’ten Mi Atalım, Kendimizi Mi Yakalım?”

Hem işin yoğunluğu hem de ücretlerin az olması nedeniyle ekonomik sıkıntı üzerinizde nasıl bir baskı oluşturuyor?

Biz de bu toplumun bir ferdiyiz, bizde bu ülkenin vatandaşıyız. Ama bunca emeğimize rağmen geçinemiyoruz. Ekonomik olarak gerçekten çok zor durumdayız.

Bu da bir yana kimseyi de memnun edemiyoruz. İETT yönetimi benden memnun değil, şirket benden memnun değil, amirlerim memnun değil, çocuğum benden memnun değil, eşim memnun değil, komşum memnun değil... Peki ben ne yapayım? Kendimi Haliç Köprüsünden mi atayım, başımdan aşağı benzin döküp mü yakayım? Artık çare bulamaz durumdayız. Bizde psikoloji diye birşey kalmadı. Birilerinin bizim bu sorunlarımıza acilen çözüm getirmesi lazım. Söylüyoruz olmuyor, yalvarıp yakarıyoruz olmuyor. Daha biz ne yapalım? Gidip İBB önünde kendimizi ateşe mi verelim. Bu sorunlar yüzünden psikolojik olarak çökmüşüz, direksiyon başında kalp krizi geçirip 80-100 kişinin yollara savrulacağı günü mü bekliyorlar bizim sesimizi duymak için?

Şoför Selahattin eğer kamuya hizmet veriyorsa, her sefere çıktığında 100 kişiyle 140 kişiyle muhatap olup, parası olmayanıyla, uyanıklık yapıp akbil basmayanıyla, asabisi, öfkelisi, densizi her türlü insanla muhatap olmak zorunda kalıyorsa, sabahın köründe kalkıp, gece yarısından sonra evine gidiyorsa, o kamu hizmetlerinden sorumlu olanlar da şoför Selahattin'in de bir insan olduğunu hatıtlayıp, insani koşullarda çalışmasını sağlamak zorundadır.

 

Yolcu Akbil Basmıyor, Şoförden Savunma İsteniyor Yolcuyu Otobüsten Mi Atalım?”

Yolcu akbil basmadığında hakkınızda tutanak mı tutuluyor, cezaya mı tabi tutuluyorsunuz?

Evet, her gün, her çıktığımız seferde yaşadığımız durumlar. Hakikaten parası olmayan da var. Ama uyanıklık yapanlar, şoförleri aptal yerine koymak isteyenler çok. Gerçi bu sistemin başta kendisi yanlış. Her şeyin sorumluluğu şoförlere yüklenmiş. Arabanın içi, dışı, önü, arkası, mazotu, arızası, yolcunun akbil basıp basmadığı, engellisi yaşlısı binerken rampanın kaldırılması daha aklıma gelmeyen bir çok işten şoför sorumlu.

Çok iyi insanlar da var. Bir sefer akbil basamamış olup borcum var deyip basan da oluyor. Ama akbil basmayan yolcuya ne yapayım ben. En fazla akbil basman gerek diye uyarabilirim. Bunun için başka bir yöntem bulunsun. Ne bileyim turnike sistemi olur başka bir şey olur. Ama akbil basmayan yolcu yüzünden ben hesap vermrmeliyim. Yani daha sonra denetleme yapılırsa kayıtlardan çıkıyor mesela diyorlar ki 'Bu yolcu akbil basmamış bize savunma ver'. 'Bu adamdan yol ücretini alacaksın, bırakmayacaksın' diyor. Nasıl alacağım adam bindi otobüse akbilini bastı yetersiz bakiye 'Öbür durakta in doldur diyorum doldurmuyor, in diyorum inmiyor ne yapacağım gelip adamın kulağından tutup indirecek miyim?

Kısacası her gün böyle onlarca olay. Bu insanın kalbinin dayanacağı bir şey değil gerçekten. Türkiye'de insan hayatı çok ucuz maalesef. Sırtımızdan para kazanıyorlar ama kimse de bize değer vermiyor. Bu toplumun her ferdi için geçerli. Adam canını emanet ediyor şoföre ama şişeyle kafasına vuruyor. Bu şoför yalnız seni taşımıyor ki. Gözü kararsa, kalbi tutsa, beyin kanaması geçirirse, o darp yüzünden yolu görmese içindeki 100 kişinin tamamı yollara serilecek onca insanın canı gidecek. Bunu yapmayın şoföre şiddet uygulayan yolcu ile karşı karşıya bırakmayın diyoruz.

 

Vatandaş Hattaki Araç Yetersiz Diyor, 153 Israrla Şoför Hakkında Şikayet Almaya Çalışıyor”

Bir de 153 şikayet hattı var. Şikayet durumunda nasıl bir süreç işliyor şoförlerle ilgili?

Bak iyi dedin, Bir de bu var.153 de şoförle uğraşıyor. 153'ü arayıp da şikayette bulunanlar bizim için büyük sorun oluyor. Çünkü hiç bilmediğimiz bir yerden birileri bizim hakkımızda şikayette bulunuyor. Kim şikayette bulunmuş. Olayın ne olduğunu, olayın ne zaman gerçekleştiğini bilmiyoruz. İnsanların keyfi muamele olarak şikayette bulunduğu oluyor. İETT, 153'e yapılan bu şikayeti dikkate alıp hakkımızda tutanak tutuluyor. Şoförden savunma istiyor. Savunma istemeden önce kamera kayıtları var inceledin mi? Yok. Hemen şoföre 'Savunma ver' deniyor. Savunma veriyorum. 'Bu yetersiz, bana daha net delil göster' diyor. Ben nasıl bir delil göstereceğim bilmiyorum. Bayan bana hakaret etmiş, adam akbil basmamış, falan yolcu benim üstüme yürümüş, olay her neyse kamera kayıtlarında var. Ona bakınca zaten göreceksin ne olmuşsa. Ben başka ne kanıt göstereceğim. Ne yapayım hatta yolcu taşırken ben de ayrı video kaydı mı alacağım. Nereden binip nerede indiğini bile bilmediğim yolcuları mı bulup getirip şahitlik yaptıracağım. Bu söylediklerinin mantığı yok. O kamera kayıtlarına bakacaksın. Şoför hakkında yapılan şikayetin doğruluğu var mı? Sonra da yolcuya diyeceksin ki, 'Şu konudaki şikayetiniz nedeniyle gerekli tahkikatı yaptık. Şoförümüzün kusuru yoktur. İsterseniz kamera kayıtlarını size de ulaştırabiliriz'. Ama bu yok. Hemen şoför suçlanıyor, hemen savunma isteniyor. Böyle işleyiş mi olur?

Ankara'da yeni bir sistem var bu uygulamada şikayet edecekse önce 200 lira para yatırıyor inceleme yapılıyor eğer adam haklıysa parası kendisine iade ediliyor. Eğer şikayet eden haksız ise o para geri ödenmiyor. Böyle bir sistem getirilmeli. Vatandaş ille para yatırsın demiyorum ama her şikayette şoförlere suçlu muamelesi yapılmasın. Canımıza tak etti artık bu uygulama. Resmen mobbing, psikolojik baskı bu.

Geçen hafta yaşadığım olayı aktarayım. Bir yolcu bana dedi ki 'Şoför bey bu hatlarda bu araçlar yetersiz, işimize giderken geç kalıyoruz. Bu hatta ek sefer konulması gerek.'

Herkes şoförleri muhatap gördüğü için bütün dertlerini şoföre söylüyorlar. O da bana böyle söyledi. Ben de 'Bizim söylememizle ek sefer konuLmuyor. 153' arayın bu hatta aracın yetersiz olduğunu söyleyip araç tahsis edilmesini isteyin' dedim. Adam 'Teşekkürler kaptan arayayım' dedi. Hemen 153'ü aradı. Talebini bildirdi. 153'teki yetkili kişi 'Şoförden yana bir şikayetiniz var mı? diye sordu. Adam ded ki 'Biz buraya ek araç istiyoruz. Şoförle ilgili bir problem yok' 153'teki kişi talebinizi aldık. Şoföre ilişkin şikayetiniz varsa bildirin' diyor. Adam şaşırdı tekrar sorulunca. Dedi ki, 'Ne şikayetim olabilir ben diyorum ki araç yetersiz şoför ne yapacak ki şikayetim olsun' deyip talebini tekrar etti.

Yani ısrarla şoförden yana şikayet almaya çalışıyor 153'teki kişi. Bu nasıl bir anlayış? Hani insanın akıl sağlığını koruması çok zor bizim çalışma koşullarımızda. Biz nasıl dayanalım bu yüke?

 

Halk Otobüsü Şoförlerinin Sosyal Hayatı Yok, Hepimizin Psikolojisi Bozuk”

Şoför Selahattin’in bir günü nasıl geçiyor, nasıl bir yaşamı var?

Sabahın dördünde yatağımızdan kalkıp direksiyon başına geçiyoruz. Sabah kahvaltısı yok, öğle yemeği yok, bir dinlenme bir çay molası yok. Üstüne de hiç ama hiç kimseyi memnun edemiyoruz, hep suçlu ilan ediliyoruz. Sosyal yaşantı nedir bilmiyoruz. İnanmazsınız belki bir kez gidip Sultanahmet'te gezip görmedim, bir deniz kenarına gidip bir çay keyfi yapmadım. Ailemizle bir hafta sonunu bir yerlere gidip vakit geçiremiyoruz. Bir yere gidip bir yemek yiyemiyoruz. Hoş zaman bulsak bir lokantada ailecek yemek yiyecek paramız yok. O kısma hiç girmeyelim. Sosyal hayat sıfır. Çünkü hem maddi olarak çok çok düşük ücret alıyoruz, hem de gecemiz gündüzümüz, molalarımız olmadan çalışıyoruz.

 

İETT Şoförüyle Aynı İşi Yapıyoruz, Çok Daha Fazla Çalışıyoruz, Ama Asgari Ücret Alıyoruz”

İETT şoförleri ile özel halk otobüsü şoförünün çalışma koşulları ve ücretleri arasında nasıl bir fark var?

İETT şoförleriyle aynı işi yapıyoruz, hatta daha fazla çalışıyoruz. Ama aynı ücreti alamıyoruz. Bu çok büyük haksızlık. İETT hattında İETT'nin yolcusunun taşıyorsam, aynı işi yapan aynı yolcu otobüslerini kullanan şoför olarak durakta durup aynı yolcuyu götürüyorsam, İETT şoförü 8 saat çalışıp 8 bin lira para alıyorsa benim 16 saat çalışıp 4000 lira para almam çok abes bir durum. Hatta bu utanılacak bir durum.

Bu kader emek verip çalışıyoruz. Bu da yetmezmiş gibi devlet 'Daha da çalış' diyor. Yeni yasayla 65 yaş emekliliği 69 yaşa çıktı. Sistemimizin bundan utanması lazım. Bu adam 65 yaşına gelmiş 20-25 sene zaten çalışmış bu ülkeye hizmet etmiş emekli olup rahat edeceğine, bu adama 69 yaşına kadar çalış diyorsun. Nasıl çalışacak? Bu yasayı getirenler bundan utanmalı. 65 yaşındaki bir insanın çalışmasını istemekten utanmalı. 20-25 sene emek vermiş bir insana 1500-2000 lira emekli maaşı vermeyip hala çalışmaya mahkum ediyorlar. Bir insanın 60 yaşında gözü görmez, kulağı duymaz, bu insan nasıl hala iş yapacak? Nasıl şoförlük yapacak, ya da başka sektörde bir işte çalışacak. 69 yaşındaki insanları gözlemlediniz mi? Otobüse binerken ayrı inerken ayrı zorlanıyor. Kulağı duymuyor. Ve artık dinlenmesi gereken bu insana 'Çalış' deniyor.

Uzmanlar diyor ki 'Strese maruz kalmayacaksın belli bir yaştan sonra kalp krizi olasılığı çok yüksek, tansiyon hastası olma ihtimali çok yüksek'. Öyle de gerçekten bizim de başımızda bu. Az önce anlattık arkadaşımız direksiyon başında can verdi. Çünkü çok ağır şartlarda çalışıyoruz.

Bizim araçlarımıza hakim de biner savcı da biner öğretmen de biner öğrenci de biner kadınlar çocuklar da biner doktor da biner mühendis de biner. Türkiye'nin geleceğini taşıyoruz. İnsanları işine götürüyorum eşinden evine götürüyorum. Ama bu sırada 50 türlü de hakarete maruz kalıyorum, şiddete, darpa maruz kalıyorum.

 

İnsanlıktan Çıkmış Vaziyetteyiz”

Eğer bu ülkenin bana ihtiyacı varsa, burası benim ülkemse, ben kamu hizmeti veriyorsam bu ülkede bana sahip çıkmak zorunda. Benim ihtiyaçlarımı gidermek zorunda, şiddete maruz kalmaktan korumak zorunda, İnsanca yaşayacak şartları sağlamak zorunda. Biz hayvan değiliz ki. Nedir bu yaşadığımız? Bakıyorum iki ayağımız, iki kolumuz, iki gözümüz, bir bir ağzımız, bir burnunuz var ama insana benzeniyoruz, insanlıktan çıkmış vaziyetteyiz. Biz insanca koşullarda çalışmak insan gibi yaşamak istiyoruz. Başkalarının canına sebep olmadan yetkililerin biz taşeron firmalara çalışan şofölerin sorunlarına acilen çözüm bulunması gerekiyor.

 

Halk otobüsü şoförlerinin sorunları ve talepleri konusunda siz neler söylersiniz. Öncesinde kendinizden bahser misiniz?

Ben Metin Çoban. Erguvan Özel Halk Otobüsleri'nde şoför olarak çalışıyorum. Arkadaşımızın anlattıklarını birrebir yaşayan bir şoför olarak bu sorunlarımızın çözümü için çabalıyoruz. Bu nedenle de aynı zamanda Karayolları Taşımacılık Emekçileri Sendikası üyesiyim ve (KATAŞ-SEN) mali sekreterlik görevini yürütüyorum.

KATAŞ-SEN olarak hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde çalışan şoför arkadaşlarımızın, hem de diğer taşımacılık alanında, şehirlerarası yolcu ve yük taşıyan, uluslararası taşımacılık yapan, taksi şoförleri, servis şoförleri yani tekerlek üzerinde giden bütün taşımacılık emekçilerinin sorunlarının çözülmesi için mücadele ediyoruz. Bu alanda örgütlenme çalışması yürütüyoruz.

Benim de mesleğim olan şoför arkadaşlarımızın haklarını aramakla mükellefiz. Bu sektörde çalışmalarımız hızla devam ediyor Güzel gelişmeler var. Artık bizi tanımaya da başladılar. Bu da yeni bir sendika olarak güzel bir gelişme bizim açımızdan. Gecemizi gündüzümüze katarak taşımacılık alanındaki biz şoförlerin insanca koşullarda çalışabilmesi ve yaşayabilmesi için çalışıyoruz. Bundan da büyük zevk alıyoruz ve daha güçlü bir çalışma sistemi oturtmaya çalışıyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı taşeron firmalarda çalışan hangi şoföre sorsanız arkadaşımızın anlattıklarının teyit eder. Hatta eksik bile anlatmış bunlar da var diye ekler. İnanın Selahattin arkadaşımız gibi yüzlerce şoför bu durumda. Ve hakikaten acilen çözüm getirilmesi gerekiyor.

 

İBB Taşeron Firmaların Sözleşmelere Uyması İçin Denetleme Yapmalı”

Peki, halk otobüslerinde çalışan şoförler en çok taşeron firmalarla ilgili mi sorunlar yaşıyor? Bunlar neler?

Bizim işimizde asıl işveren İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Ona bağlı ulaşım işlerini yürüten İETT bünyesinde çalışıyoruz. İstanbul Ulaşım A.Ş. İBB şirketi fakat bu şirkete bağlı yaklaşık 200 taşeron firma var. Ve arkadaşlarımızın çalıştığı Erguvan Özel Halk otobüsleri de bunlardan birisi. İstanbul'da 980 civarında araç var. Bunların her birinin çalıştığını varsayarsak 900'den fazla şoför sefere çıkıyor demektir.

Bizim çalıştığımız bu şirketlerin içinde durumu iyi durumda olan da kötü olan da var. Şoförlere iyi davranan, maaşını zamanında ödeyen giyim vs. ihtiyaçlarını temin eden de var. Ama bunların sayısı çok az. Gerçekten belediyeden para alamadığı için şoförlere ödeme yapamayan da var.

Bizim talebimiz ise çok açık ve net. İETT hatlarında çalışan biz şoförlerin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile yapmış olduğu bir sözleşme var. Biz öncelikle bu sözleşmedeki şartların yerine getirilmesi için firmaların takibe alınmasını, denetlenmesini istiyoruz. Eğer taşeron firma taahhüt edilen bu şartları yerine getirmiyorsa, İBB bu firmanın ihalesini feshedebilir.

Şoförlere çok ağır muamelelerde bulunanlar var. Çok uzun saatler çalışmak zorunda kalıyoruz. Maaşlarımızı zamanında alamıyoruz. Sigorta primlerimiz aldığımız ücret üzerinden değil asgari ücret üzerinden yatırılıyor. Bu hem ciddi anlamda bir usulsüzlük hem de bizlerin geleceğindeki haklarının da gasp edilmesi demek. Yani bugün çok ağır koşullarda çalışıyoruz. Bu bir hak gaspı zaten ama bir de sigorta primlerimiz eksik yatırılarak emekli olduğumuzda alacağımız maaşı da gasp etmiş oluyorlar.

Aslında bizim sorunlarımızın bir çoğu kolaylıkla çözülebilir. Çünkü İBB'nin şofölere ilişkin çalışma koşulları belirlenmiş durumda. Öncelikle bu sözleşmedeki şartların yerine getirilmesi konusunda denetleme yapması gerekiyor. Bunu yapmadığı için de taşeron firmalar ücretleri tam ödemiyor, zamanında vermiyor. Bir çok problem yaşanıyor.

 

 

İBB Şoförlerin Maaşlarını Biz Ödeyeceğiz Deyince Taşeronlar Ayağa Kalktı”

Biz taleplerimizi İBB yönetimine hatta bizzat Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na ilettik.

'Masraflarınızı çıkartın artık sistemi değişecek. Buna göre ödemelerinizi belediye yapacak' denildi. Bizim maaşlarımız 5500 lira olarak yazıldı. Sigortalarımızın bu maaş üzerinden ve fazla mesailerimizle birlikte yatırılması, elbise parası, vb.şartları içeren bir sözleşme hazırlandı. Bütün firmalar sözleşmeleri imzaladılar. Bunun akabinde İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu açıklama yaptı dedi ki, "Bundan sonra şoförlerin maaşlarını büyükşehir belediyesi verecek, sigortalarınızı ödeyecek'. Bu sefer taşeron firmalar ayağa kalktı 'Hayır efendim, bu nereden çıktı şimdi. Biz vereceğiz. İşte biz sözleşme imzaladık ya' diye itiraz ettiler.

Neden itiraz ediyor firmalar? Çünkü sözleşmede firma şoför maaşı olarak 5500 TL talep etmiş. Belediyeden bunu alıyor ama şoförlere 4000 lira veriyor. Aradaki fark cebine kalıyor. Bu farkı cebe atamayacağı için direkt İBB'nin ödeme yapmasına itiraz ediyor firmalar.

 

Bize Verilen Sözün Tutulmasını Sözleşmelerin Uygulanmasını İstiyoruz”

Bizim de istediğimiz, belediyenin bizlere vermiş olduğu sözün tutulması. Bir söz verildiyse bu söz tutulacak. Bu arada taşeron firmalarla İETT arasında sorunlar yaşanmıyor mu? Elbette yaşanıyor. Ama İETT ile taşeron firma arasındaki sorun bizi ilgilendirmez. Çünkü biz emekçiyiz. Emekçi çalışır ay başında da maaşını almak ister. Olay budur. Bize bu özlük haklarımız verilmeli. Psikolojik destek sağlanmalı. Çünkü psikolojik olarak gerçekten desteğe ihtiyacımız var ve bize psikolog tahsis edilmesi gerekiyor. Bunun yanında İETT tarafından üstümüz olarak belirlenen, amirlerin yetiştirilip bilinçli olarak göreve getirilmesi gerekiyor. Bu konuda da çok ciddi eksiklikler var. Adam giymiş şalvarını bir karış sakal. Benim dediğimi anlamıyor, bana bir şeyi gereği gibi izah edemiyor. Gidip kendinizde sahada görebilirsiniz. Bu insan bize amirlik yapıyor. Bu şekilde amirlik olmaz. Burada söylediklerim de yanlış anlaşılmasın. Kimsenin kılık kıyafeti, düşüncesi, etnik kökeni, inancı, politik tercihiyle bir sorunumuz yok. Burada herkes çalışıyor emek veriyor, evine ekmek götürmeye çalışıyor. Ama bize amirlik yapacak insanların da belirli bilgi ve tecrübeye sahip olması gerekiyor. Bu işin ehli insanlar olmasını istiyoruz. Bazı eğitimlerden geçmesi gerekiyor ki, bu vasfı kazanıp, bize talimat verirken işin niteliklerini bilerek bunu yapsın. Bizlerin koşullarının farkında olarak ve sorunlara da çözüm üretebilecek insanlar olması gerekiyor. Ama bizde böyle bir şey yok. Bu kişi amirdir deniyor, ama bakıyorsun bizim derdimizi anlamıyor, derdini de anlatamıyor. Bu şekilde çalışma yürümez. Düzenli ve devamlı bir eğitim sistemi oluşturulması gerekiyor. İETT şoförlerine ilk başta böyle eğitimler kısa sürelerle veriliyor. Ama bizler için bu da yok.

Kısacası bizlerin sorunlarının çözümü yok değil. Her biri kolaylıkla çözülebilir sorunlar. Başta da söylediğim gibi öncelikle sözleşmeyle güvence altına alınan haklarımızın verilip verilmediği takip edilip firmalar denetlense sorunların büyük bir kısmı zaten çözülecek.

 

İETT Şoförlerinden Çok Çalışıyoruz Özlük Haklarından Yararlanamıyoruz”

İETT şoförleri ile taşeron firma şoförlerinin çalışma koşullarındaki farklılıklar neler?

Özel halk otobüsü şoförleri arkadaşlarımızın dediği gibi ilk seferlere çıkanlar oluyor. Ve çoğu saat dörtte beşte evinden çıkmak zorunda ki ilk seferini yapabilsin. İETT şoförleri ilk seferlerine yedi-yedi buçuk gibi başlar. Sekiz saat çalışır. Mesaisi varsa hemen işlenir. Onların sigortaları aldıkları maaş üzerinden yatar. Kıyafetleri temin edilir. Sosyal halklardan yararlanır. Ama özel halk otobüsü şöförleri bu hakların hiç birinden yararlanamıyor.

Bizim çalışma saatlerimiz çok uzun sabah 4-5 gibi evden çıkarız yemek molası, çay molası dahi vermeden çalışıyoruz. Eve gitmemiz gece yarısından sonra oluyor. Hatta bazen gece ikide hatta daha da geç gittiğimiz oluyor. Çünkü bizim mesaimiz bittiğinde garaja gidip arabayı bırakmamız. Mazotunu kontrol edip eksikse tamamlamamız, temizliğini yapmamız lazım. Bununla da kalmıyor. Eğer bir arızası varsa bununla da biz ilgilenmek zorundayız.

 

Araç Bozulsa Tamiri Bitmeden Evimize Gidemiyoruz”

Arabanın arızası varsa bize denir ki, 'Arabayı al, Dolapdere'deki falan ustaya götür, tamirini yapsın öyle getir bırak' Bizim buna itiraz hakkımız yok. Hadi alırız arabayı götürürüz ustaya. Ne kadar sürecek tamiri bunun? İki saat, dört saat... Biz bu süre boyunca bekleriz. Arabayı almadan gidemeyiz. Bazen araç içinde uyuyup sabah sefere çıktığımız olmuştur.

İETT şöförleri bunları yaşamıyor. Bizim hem ücretlerimizin düşük olması hem de bu ağır çalışma koşulları haliyle daha da yıpranmamıza neden oluyor. Bizim ciddi anlamda psikolojik desteğe ihtiyacımız var. İETT şoförlerine sağlanan bu destek bize sağlanmıyor.

İETT şoförüne hakaret edildiğinde, tartışma yaşadığında 'Psikolojim bozuldu ben daha araba kullanamayacağım direksiyondan kalkıyorum' diye bildirimde bulunuyor. İETT hemen oraya araç gönderiyor. Bir de şoför arkadaşımızı bir psikoloğa yönlendiriyor. Bizim başımıza aynı şey geldiği zaman diyor ki "Kardeşim seferine devam et. Devam etmezsen bırak arabayı orada git işine son' diyor. Burada çok bariz bir ayrımcılık söz konusu. Biz her zaman ifade ediyoruz. Halk otobüsü şoförleri üvey evlat muamelesi görüyoruz

 

Özel Halk Otobüsü şöforleri olarak İBB'den talebiniz nedir?

İlk olarak yapılması gereken yani belediyenin yapması gereken sözleşmede yer alan hükümetinin yerine getirilmesi.Biz taleplerimizi büyükşehir belediye başkanı sayın imamoğlu'na ilettik o da bize şöyle söz verdi ve bir açıklama yapmıştı demişti ki biz bundan sonra erguvan Özel Halk otobüsü şoförlerinin ücretleri için ne yapmamız gerekiyor belirtilen maaşını belediyenin sahip çıkıp sigortalarının ve maaşları belediyenin güvencesi altında olacak bu maaşı biz yatıracağız sigortalarında güvence altına alacağız denildi fakat bu sözler tutulmadı. Büyükşehir belediyesi ve İETT bu sözünde dursun maaşların sigortanın bu şekilde ödenmesini sağlasın birimi birçok sıkıntımızı çözüme kavuşturulacak. bir de şöyle bir durum var aslında büyükşehir belediyesi her ay ücretleri şirketlere ödüyor fakat şirketler bize ödeme yapmıyorlar.

 

Kameralar Şoför Üzerinde Psikolojik Baskı Kurma Aracı Olarak Kullanılıyor”

Peki büyükşehir belediyesi buna bir çözüm getiremiyor mu?

İBB'nin ve İETT'nin üst işveren olarak bunu kontrol etmesi ve maaşların zamanında ödenmesini sigortaların gerçek ücretler üzerinden yapılmasını sağlayabilir. Bunun için denetlemelerin yapılması gerekiyor. Ve isterse sözleşmeyi yerine getirmeyen firmanın sözleşmesini de feshedebilir.Biz de bunu talep ediyoruz. Ama ısrarla bu yönde bir adım atılmıyor.

Belediyesi'nin şirketlerle aralarında da sorunlar yaşanıyor. Ve bunlar bize yansıyor mağdur olan biz oluyoruz. Bunun dışında bütün işleyiş şoförlerin üzerinden kurulmuş. Bütün sorumluluğun şoförlere yüklendiği bir sistem var.Her şeyin sorumlusu şoför. şoför nerede durdu nerede durmadı ne zaman kalktı yalan mı söyleyecek. Bütün araçlarda kamera var ve sürekli kayıt altına alınıyor. Bir şikayet olduğunda öncelikle bu kayıtlar incelenmeli. Ama böyle yapılmıyor. Direkt olarak şoförden savunma isteniyor, sürekli bir psikolojik baskı yapıloyr. Araçlardaki kameralar şoförlerin daha iyi şartlarda hizmet verebilmesi, işinde ve sorumluluklarında kolaylık sağlaması için kullanılacağına tam aksine şoförleri suçlayan onlar üzerinde psikolojik baskı yaratmak amacı ile kullanılıyor.

 

Sigara Kullanmadığım Halde Sigara İçti Şikayeti Üzerine Savunma İstendi”

 

Sizin yaşadığınız bir olay var mı bu şikayet ve tutanak konusunda?

Başımdan geçmiş bir olayı aktarayım size. Yolcu şikayette bulunmuş 153'e 'Şoför otobüste sigara içiyor' Bunu bana hiç yansıtmadan kamera kayıtlarını izleyebilir.Kayıtlara baksalar ne olmuş nasıl olmuş hepsini görecekler. Fakat böyle olmuyor.Şikayet üzerine ilk olarak bizden rapor isteniyor. 'Sigara içmişsin savunma ver' denildi. Yahu ben sigara kullanmıyorum ki, sigara içeyim. Sigara kullanmıyorum diyorum.'Bana kanıtla gel' diyor. Kamera kaydı varken ben başka hangi kanıt göstereyim? Bu örnekten düşünün neler yaşadığımızı.

Neyse ki sigara içmiyorum. Bir de sigara içen birisi olsam hepten yandık. Zaten ne bir yemek molamız ne bir çay sigara molamız var. Bakın en temel ihtiyaçtan bahsediyorum. Yemek molamız yok. Biz bir yerde oturup yemek yiyemiyoruz ki, simit mi olur, bir sandviç mi olur artık ne olursa arabada onu atıştırarak günümüzü geçiriyoruz. Simitçiye sesleniyoruz. Simitçi getiriyor hemen parayı verip yola devam ediyoruz.

 

Taşeron Firmalar Sözleşmenin Yakınından Bile Geçmiyor”

Siz de kendinizden bahseder misiniz?

Ben Mehmet Salih, altı senedir özeh halk otoboslerinde şoförlük yapıyorum. Selahattin abinin söylediklerine harfiyen katılıyorum. Hatta şöyle diyeyim ben veya diğer arkadaşlarım, çok çok daha fazlasını anlatırız, anlatabiliriz. Çok fazla sorunumuz var. Ama çözüm bulamıyoruz.

Bizim belediye ile yaptığımız sözleşmelerde maaşından sigortasına kadar bütün haklarımız garanti altına alınmış durumda. Fakat mal sahipleri (otobüs sahibi taşeron firma) buna ısrarla karşı çıkıyorlar. Kendi bildikleri yoldan devam ediyorlar. 5500 lira maaşımız, sigortamız, özlük haklarımız, yemek ve elbise paramız var. Ve bunların hepsinin vermesi lazım. Gelin görün ki, gerçek yaşamda bunun yakınından kenarından geçmiyorlar ve yıllardır mal sahipleri kendi bildiği yoldan devam ediyor. Biz hakikaten bu konuda şikayetçiyiz. Selahattin abi anlattı işte adam bağırıyor 'Can çekişiyoruz, ben ne yapayım kendimi Haliç'ten mi atayım' diyor. Daha ben ne diyeyim bunun üstüne. Bu sorunlara bir şekilde bir çözüm getirilmesini istiyoruz.

 

Tehdit Üstüne Tehdit, Alın Canımı Kurtulayım”

Yolcularla yaşanan sıkıntılar dışında firmalar ya da amirlerinizle de sorun yaşıyorsunuz değil mi?

Selahattin Kızılkaya: Olmaz mı? Canımız pahasına çalışıyoruz üstüne bir de bizi tehdit edenlerin haddi hesabı yok. 'Sana şöyle tutanak tutacağız', 'Seni şöyle bir şikayet edeceğiz', yok 'Hakkında şunu yapacağız'. Yani tehdit tehdit üstüne ya ben zaten ölmüşüm, ölmüşüm. Al canımı kurtulayım yani.

 

Her Şey Güzel Olacaktı İmamoğlu Hani Nerede?”

Peki son olarak İETT ya da İBB’den talepleriniz neler?

Selahattin Kızılkaya: Buraya hazır sesimizi duyurmaya gelmişsin İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na da sesleneyim. Olur ya hani belki bir yerlerden duyar, birileri söyler, iletir.

"Sayın İmamoğlu hani her şey çok güzel olacaktı? Hani? Hani nerede? 'Güzel olacak' dedin ama biz ölüyoruz, ölüyoruz! Bize bir çözüm bul, bizi dikkate al. Biz de bu toplumun bir ferdiyiz. Biz de bu ülkenin bir insanıyız. Bizim de bu devletin verdiği bir TC kimlik numaramız var. Biz de İstanbul'u seviyoruz. Her şey güzel olacak dedin. Mitingine geldim. Sen bana ben orada bana kalp işareti yapıyordun. Dedin ki her şey çok güzel olacak. Hani ya nerede? Hiçbir şey güzel olmadı. İki sene önce ben eşime 50-60 lira veriyordum pazara gidiyordu. Bugün 300 lira veriyorum, diyor ki 'Bi 50 lira 20 lira daha ver'. Yok ki neyi vereyim? Açlık sınırının altında maaşla ev geçindirilyor. 16-17 saat direksiyon başındayız. Üstüne de savunma istemeler, tehditler. Sosyal yaşam sıfır. Psikolojimiz alt üst olmuş. İnsanlıktan çıkmışız. Duy bizi Sayın İmamoğlu, bak direksiyon başında can verdi Mesut abi. Biz de direksiyon başında mı can verelim?"

 

Çocuklarımız Biz Göremeden Büyüyor”

Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Mehmet Salih: Sabahın dördünde, beşinde çocuğumuz uyurken bırakıp evimizden çıkıyoruz. Akşamdan kalma olan, eşiyle çocuğuyla, anne babasıyla tartışmış olan, patronundan amirinden fırça yemiş olan, asabi olan ne bileyim işte. Bir şekilde derdi sorunu olan sabah ilk iş olarak gelip bize bağırıp çağırıp stres atıyor adeta. Biz bunları sürekli yaşıyoruz. Çalıştığımız zaman zarfında 16 bazen 17 saat buna maruz kalıyoruz. Gece yarısından sonra hatta bazen daha da geç eve geliyoruz. Çocuklarımız yine uykuda. Biz göremeden büyüyorlar resmen. Çocuklarımıza Hasret kalıyoruz. Bizim de insan olduğumuzu hatırlasınlar. Bir an önce sorunlarımızın yetkililer tarafından bir çözüme kavuşturulmasını istiyoruz . İETT şoförleri ile aynı işi yapıyoruz ve aynı maaşı almak, aynı özlük haklarına sahip olmak istiyoruz.

 

Biz De İnsanız Direksiyon Başında Can Vermek İstemiyoruz”

Başka Söyemek İstediğiniz Bir Şey Var mı?

Selahantti Kızılkaya: Ekonomik olarak çok zor durumdayız. Ben Ağrılıyım. Memlekete gidemiyorum. Düğünü bayramı, tatili geçtim, yaşlı annem babam var. Hastalansalar gidip bakacak durumum yok. Ölseler cenazelerine gidebilecek param yok. Bir ben değilim, hepimizde durum aynı.

Bizi bu hale niye getirdiniz ya? Herkesten çok çalışıyoruz. Çalışmaya geldiği zaman Avrupa'yı göstermeye başlıyorsunuz. Ama paraya gelince Afrika'yı örnek gösteriyorsunuz. Bu nasıl bir iştir? Bu nasıl bir sistemdir? İmamoğlu'nun 'Her şey güzel olacak' sözü de yalan çıktı. Ben artık siyasetçilerin hiç birisine inanmıyorum.

Son olarak diyorum ki, biz de insanız, direksiyon başında can vermek istemiyoruz. Bizim sorunlarımıza birileri acilen bir çözüm getirsin.

 

Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Metin Çoban: Bir çok arkadaşlarımız aynı durumda. Benden çok daha iyi anlattılar yaşadıklarımızı. Sizin de bildiğiniz gibi sorunlarımızı ve taleplerimizi dile heyimek için bir açıklama çağrısı yaptık. Sonra şoför arkadaşımızı kaybettiğimize ilişkin bilgi geldi ve açıklamayı iptal etmek durumunda kaldık. Bu gerçekten çok ağır bir durum hepimiz açısından. Bu olay çalışma şartlarımızın ne kadar ağır olduğunu çok açık bir şekilde gösteriyor zaten.

 

Dünyayı Taşıyoruz Birlik Olduğumuzda Da Dünyayı Durdurabiliriz”

Bizim şoförler olarak en büyük sorunlarımızdan birisi örgütlü olmayışımız. Biz bir araya gelebilsek bu sorunların bir çoğunu yapamayacağız aslında.

İstanbul'da ulaşımı sağlayan taşeron şirketlerin bile bir örgütlülüğü var. Onlar bir araya gelip bizim çalışma koşullarımızı belirliyor. Bir şirket çalışanlara daha iyi koşullar sağladığında hemen işe el atıyorlar. 'Sen bu kadar maaş verirsen diğerleri de ister' diye itiraz ediyorlar.

Bizi insanlıktan çıkaran bu ağır çalışma koşullarına karşı, insanca çalışmak insanca yaşayabilmemiz için mutlaka örgütlenmemiz lazım. Biz birlik olduğumuzda bu koşulları bize dayatamazlar. Şu dört teker üzerinde dünyayı taşıyorsak, biz durursak dünyayı da durdurabiliriz. Ve insanca yaşayacak koşullara sahip olabiliriz.

Başta benim de çalıştığım İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne hizmet veren tüm şoför arkadaşlarım olmak üzere, taşımacılık iş kolunda çalışan tüm emekçi arkadaşlarımızı sendikamız çatısı altında örgütlenmeye ve haklarımız için birlikte mücadele etmeye çağırıyorum.

 

Peki son olarak sürekli bir uçtan bir uca taşıdığınız İstanbul halkından talebiniz nedir?

İstanbul şartlarında ulaşımdaki sorunlar çok fazla bunu biliyoruz. Yolcular da işlerine, okullarına, evlerine gidip gelirken gecikmeler çeşitli sorunlar yaşıyorlar, Fakat gerçekten çok fazla hakarete, sözlü ve fiziki saldırıya maruz kalıyoruz. 'İstanbul’un bu trafik keşmekeşinde sizleri işinize, evinize, okulunuza, sevdiklerinize ulaştırmaya çalışan halk otobüsü şöförlerinin çok ağır koşullarda çalıştığını unutmayın' diyoruz. Şikayetler, talepler olacak biz de bunları almaya ve gerekli yerlere ulaştırmaya çalışıyoruz. Ama her olumsuzluğun, her problemin sorumlusunun bindiği otobüsün şoförü olmadığını, ya da sorunu çözebilecek kişi olmadığını unutmasınlar. Mümkünse arada bir “Günaydın”, “Kolay gelsin”, “İyi akşamlar” desinler. Bizler de emeğimizin takdir edildiğini görelim ve bize de biraz moral olsun.