< Hak Aramak(!)

Dün önce TikTok hesaplarına, ardından tüm sosyal medya hesaplarına bir video düştü. İzlediğimiz görüntüleri kimileri coşkuyla karşılarken, kimleri de dehşete düşüp eleştirmeye soyundu.

Görüntülerde bir kepçe operatörünün, kepçe ile sıralı halde bekleyen kamyonları parçalamasını izledik. Görüntüler “Parasını alamayan işçi, şirketin kamyonlarını kepçe ile parçaladı” denilerek verildi. Özetle, Şırnak’ta Cudi Dağı eteklerindeki bir kömür ocağında çalışan kepçe operatörünün, aynı zamanda amcası da olan patronundan alacağını istediği, ancak red cevabı alınca, kepçeyle 5 kamyonun kabin kısmını parçaladığı şeklinde.

Yüreklerimiz soğudu, oohh... dedik. Evet, her şeyi üreten işçinin emeğinin karşılığı olarak belirlenmiş üç kuruş ücreti bile ödemiyorsanız, bu size müstehak dedik. Yaşanan olay, işçi sınıfının en doğrudan, en sade ve basit bilincinin yansıması idi, verdiğini geri almak. Haziran ayında da yaşamıştık; villaları inşaa eden inşaat işçileri, ücretlerini alamayınca villaların çatısını söküp, kiremitleri atmışlardı aşağıya. Sosyal medyada hızla yayıldı işçilerin bu videosu da: “Paralarımızı vermeyeceksin ha, al sana çatı”... Geçtiğimiz yıllarda da yine kepçe ile inşaa ettikleri evi yıkan inşaat işçilerine tanın olmuştuk.

İşçi sınıfının mücadele geçmişine baktığımızda, bugün yaşananlar bize 1800’lerdeki makine kırıcıları çağrıştırdı ilk önce. Makineleşme artınca işsiz kalan, ücretleri düşen işçiler öfkelerini ve tepkilerini kendilerini işsiz bıraktığını düşündükleri makinelere yöneltmiş, onları parçalayıp tahrip etmişti. Bugün yaşananlar ise yine patronların sermayesine yönelik. Üretim araçlarına ve işçilerin hiç bir zaman sahip olamayacakları kendi ürettiklerine yönelik. Bu tür eylemlerin dönem dönem yaşandığını da biliyoruz.

Patronların işçi ücretlerini geciktirmesi ya da ödememesi, sonucunda işçilerin eyleme başlaması, davalar açarak hukuksal sürece gitmesi olağan hale gelen olaylardan. Ve gittikçe daha sık yaşanıyor. Yüksek işsizlik oranları, sermaye sahiplerini güvenceye alıyor. Ve yine mahkemelerin, hukuki süreçlerin uzaması ya da patronların lehine sonuçlanması da sermayenin elini rahatlatan konular. Bu hafta, 3. Havalimanında yüzlerce işçinin eyleme çıkmasının 3. yılı. Ağır kölelik koşullarında çalışmayı reddeden ve ücretlerini alamayan işçilerin eylemi çok kısa sürede ülke çapında sarsıcı etki yarattı. Ancak “ibret olması” açısından eyleme çıkan işçilerin tutuklanmasıyla sonuçlandı.

İşçiler öğreniyor. Yaşananlardan, birbirlerinden, kendi deneyimlerinden öğreniyorlar. Mahkemelerde haklarını arasalar da, tek başına bununla sonuç alamayacaklarını biliyorlar. Sokağa çıkıyorlar, eylem yapıp işyeri önlerini mesken tutuyorlar, sosyal medyanın gücünü kullanarak boykot kampanyaları örgütlüyorlar. Örgütlü güce dönüşmeyen öfke de şiddet eylemlerinde buluyor çözümü. O zaman ne “meşruiyeti kaybetmemek”, ne “haksız duruma düşmemek”, ne cezalandırılma korkusu... Hiçbir zincir tutamıyor işçinin öfkesini. Aynı gün haberlere yansıyor; Aliağa’da bir yolcu gemisinin sökümü esnasında halatın kopması sonucu iki işçi hayatını kaybetti... Aynı yerde son 2 ayda yaşanan 2. iş cinayeti. Ve son bir ayda en az 174 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti... Artık işçilere hiç kimse “hukukun üstünlüğü”nden, “emeğin karşılığını almak”tan bahsedemez bu sistemde. İşçiler, bir şey istiyorlarsa, kendi çabalarıyla almaları gerektiğinin çoktan farkına varmış durumda...