İzmir Işıkkent Ayakkabıcılar sanayideki sayacıların eylemine gittiğimizde son derece sıcak karşılandık. İşçiler kendilerini anlatabilmek ve seslerini duyurmak istiyorlardı. Hepsi de tüm içtenlikleriyle çalışma koşullarını, neler yapılması gerektiğini anlattılar. Özellikle sayacıların sorunlarını içeren ve onların öncülük ettiği bu eylemde kimisi sorunun sayacılarla sınırlı tutulmasından kimisi de tüm ayakkabıcıların sorunlarını kapsaması gerektiğini düşünüyordu.
Pazartesi (9 Ekim) günkü eylem yerinde çok fazla kişi yoktu. Tek örgütlenme alanı olan dernek yöneticileri katılımın azlığından, işçilerin bilinçsizliğinden şikayetçilerdi.
İşçiler, Cumartesi (7 Ekim) günü polisin bütün atölyeleri gezip işçileri korkuttuğunu, özellikle Suriyelilerin sınırdışı edilmekle tehdit edildiklerini söylediler. Eylem alanına gelen polise ve özellikle Salı (10 Ekim) günü gelen çevik kuvvete tepkiliydiler. "Bizim gözümüzü korkutmak için geliyorlar. Ne yapıyoruz da buraya yığılmışlar." derken diğer yandan " biz kazanırsak yol açılır herkes hakkını almak için yola dökülür ondan korkuyorlar" diyorlardı.
Her birinin farklı önerileri vardı. Toplanılan park yeri forum alanı gibiydi. Herkes bir şey yapmalı konusunda hemfikir olmakla birlikte ne yapmalı konusunda çekinceler vardı. Tartışmalarını aktarırken kimin ne dediğinden daha çok içeriğini ve gözlemlerimizi aktarmaya çalışacağız.
Ayakkabıya şekil veren kişi sayacı. Kesimden sonraki parçaları birleştirip, diken ve en son tabanın yerleştirilmesi için kalfaya veren kişi. Sayacılar kalfalardan bir ekip kuruyor. Genellikle kalfaların ücretleri sigortaları gibi tüm sorumluluğu işi verenin değil, saya ustasının sorumluluğunda. Sayacı işi veren patronla çift başına anlaşıyor. Hammaddeyi alıyor. Atölyesinde ayakkabıya dönüştürüyor. İşin %75 ini sayacı yapıyor.
İlk konuştuğumuz işçi, 10 yaşından beri sayacılık yapıyor. Sayacılıkta tanınan biri. Kesata girildiğinde bile hiç işsiz kalmadığını anlatıyor. Eylem başladığından beri kendi kendine karar almış haklarını alıncaya kadar iş bırakmış. Her sabah işe gelir gibi gelip atölyeleri dolaşıyor. Tanındığı ve sevildiği belli.
"2013’te eylemler başladı, herkes ayağa kalktı. Zaman zaman fay hattı kırılır gibi ayaklandılar. Sayacı 5-6 senedir hakkını alamıyor. Bu eylemler zinciri ilk Antakya'da başladı. Antakya meşaleyi yaktı. Antep, Adana, Konya, Manisa, İstanbul sonra da İzmir eklendi. İnternetten görüyoruz, birbirimiz arasında hiçbir bağlantı yok. On yıl önceki ücretlerle çalışıyoruz. On yıl önceki fiyatla 6 liraya bot dikiliyor. 120-130 liraya satılıyor. Biz %10 istiyoruz. Bebe ayakkabısını 80 liraya satıyor, 4-5 lira veriyor, her tarafı işçilik. Bir insan en fazla 5 çift dikebilir. Bu adam dükkan kirası mı verecek çalışana mı verecek. Geçinemez. Hakkımız neyse onu istiyoruz.
Yüksek binalar yapıldı, bedesten ticaret merkezi yapıldı. Bunlar hep toptan yeri. Kazanmıyoruz diyorlar, ama bina dikiyorlar. Çalışan da kazansın. Evime ne götüreceğim diye düşünmesin. Bizim Suriyelilerle sorunumuz yok. Bizim ülkemizde de savaş olsa biz ne yapardık. Dilini bilmediği para birimini bilmediği yerde çalıştılar. Piyasayı bilmiyorlardı. Patronlar bundan faydalandı. Buraya yaşamak için gelmiş. Bak bunlar hep Suriyeli arkadaşlar. Kardeş gibiyiz. Herkes hakkını alsın. Bak emekli. Ne diye çalışsın emekli. Torununa da emekli bakıyor. Gençler kazansa böyle mi olur, genç yetiştiremiyor. Güya çocuk işçiliği yasak size atölyeleri göstereyim her tarafta çocuk işçiler var".
Daha sonra atölyeleri geziyoruz. Ağır tutkal ve deri kokusu, yerlerde oturup çalışan çocuklar... En merkezi atölyelerde bile çalışma koşulları gizlenemeyecek kadar ağır. Arka sokaklar daha da kötü. Sayacıların ömrünün en fazla 65 yaş olduğunu hepsinin tozdan solunum sıkıntısı yaşadıklarını söylüyorlar.
Hep bir ağızdan anlatıyorlar:
"Meslek lisesi bile yok, yetişmiyor ayakkabıcı. İş çok, bakın her yerde ‘sayacı aranıyor’ ilanı var, sayacı yok. Dükkandan çıkamıyoruz ki, sosyal hayatımızı sıfırlayarak çalışıyoruz. Bu yüzden ailesinden ayrılanlar var. Bir sürü sayacı dükkanına bir çekyat atmış orada kalıyor. Gece yarısına kadar çalışıyor."
Gösterilen çekyatların üzerleri dikim için getirilmiş deri balyalarıyla dolu.
"Sigorta yok, hafta sonu izni, senelik izin yok. Paran olursa sigorta yatırıyorsun. 20 kişilik atölyeler de var, 1 kişiyle de yapabilirsin. Ne kadar büyüksen pazarlık şansın o kadar var. Birleşelim bir büyük atölye kuralım diyoruz, ama o da olmuyor. Sayacı yanında 10 kişi çalıştırabilir, ama iş yoksa sayacının sorumluluğu çok.
Çoğu 10 yaşlarında bu işe başlamış. Genç ustaların sesleri daha öz güvenli ve yüksek çıkıyor. Genç bir sayacı anlatıyor.
"25 kuruş zam öneriyorlar, dilenci miyim ben. Çalışmayalım. Dikmeyelim. Tamam biz kazanmayalım, kimse kazanmasın. Biz zaten milyarlarca lira götürmüyoruz eve. Yüz lira mı kaybımız olur, iki yüz lira mı, olsun. Kesata girmeden bu işi çözelim. Bildiri basalım dolaşalım. Yılbaşından bir ay önce işler biter çok zaman kalmadı. Toplanalım, birbirimizi bilinçlendirelim.
Sayacı çalışmazsa kimse çalışamaz. Mücadele mantıklı düşünürsek tüm ayakkabıcıları kapsamalı hepimiz ucuz işçilik yapıyoruz. Çorap kaçığı var, biz kaçığı tutarsak hepsi kurtulur. İşin %75'i sayacı, sayacı yapmazsa kesici de kalfa da çalışamaz. Örgütlenmemiz, bilinçlendirmemiz gerekiyor. Uğraşacağız, hakkımızı alacağız"
İşçiler, Önsöz tv'nin internet canlı yayınına çok heyecanlandılar. Bize her yeri göstermek, konuşmak, anlatmak için seferber oldular. "Çek çek burayı da çek" diyenlerle kameraya birlik olma çağrısı yapanlar birbirine karıştı. Daha biz oradan ayrılmadan ayakkabıcıların çeşitli illerde kurdukları sosyal medya gruplarına bizi ekleyip canlı yayınları paylaşmaya başladılar. Çalışan işçileri çalışırken çekip Önsöz tv sayfasında paylaşmamız, onların da işyerlerini çekip gruplarında paylaşmalarını başlattı.
Cuma (13 Ekim) günü 14.00'da bildiri dağıtımı ve eylemlerine katılacağımıza ve diğerlerinin de atölyelerine gidip çay içeceğimize söz alarak bizi uğurladılar.