İstanbul İTK olarak 2 Şubat günü Kadıköy’ de yapmış olduğumuz toplantı, İTK'nın bugüne kadar gerçekleştirdiği faaliyetleri anlatan sinevizyon gösterimi ile başladı.
İTK adına konuşmacılardan Ali Ekber arkadaşımız, komite konsey örgütlenmelerine değinerek “İTK çalışmalarına karar verirken, ‘Ya Bir Yol Bulacağız Ye Bir Yol Açacağız’ demiştik, söylediklerimizin arkasında durmamız gerekiyor. Elimizden gelenin fazlasına zaman ayırmamız gerekiyor. İşçi eylem ve mitinglerine katılarak daha çok alanda çalışma yapmaya başladık. Sendikanın mücadeleden uzat tutumu sonucu hem sendikalıyım hem de yıllardır çalışan bir işçiyim. Ali Koç bile ‘çocuklarımın geleceğinden şüpheliyim' diyorsa, biz işçilerin bu çalışmaya daha çok sarılmamız lazım. Fabrikalarda, mahallelerde komiteler kurmamız gerekiyor. Sınıf mücadelesinde öncü olarak üzerimize düşeni yapmamız lazım. Etnik olarak bizi bölmeye çalışanlara karşı birleşmemiş lazım. AKP'li belediyede çalışan Ercan abi ile CHP Belediyesi’nde çalışan ben arasında bir fark yok. Birlikte mücadeleyi esas almamız lazım. Biz çocuklarımızın geleceğini oturarak garanti altına alamayız. Her şeye %100 zam gelirken bize yapılan zamlar ortada. Artık beyaz yakalılar, aileleriyle intihar ediyor. Mühendisler memurlar intihar ediyor” dedi.
Kenan Güngördü söz alarak, Komiteleri "öncü işçilerin yan yana gelmesi" olarak tanımladı; “ne olursa olsun diye işinde çalışanlara söylüyoruz ki, hiçbir şey garanti değil. Biz iş yerlerimizde öncü işçiyiz. İşyerimizde bir sorun olduğunda önce biz itiraz ediyoruz çünkü. Bu kaygılara karşı mücadele etmediğimiz sürece, bir çok sıkıntı yaşayacağız. İzmir’de konuşurken ne söylemişsem arkasındayım. Birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Yoksa tek tek işten atılır, tek tek ölürüz.
Süreç çok hızlı ilerliyor. Dün yaptıklarımız bugün eksik kalıyor. Bir kaç gün sonra metal işçileri alana çıkacaklar ve soracaklar, ‘öncü işçiler nerede’ diyerek bizi çağıracaklar. 'Kim yaparsa yapsın, biz yapamayız' dersek vay halimize. Bir hafta önce emniyet müdürü, 2019 yılının en çok eylemlerin olduğu yıl olduğunu söyledi. Ama öncü işçilerin yan yana gelmesi önemli. Anlaşılıyor ki, bir kişiyle olmuyor. Komiteler kurmalıyız. İşçiler, 'hele dur bekle, akşam çay içeceğiz' denilerek, %35 zam isterken %17’ye imza atıyorlar. Bu nedenle de fabrikalarda en az 3 en fazla 5 kişiden oluşan komitelerini oluşturması gerekiyor.
Kritik bir andayız. Ya karşılayacağız, ya kaçıracağız. Ben bu süreci kaçırmak istemiyorum; kaygılıyım ya harekete geçireceğim ya da tarihe hesap vereceğim. 'Her gün şuraya gidelim' demiyorum. Mesai sonraları ve mesaide de kendi çalışma alanında çalışmalı. Bugün aramızda öncü işçiler var, herkes işin ucundan tutmalı, herkes bir şeyler söylemeli. Ya bu sürecin altında kalacağız, ya zafer elde edeceğiz. Zaferi kazanacağımıza yürekten inanıyorum. Zafere olan inancımla sizleri selamlıyorum” dedi.
Biz iyi mücadele edersek, kararlı mücadele edersek, iyi örgütlenirsek, hedef koyabilirsek kazanabiliriz" diyen Güngördü, “KHK ile işten atılan 150 bin emekçi var. Çalışamıyor, adeta ölüme bırakılmış emekçiler. 150 bin insan, aileleriyle adeta açlığa ve ölüme terkedilmiş. Bankada hesap açamıyor, para gönderdiniz alamıyor, sağlık eğitimden yararlanamıyorlar. Vahap arkadaşımız bu süreci anlatacak” diyerek KHK ile ihraç edilen Vahap Salman'a söz verdi.
“Malatyalı Alevi bir ailede doğdum. Türkmen, Alevi kökenli bir aileyiz. Tarihte asılan, sürgün edilen, susuz bırakılan bir neslin devamıyım. Devrim mücadelesine uzak olmayan bir ailede dünyaya geldim. Ankara’ya geldiğimde grev yazısı gördüğümde sormuştum, ‘grev ne demek’ diye. Biz de bu kavgaya dahil edildik. Fatih Sultan Mehmet Hastanesi’nde çalışırken 2018’de ihraç edildim. KHK ne demek? Yüzbinlerce insanın sokağa atılıp ağaç kökü yemeye mahkum edilmesi demek.
İnsanların yüzüne baktığımızda terörist muamelesi görüyoruz. Bunun çözümü nedir derseniz, kolektivizm yani birlikte mücadele. Bir araya geldik, şimdi ne yapacağız. Ortak mücadele edeceğiz. Bunu devrimci bir algıyla, örgütlü şekilde yapabiliriz. Fabrikanızda çelişki mi var, bir sürü eşitsizlik mi var, bunları haykırmak mı istiyorsunuz, buyrun işte burası var.
İnsanca yaşamak istiyoruz sosyal-kültürel haklarımızı istiyoruz, örgütlü olmak zorundayız. 27 yıllık evliliğim bitti bu süreçte. Bu süreç beni yıkmadı, güçlendim. Hastaneye gidiyorum, idarecilerin karşısına oturuyorum; gözümün içine bakamıyorlar. Çünkü ne yaptıklarını biliyorlar. Özgüvenli şekilde hareket edersek kazanacağız. Bir müddet ‘neden bunu yaşadım’ diye sordum. ‘Ne yapabilirim’ dedim. Örgütlü değildik, nereye danışacağımı bilemeden kendimi Ankara’ya attım.
İnsanlar ön yargıyla yaklaşıyor bize. Kapının önüne konulduğumda parkta oturup, ben ne olacağım dediğim bir gün, artık tükenmişlik sendromu yaşadığımı farkettim. İntiharın eşiğindeydim. Daha az acı çekerek ölmenin planını yapıyordum. İnternette KHK Platformu'nun Şakirin Camiisi'nde mezarlık eylemi yaptığını gördüm. Terliklerimle o ayazda nasıl koştuğumu hatırlıyorum. Camii girişinde güvenliğe sordum ve dedim kendime, 'bir örgüt var'. Orada bulamadım ama mesaj attım, ‘bana da ulaşın’ dedim ve o günden itibaren artık içimdeki umutsuzluk yerini umuda bıraktı; hayata döndüm. ‘Kış gelecek montum ayakkabım yok’ dediğimde KHK’lı arkadaşlar aldı. Üzerindeki kıyafetler bile İstanbul KHK Platformu’ndan. Eve ekmek götürüyorsam yine arkadaşların dayanışmasıyla. Kimse kimsenin dilini, dinini, kimse kimsenin geçmişini sorgulamıyor. Bizi bir araya getirmeyi başardılar. İTK ile iç içe olalım istiyoruz; omuzdaş olalım, yoldaş olalım. Emeğin ve emekçinin kaybettiği tarihte görülmemiştir.”
Fabrikada işçisi Aygül arkadaşımız, “Çalışıyorum, zam alamıyorduk iki yıldır. Zam istediğimizde patronlar ağlıyor resmen. Ama son model pahalı makineler almayı planlıyorlardı bir yandan da. Bu zamana kadar sömürüldüm; ama bu fabrikadaki kadar sömürülmedim. Arkadaşlarımla gidip konuşacaktık, müdürün kapısına kadar gittik, arkamı döndüğümde yalnızdım. Beni istifaya zorluyorlar. Etmeyeceğim. Sonuna kadar o fabrikada kalıp mücadele edeceğim” dedi.
Üsküdar Belediyesi’nden Ercan Yılmaz, “150’den fazla işçi atıldı, onlardan biriyim. Karadenizliyim, benim de 25 yıllık evliliğim bitti. Şu zamana kadar hiç eyleme gitmedim, hiçbir dergaha üye olmadım, ama ben de mağdur edildim. Yıllardan beri bizi sömüren bir sistem var; anlatamadığımız bir şeyler var. Ne için düşman edildik. Ya olduğun gibi görünecek, ya göründüğün gibi olacaksın. Bu insanları biz seçiyoruz. Bananecilik olursa bu çabalar bitmeyecek. Kendim için ne istiyorsam herkes için de istemek zorundayım.”
Tekstil işçisi olan İnci arkadaşımız, “30 yıldır çalışıyorum, her geçen gün de kötüye gidiyor. O taşı elimize alıp meydana çıkmadığımız sürece değişmeyecek. İyileştirilmiş koşulları olan atölye dahi olsa, bilinçli insanın canı yanıyor. Tekstil sektörü diğer sektörlerden biraz farklı. Göstermelik şeyler olan yerler varsa da, ben denk gelmedim. Büyük sorun şu: Sorunlarımız ortak, ama bir araya gelemiyoruz. Hala korkuları var insanların, ‘evime ekmek götüremem’, ‘kiram var’ diyorlar. Aynı sorunları ben de yaşıyorum ama korkunun ecele faydası yok. Kaybedeceksek de böyle kaybedelim.
İlk tanıştığım insanlar değişmeyeceğini söylüyor. En büyük iş bize düşüyor, ısrarla anlatmalıyız. Büyük kesim olarak zarar gördüğümüz için beraber bıkmadan usanmadan anlatmalıyız. Ben yetişemiyorum belki, ama yapabildiğim kadarıyla katkımı sürdüreceğim.”
İzmir’den gelen arkadaşlar, “28 Nisan’dan bu yana her yerde güçlü toplantılar organize ediyoruz, tabana geniş şekilde yayılıyoruz. Bunların bir şekil almasının zorunluluğu anlaşılıyor” diyerek İzmir'de işyeri, mahalle komiteleri oluşturduklarını ve bunların yarattığı cüret ve yetenekte komiteler kurduklarını söyledi, “İTK her işçinin yeridir. Gelir ve İTK’lı olur. Komitelerin olduğu her yerde işçiler yönetmeyi öğreniyor, bu zamana değin yeteneksizsiniz denilen yönetim alanında, işçiler yeralmaya başlıyor. İşçi sınıfının öncülüğünü şartsız koşulsuz kabul ederek kavga ediyoruz. Yolumuz açık, biraz daha koşmamız gerekiyor” dedi.
Öğrenci, işçi gençliğin sorunlarına değinen üniversite mezunu bir genç de tanıştıkları öğrenci gençlerin ağırlıklı kesiminin aynı zamanda çalışıyor olduğunu söyledi.
“İTK’nın adını duydum ama ilk kez tanışıyorum” diyen bir belediye işçisi, “biz bilmiyorduk ama meğer biz İTK'lıymışız. Bulunduğumuz her yerde 'haksızlığa dur' demişiz. Büyük meseleler var bu ülkede. Ekmek davası uğrunda çıkarcı ilişkileri kurmaya itilmiş proletarya. Çalışırken arkadaşlarımıza şunu söylüyoruz: ‘bizim davamız ekmek davası, bu amaç uğruna mücadele etmek zorundayız’. İTK'ya talebim işçi örgütlülüğüne olan güvensizliği gidermesidir” dedi.
İTK toplantısı;
-KHK platformu ve beyaz yakalı işçilerle bağ kurma,
-İTK’nın içerisinde işçi sınıfının bağımsız politikalarını, çalışan işçilerin haklarını da içeren bir bülten hazırlama,
-Genç işçi-işsiz komitelerinin kurulması,
-Deprem için tüm İTK'lıların kurtarma ve yardım toplama-dağıtma, koordinasyon konusunda gönüllü olması,
-23 Şubat'ta İstanbul'da merkezi bir yerde bir işçi filmi izlenmesi kararlarının alınmasının ardından toplantı sona erdirildi.
İstanbul İşçi Temsilcileri Konseyi