İstanbul Tabip Odası, SES İstanbul Şubeleri ve İstanbul İSİG Meclisi, İş Cinayeti sonucu hayatını kaybeden Zafer Açıkgözoğlu'nu ölümünün 10. yılında "Zafer Açıkgözoğlu'nu Unutmadık, Unutturmayacağız!" diyerek İstanbul (ÇAPA) Tıp Fakültesi Monoblok önünde yapılan basın açıklamasıyla andı.
"Biliyorum arkamdan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız..." demişti Zafer Açıkgözoğlu aramızdan ayrılmadan önce yazdığı mektupta.
Çalıştığı İstanbul üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde 14 Haziran 2013 tarihinde aşırı yağış nedeniyle patlayan lağım suyunu temizlemek için indirildiği kanalizasyonda kaptığı enfeksiyon nedeniyle karaciğer yetmezliğine yakalanan taşeron işçisi Zafer Açıkgözoğlu 18 Ağustos 2014'de ölümüne neden olanların cezalandırılmasını vasiyet ederek hayatını kaybetti.
Zafer'in ardından "Unutmayacağız, Umutturmayacağız" diyen sağlık emekçileri, iş cinayetleri son bulsun, İSİG önlemleri alınsın diye mücadele edenler bugün Zafer'i anmak için İstanbul Tıp Fakültesi Mono Blok önünde bir araya gelerek bir kez daha Zafer'in göz göre göre ölümüne neden olanların cezalandırılması içim mücadeleyi sürdüreceklerini söyledi.
İstanbul İSİG Meclisi, İstanbul Tabip Odası ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İstanbul Şubeleri, Açıkgözoğlu'nu anmak için Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Monoblok önündeydi. "İş Cinayeti Sonucu Kaybettiğimiz Zafer Açıkgözoğlu'nu Unutmadık, Unutturmayacağız" pankartı açılan anmaya, Açıkgözoğlu'nun ailesi, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi ve sendikalar, demokratik kitle örgütümden çok sayıda kiş katıldı. SES İşyeri Temsilcisi Güneş Cengiz, 10 yıl önce iş cinayetinde hayatını kaybeden Zafer Açıkgözoğlu'nu anmak için toplandıklarını belirterek Zafer Açıkgözoğlu'nun ölümüne neden olan süreci anlattı.
Temizlik görevlisi olarak işe giren Zafer Açıkgözoğlu, çöpleri toplarken eline enjeksiyon iğnesi batmıştı. Fakat bu konuda bir eğtim almadığı için herhangi bir sağlık işlemi için girişimde bulunmadı. Bir ay kadar sonra Açıkgözoğlu'ndan hastaneyi sel sularının basması üzerine, görevi olmamasına rağmen sel sularıyla taşan lağım sularının bir an önce boşalması için logar kapağını açması istendiğini, işini kaybetmemek için verilen işi yapmak zorunda kaldığını ve ölümüne neden olan süreci yaşadığını aktardı. Güneş Cengiz, Çapa'da yağmurlu günlerde su basmasının sık yaşandığını ve İSKİ'nin görevi olan işin bu konuda hiçbir eğitimi tecrübesi olmayan Zafer Açıkgözoğlu'na yaptırılmasının hastalanmasına ve ölümüne neden olduğunu söyledi.
"Zafer'in Vasiyetini Yerine Getirmeye Çalışıyoruz"
"Zafer'in hastalığı ve ameliyat sürecindeki acısını ve ölüme yaklaşan durumunu hepimiz an be an yaşadık. Onun için bir şeyler yapmak istedik. Malulen emekli olamadı . Çünkü sigorta prim günü eksikti. Artık sona yaklaşıyorduk. İkinci organ nakli gerçekleşemedi. Zafer durumun farkındaydı ve bu konuyla ilgili idarecilerin ceza alması için her türlü girişimin ailesi ve bizim gibi mücadele eden emekçiler, sendikalar tarafından yapılması son vasiyeti oldu. Biz de elimizden geldiğince bu sürecin takipçisi olduk" diyerek sözü Dr. Coşkun Canıvar'a bıraktı.
"Zafer Açıkgözoğlu'nu Kaybetmeyebilirdik"
İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Coşkun Canıvar, "Bu olayda başından sonuna kadar baktığımız zaman aslında Zafer’i aramızdan alan ihmal edilen, kağıt üstünde yapılan, göstermelik uygulanan işçi sağlığı önlemleridir O işçi sağlığı uygulamalarının idarecisidir, o taşeron şirketin yöneticileridir, Zafer’i aramızdan alan. Hiç kuşkusuz ki o yöneticilerin de aslında doğrudan içerisinde bulundukları bu sağlıktaki emek rejimidir. Son derece despot, son derece baskıcı, çalışanların hiçbir denetim haklarına müsemaha göstermeyen, buna hiçbir tahammülü olmayan bu emek rejiminin tam da kendisidir aslında Zafer’i aramızdan alan" dedi.
"Kendimizi Korumanın Yolu Tehlikeleri Bilmek Ve Mücadele Etmek"
Zafer’i ksybetmeden bir yıl önce monoblok binasının altıncı katında Serkan Borucu'nun yüksekten düşerek hayatını kaybettiğini hatırlatan Canıvar, "Çapa aslında bizim için 3 yıl içerisinde iki iş cinayetinin yaşandığı bir hastaneydi. Yasalar, yönetmelikler kağıt üstünde kaldıkça, idareciler, şirket sahipleri, kapitalist sınıf patronlar bunları sadece göstermelik olarak uyguladığı sürece bizi iş cinayetlerinden, iş kazalarından, meslek hastalıklarından aslında koruyacak hiçbir mekanizma yok. Kendimizi korumamızın yolu çalışırken, gündelik işimizi yaparken karşı karşıya olduğumuz tehlikeleri bilmek ve ona müdahale etmek, ona karşı mücadele vermek" dedi. Canıvar, Çapa'daki sağlık emekçilerinin bu iş cinayetine hızlı bir refleks vererek Çapa İşçi Sağlığı Meclisi'ni kurduklarını ve uzun süre güçlü bir mücadele verdiklerini hatırlattı.
Türkiye'deki Emek Rejiminin Özeti
Mevcut sağlıkta dönüşüm programının sonucu olarak bu çalışma rejimiyle her gün şiddete birçok arkadaşlarını kaybettiklerini belirten Canıvar, "Her gün yoğun çalışma temposunun yarattığı birçok psikososyal riskle karşı karşıyayız, kimyasal, fiziksel, biyolojik risklerle karşı karşıyayız. Meslek hastalıklarında, iş cinayetlerinde arkadaşlarımızı kaybetmeye devam ediyoruz. Bu olay aslında Türkiye'deki emek rejiminin bir özeti. Güvencesiz çalıştırmayı adeta kural haline dönüştürmüş, sendikasızlaştırmayı, mevcut sendikaları bürokratik mekanizmalarla işçilerin kendi mücadelelerini kurabilecekleri mekanizmalar olmaktan çıkartan bu yaklaşım bu cinayetlerin en önemli sebebi" dedi.
"Zafer'in Öyküsü Aslında Türkiye İşçi Sınıfının Öyküsü"
Canıvar, işçilerin kendi denetimlerine, çalışma yaşamına müdahalelerine hiçbir tahammül göstermeyen rejimin bu iş cinayetlerinin sebebi olduğunu vurgulayarak "Zafer'in öyküsü, öyle bireysel bir hastanede yaşanmış bir öykü değildir. Zafer'in öyküsü, Türkiye işçi sınıfının öyküsüdür. Her yıl madenlerde göçük altında onlarca, yüzlerce kaybettiğimiz maden işçisinin öyküsüdür. Her gün römorkların altında ezilerek can veren mevsimlik tarım işçilerinin öyküsüdür. Çocuk işçilerin öyküsüdür" diyen Canıvar, her yıl en az 2 bin iş cinayeti yaşandığında, meslek hastalıkları ve bağlı ölümlerin verisine dahi ulaşamadıklarına dikkat çekti. Canıvar, buna karşı mücadelenin de işçi sınıfının kendi elleriyle olacağını vurguladı.
"Öfkeliyiz. Dava 10 Yıldır Sürüyor İş Kazası Tespitini Bekliyoruz"
Ailenin avukatlarından ve İstanbul İSİG Meclisi gönüllüsü Av. Onur Deniz, Açıkgözoğlu cinayetinin göz göre göre geldiğini ifade ederek "Öfkeliyiz, çünkü aradan 10 yıl geçti fakat hukuki anlamda neredeyse bir arpa boyu yol alamadık" diyen Deniz, başlangıçta yapılan suç duyurusu sonrası sadece taşeron firma yetkilisinin yargılandığını söyledi. Deniz “Hukuki süreç devam ediyor. Öfkeliyiz, çünkü gencecik bir insanı kaybettik. Çok genç, tecrübesiz, işe yeni başlamış, işten atılmaktan korkuyor, işi olmayan bir şeyi yapmaya zorlanmış, hiçbir eğitim verilmemiş, hiçbir ekipman sağlanmamış ve göz göre göre kaybediyoruz" dedi.
"Zafer'i De Soma'yı Da Unutmadık"
Taşeron firma patronu dışındaki sorumluların yargılanması taleplerinin her aşamada reddedildiğini aktaran Deniz, "Taşeron şirketin patronu yargılandı ve hapis cezasına çarptırıldı. O ceza da 12 bin 100 lira paraya çevrildi ve 12 taksitle ödetilmesine karar verildi. Başka da bir kusurlu bulunmadı" dedi. Deniz, yaşanan olayın iş kazası olup olmadığının tespiti için açılan davada ise 10 yıldır hukuki sürecin devam ettiğine dikkat çekti. Zafer Açıkgözoğlu'nun mektubuna hitaben de "Zaferi unumadık, Soma'yı da diğer iş cinayetlerinde kaybettiğimiz işçi arkadaşlarımızı da unutmadık Unutmayacağız" diyerek sözü Zafer Açıkgözoğlu'nun babası Abdullah Açıkgözoğlu'na verdi.
"Bir Gencin Değeri 12 Bin Lira Mı?"
Zafer Açıkgözoğlu'nun babası Abdullah Açıkgözoğlu, "Ben bir acı yaşadım, çok büyük bir acı. Kurban gitti benim oğlum. Hiç görevi olmayan yere koydular. Benim oğlum akşam geldiğinde ayaklarının üstü yara içindeydi. Adalet sağlanmadı. 12 bin lira para, 29 yaşındaki bir gencin değeri bu kadar mı? Adalet yerini bulsun. Ben bu davadan hiç vazgeçmeyeceğim" dedi.
"Zafer'in Anısını Yaşatmaya Devam Edeceğiz"
SES adına söz alan Aydın Erol, Zafer Açıkgözoğlu'nu asla unutmayacaklarını belirterek, iş cinayetlerine dair "bu işin fıtratında var" anlayışı yerleştirilmek istendiğini, buna karşı mücadele edenlerin ise hedef alındığını belirtti. İktidarın her daim sermayenin yanında olduğunu söyleyen Erol, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nin durumuna şantşyt hslşndeki durumuna dikkat çekerek "Burada sağlık hizmeti üretiliyor. Burayı denetleyecek İSİG kurulları toplanmıyor. Şantiye haline geldiğini gözlerimizle görebiliyoruz ama kendi yandaş sendikalarıyla bu süreci örgütlüyorlar" diyerek hastaneye uygun bir ortamın sağlanması için herhangi bir girişimin olmadığını vurguladı. Açıkgözoğlu cinayetinde yargılanması gerekenlerin yargılanmadığına dikkat çeken Erol, ceza alması gereken insanların görev başında, hukukun güçlünün yanında olduğunu söyledi. Erol "Biz biliyoruz ki Zafer bir yıl içerisinde hayatını kaybetti. O dönemde de liyakatsiz yöneticiler, o zaman taşeron yöneticilerle birlikte çalışıyordu. O liyakatsiz yöneticiler ne yazık ki halen görev yapmaya devam ediyor. Yargılanmaları gereken, gerçekten de ceza almaları gereken aynen madenlerde olduğu gibi buralarda da bir şekilde suç almalarını engellemek için, yine orada hukukun işlemediğini, yine güçlünün yanında hukukun olduğunu görüyoruz. Biz Zafer’in anısını yaşatmaya devam edeceğiz. Bizim mücadelemizde bir simge olarak kalmaya da devam edecek" dedi.
"Taşeron Sisteminin Ölüm Getireceğini Haykırıyorduk"
2002 yılında AKP iktidara geldiğinde ve sağlıkta dönüşüm programını açıkladığında sağlıkta taşeron diye bir sistem bulunmadığını ifade eden Oruç, Sağlıkta dönüşüm, sağlıkta piyasalaşmayı getirmek için getirilmişti ama en önemli adımı sağlık emekçilerini örgütsüzleştirmek ve güvencesizleştirmekti. Biz o andan itibaren, emek ve meslek örgütleriyle beraber sağlıkta taşeron ölüm getirir diye sloganlarımızı atmaya başlamıştık. Ölüm getireceğini biliyorduk" dedi.
"Yalnız Zafer'i Anmak İçin Değil, Zaferlerin Ölmemesi İçin Buradayız"
Zafer’in ölümüne kadar da aslında buradaki herkesin mücadelesiyle taşeron sisteminde pek çok değişiklikler oldu. Belli bir noktaya bugün için getirildi. Ancak şu an geldiğimiz aşama aynen Zafer’in öldüğü zamanki gibi yeterli değil. Zafer’in ölümü bir vesile olmuştu Çapa’da burada ölmüştü çünkü. Buradaki sağlık emekçilerinin yeniden ayağa kalkmasını, bu düzene karşı işçilerin başındaki patron gibi davranan yöneticilerine karşı seslerini yükseltmesine bir aracı olmuştu. Bugün de burada olmamızın sebebi sadece Zafer’i anmak değil, Zafer gibilerinin bundan sonra ölmemesi için sağlık emekçilerinin bundan sonra taşeron ve başka türlü baskılayıcı emek rejimlerine maruz kalmamak için de buradayız" dedi.
"Buradaki Mücadele Türkiye'ye Örnek Olmuş Bir Mücadeledir"
SES İşyeri Temsilcisi Güneş Cengiz "Burada taşeron sistemine karşı verilen mücadele Türkiye'ye örnek olmuş bir mücadeledir. Bu mücadele henüz sendikalaşamadığı için dernek süreci ile başlamış bir mücadeleydi. Ve dernek çok uzun bir süre taşeron işçiliğe karşı ve işçilerin kadrolu olması için uzun süre mücadele vermiştir. O dönem derneğimizin başkanı olan Cemal Bilgin'e dernek yöneticilerine ve taşeron çalışmaya karşı mücadele eden tüm sağlık emekçisi arkadaşlarımızla buradan tekrar teşekkür ediyoruz" dedi.
"Burada İş Kazaları Bitmiyor"
Bugün halen iyi bir noktada olmadıklarını ifade eden Cengiz "Çünkü biz Zafer'i kaybettik onu kaybettiğimiz gibi şu an Kan Merkezi'nde çalışan Ümit arkadaşımız oksijen tüp patlaması sonucu leğen kemiği ameliyatları geçirdi. Özürlü raporu alarak İstanbul Üniversitesi'den tazminat kazandı. Bir başka arkadaşımız Ayten abla kirli çamaşır arabasını taşırken devriliyor ve omuz yırtığı oluştu" dedi.
"MR Cihazı Taşınırken Arkadaşımızın Parmakları Kırıldı"
Temizlik işçilerinin çok sık enjeksiyon batmasıyla karşılaştığını belirten Cengiz "Pandemi döneminde hasta yakınına maske takmasını söylediği iiçin saldırıya uğrayan Rıfat arkadaşımız gözünü kaybetti. Dün MR cihazının parçalanıp, hasta bakıcı ve temizlik görevlilerine taşıtılıyor. Yasin Yeleğen arkadaşımızın MR cihazının üzerine düşmesi sonucu parmakları kırıldı. Bu olayı daha yeni yaşadık. Ama yine buradaki yetkili sendikalar ortada yoklar. Biz mücadelemize devam edeceğiz tüm sağlık emekçilerini de birlikte mücadeleye çağırıyoruz" dedi.
"Çapa Emekçilerin Emeğiyle Ayakta Duruyor"
Hasta yakınının şiddetine uğrayan Köksal Kalaycı Cemil Taşçı Murat Dilmener, ve Mehmet Seyit'i de anan Cengiz, "Bugün Çapa hala ayakta duruyorsa bu emekçilerin emeği ile ayakta duruyor, durmaya da devam edecek" dedi.
"İşçileri Promosyonlar Kurtarmaz Sendikasıyla Birlikte Mücadele Etmek Kurtarır"
Çapa Tıp Fakültesi'nde faaliyet gösteren sendikalara da değinerek "İşçi sendikaları var memur sendikaları var. Evet, kağıt üstünde varlar. Bugün promosyon sendikacılığı yapıp, saat bardak fular ve ben başka eşyalar dağıtarak işin iradesini satın almaya çalışıyorlar. Ama onların hiçbirini burada göremiyoruz Çünkü onlar hiçbir zaman mücadeleden yana olmadılar. Hiçbir zaman işçiden de yana olmadılar. Her zaman idareden yanardı Zafer içinde başka başka gerekçeler buldular. Taşeron işçinin arabayı devirmesi ise onlar için başka bir problemdi. Biz mücadele etmek istiyoruz. Sağlık emekçilerini gerçek işçi sendikalarına, gerçek memur sendikalarına davet ediyoruz. Promosyonlar işçileri kurtarmaz işçileri kurtulacak olan sendikamızdır, hep birlikte verdiğimiz emektir, sendikalarının öğreteceği mücadele geleneğidir. Sağlık emekçilerini mücadele eden sendikalara çağırıyoruz" dedi.
Rögar Kapağına Karanfiller Bırakıldı
Açıklamaların ardından Açıkgözoğlu'nun temizlemek zorunda kaldığı ve ölümüne neden olan alana gelen sağlık emekçileri kanalizasyon rögar kapağına karanfiller bıraktı.
Videoyu İzlemek İçin Tıklayınız.