Raul Castro, Ekim Devriminin 100. yılı nedeniyle düzenlenen toplantıda bir bildirge okudu. Bildirgeyi paylaşıyoruz.
Yoldaşlar
Yirminci yüzyılın en olağanüstü olaylarından birini anmak için toplanmış bulunuyoruz. Bu olay, insanlık için yeni bir çağı başlatan Büyük Ekim Sosyalist Devrimidir.
Son zamanlarda bazı medya organlarında, dünyanın ilk sosyalist devletinin kuruluşuna, sömürenin ve sömürülenin olmadığı bir dünyanın mümkün olduğunu gösteren yeni bir toplumsal rejime yol açan Devrim’in önemini küçültme eğilimi görülüyor. Bu eğilim Devrim’in seçkin kılavuzu Vladimir İlyiç Lenin’in rolünü de küçültmeye, hatta göz ardı etmeye çalışmaktadır.
Başkomutan Fidel Castro Ruz, Lenin hakkında şöyle demiştir: “O, Marx’ın fikirlerini tereddütsüz benimseyen ve onu uçsuz bucaksız ve sadece kısmen sanayileşmiş bir ülkeye taşıyan parlak bir devrimci stratejist idi. Lenin gerçekten olağanüstü bir adamdı; bir profesyoneldi ve Marksist teorinin özünü ve anlamını olanca derinliğiyle yorumlama kabiliyetine sahipti.”
Lenin, emperyalizmin krizinden yararlandı ve bu krizi kendi savaşıyla ağırlaştırarak Çarlık Rusya’sında yükselen işçi hareketini sosyalist devrime taşıdı. Lenin o günlerde kendi ortamında yeterince anlaşılmadı, fakat o sırada ezilenlerin, işçilerin siyasi iktidarı ele geçirmenin kendileri için özgürleşmenin yegâne yolu olduğunu fark ettiklerini onun kadar derinden kavrayan kimse yoktu.
Lenin’in parlak liderliği o büyük Devrim’e yol açtı. Bu Devrim sayesinde bütün dünyanın ezilenleri için geri dönüşü olmayan değişimler yaşandı.
Yüz yıl sonra, faşizme karşı kazanılan zaferin ardından birkaç yıl içinde, Çin, Vietnam ve Küba devrimleri gibi yirminci yüzyılın diğer büyük toplumsal devrimlerine yol açan Bolşevik Devrimi’nin muazzam katkısını ve mirasını inkâr edemeyiz.
Ekim’de meydana gelen olaylar, o sırada Marksist teorinin özgül koşullarda uygulanması, dünya toplumsal devriminin geçerli olduğunu kanıtladı. Lenin’e göre Rusya dünya toplumsal devriminin sadece başlangıcı ve bu devrime doğru atılan bir adımdı.
Sömürgesizleştirme süreci, Ekim Devrimi’nin muazzam etkisi olmaksızın gerçekleşemezdi. Ekim Devrimi halkların kendi kaderlerini tayin ve bağımsızlık hakkının dünyanın pek çok ülkesinde bir gerçeklik hâline gelmesine belirleyici bir katkıda bulundu.
Bu büyük başarının yadsınamaz bir katkısı, yeni bir politik-ekonomik sistemin inşa sürecinin başlangıcıydı.
Devrim küresel güçlerin mevzilenmesinde köklü bir değişim yarattı, sömürüyü yok etmenin mümkün olduğunu, farklı yönetim ve demokrasi biçimleri olduğunu, halkları ve ulusları ezen savaşların ve bölünmelerin yaratıcısı olan kapitalizmin sunduğu formüllerin ötesinde alternatifler olduğunu kanıtladı.
Uluslararası ilişkiler alanında Lenin yeni bir mücadele tarzını başlattı. Barış Kararnamesi’nde ve Rusya Halklarının Hakları Deklarasyonu’nda yer alan, Devletler ile Halklar arasındaki ilişkilerin belirlenmesi için saptanan ilkeler günümüzde daha da ilerletilmiştir ve hâlâ geçerlidir.
SSCB tarihsel olarak çok kısa bir sürede, teknolojik ve endüstriyel gelişme sağladı. Cehaletin kökünü kuruttu, eğitimi genelleştirdi, yüksek bilimsel düzeye ulaştı, istihdam ve sosyal güvence sağladı, kadın haklarını, yanı sıra çocukların ve gençlerin haklarını yüceltti.
Bu başarılar, askeri, ekonomik ve politik saldırı altında kazanıldı. Yeni oluşan sosyalist Devlet, Devrim’in gereklerini kan ve ateş içinde yerine getirdi ve bütünüyle harap olmuş, yaralı ve engellenmiş bir ülkeyi, büyük fedakârlık ve kahramanca bir çabayla inşa etmeye başladı.
SSCB’yi oluşturan halkların bu çabaya büyük katkıları oldu, fakat bu katkıların hiçbiri faşizmin yenilgisinden daha önemli değildi. Bu zafer nedeniyle SSCB halkları sonsuz minnetimizi hak ediyor.
Ekim Devrimi’nin yarattığı akım ve zamanın en gerici emperyalist ülkesine karşı başlatılan çok yönlü savaş Latin Amerika’ya da ulaştı; önce müdahaleye uğrayan, daha sonra yeni-sömürge olan bir cumhuriyetin koşullarında Devrim fikirleri Küba’yı da kapsayarak bütün Latin Amerika’ya yayıldı.
Emperyalist hâkimiyetle ve emperyalizmin suç ortağı olan hükümetlerle karşı karşıya gelen Küba’nın farklı devrimci grupları, (Jose) Marti’nin savunduğu fikirlerin yanı sıra, Ekim Devrimi’nin fikirlerini, Marksizm-Leninizm’in fikirlerini de benimsediler.
1970’te Küba Devrimi’nin tarihsel önderi, tarihsel liderimiz, Lenin’in yüzüncü doğum günü anısına bir konuşma yaparken şöyle dedi: “1917 Ekim Devrimi olmasaydı Küba, Latin Amerika’nın ilk sosyalist ülkesi olarak kurulamazdı.” Daha sonra, 1972’de ise sosyalist Devrim’imizin kökleri üzerine düşünürken şu derin ifadeyi kullandı: “Küba’da yaşanan devrimci süreç, Marx, Engels ve Lenin’e ait fikirlerin taşıdığı olağanüstü gücün doğrulanmasıdır.”
Bu yüz yıl içinde, fakat esas olarak Avrupa’da sosyalist sistemin yok oluşundan bu yana, Ekim Devrim’i hakkında çok farklı ideolojik konumlardan çok şey yazıldı ve tartışıldı. Ne yazık ki benimsenen aşırı konumlar, amaçları ve sonuçları dikkat çekici biçimde çarpıtarak, kapitalizmin sosyalizme karşı üstünlüğünü kanıtlamayı amaçlayan görülmemiş bir düşünceyi dayatma niyetiyle, bu Devrim’in savunduğu fikirlerin başarısızlığa uğradığı noktasında birleştiler.
Ekim Devrimi başarıları ve hatalarıyla, olağanüstü karmaşık bir süreci başlattı; fakat bizler onu yargılamak için her şeyden önce Devrim’in içinde geliştiği tarihsel koşulları, uluslararası bağlamı ve her devrimci sürecin içerdiği çelişkileri dikkate almak zorundayız. Devrim, aynı zamanda, dünyayı dönüştürmek, ütopyayı gerçekliğe çevirmek için yapılan ilk büyük girişimdi.
Günümüzde emperyalizm yeni ittifaklar kurmaya çalışıyor ve mümkün olan bütün araçlarla toplumsal değişimi boğmak ve yok etmek için her türlü girişimi deniyor.
Bu tarihsel bağlamda, Ekim Devrimi’ni ve bir sistem olarak sosyalizmi esinleyen fikirlerin olanca gücünü muhafaza ettiğini onaylayabiliriz. Eşitlik, dayanışma, enternasyonalizm, toplumsal adalet, halkların kendi kaderlerini tayin hakkı, Ekim Devrimi’nin özünü oluşturan bağımsızlık ve egemenlik, bizim davamız olmaya devam edecektir.
Yaşasın Büyük Ekim Sosyalist Devrimi!
Sosyalist Ekim Devrimi kutlu olsun!
Raul Castro