12 Kasım günü La Paz’daki gazetecilerden Marco Terrugi, Bolivya için “Resmi bir hükümet yok, ancak silahların gücü var” diyordu. Bu cümleler Bolivya’da polis ve ordunun da dahil olduğu karşı devrimci darbeden 24 saat sonra sarfediliyor ve Bolivya’nın içinde bulunduğu durumu en net biçimde özetliyor.
Aradan uzun süre geçmeden, Senatörler Meclisi Başkan Yardımcısı Jeanine Anez 166 kişilik parlamentoda 30 oy ile kendisini “geçici devlet başkanı” ilan etti!..
20 Ekim’de yapılan devlet başkanlığı seçimlerini 4. defa yine Bolivya’nın ilk yerli başkanı olan Evo Morales, ciddi bir farkla kazanmıştı. “Seçimlerde hile yapıldığı”, “seçimlerin usulsüz olduğu” gerekçeleri ile sokaklara çıkan karşı devrimci muhalefete en son 10 Kasım günü polis ve ordu da katıldığını ilan etmişti. Ve ordunun da desteğini kaybeden Evo Morales önce erken seçim kararı alsa da, ülkeye terörün egemen olması baskılarına karşı koyamayarak 11 Kasım günü istifa etti... Morales’in yanındaki sol siyasetçiler ve yardımcıları ise Morales’ten hemen önce istifa etmişti. Sokaklarda dizginsiz faşist şiddet hüküm sürmeye başladı. Morales yanlılarına, Sosyalizm Hareketi (MAS) yöneticilerine, politikacılara saldırılar başladı; Morales’in kızkardeşinin evi yakıldı. Sosyal medyada dövülen, saçları kesilen ve üzerine boyalar atılan bir kadın belediye başkanın videoları dolaşmaya başladı. Karşı devrim, sokakları korku ile yönetmek istiyor.
Seçimlerden hemen önce Bolivya “muhalefeti” (emperyalistler bu sözcüğü kullanmayı çok seviyor. Eğer bir ülkede, bir bölgede bir gruba“muhalefet” tanımlaması yapmışlarsa, meşru gördükleri, destekledikleri emperyalist-milliyetçi-gerici gruplardan bahsediyorlar demektir. Yoksa zaten sol-devrimci-ilerici gruplar “terörist-ayrılıkçı-bölücü”dür) seçimlerin sonuçlarına saygı duymayacaklarını belirtmişti. Zaten bu seçimin ve “sahtekarlığın”darbe ile hiçbir ilgisi yoktu, kanıtlanamadı da.
Evo Morales, Bolivya’da ilk yerli başkandı ve 2006’da seçilmesinden bu zamana kadar Bolivya’da yoksulluğu %38’den %15’e kadar geriletti. Yani sermaye sınıfının el koyması gereken zenginlikleri, yoksul Bolivya halkı ile paylaştı, IMF’nin politikalarına uymadı, Birleşmiş Milletler yerine Küba ve Venezuela’nın başını çektiği Latin Amerika ülkelerine katıldı, subaylarını Amerika’nın meşhur “Amerika Okulu”na (siz onu CIA eğitim merkezi diye okuyun) göndermedi.
Sonrasını biliyoruz. Morales iltica için Meksika’ya başvurdu. “Hayatı ve fiziki bütünlüğü tehlike altında” olduğu için buna olumlu yanıt alıp da Meksika’ya doğru yola çıkarken, sokakları doldurmuş olan faşist güruh evini yağmalamış, ateşe vermeye çalışmıştı bile. 11 Kasım Pazartesi günü yerel saatle 21.30 civarında bir tweet atan Morales, “Siyasi nedenlerle ülkeyi terk etmek bana acı veriyor, ama duyarlı olacağım. Daha fazla güç ve enerjiyle geri geleceğim” dedi.
Sokaklara çıkan halka polis ve ordu olanca vahşetiyle saldırdı, pek çok kişi yaralandı. Bolivya Senatosu’nun meşru Başkanı (Geçici Devlet Başkanlığı görevini devralmakla yükümlü olan) Adriana Salvatierra, 13 Kasım Çarşamba günü “Senato’ya girmeye çalıştığı için” polis saldırısına uğradı. Yaralanan kadın senatör, gazetecilere, meclis oturumunu açmaya ve Bolivya Çokuluslu Devleti'nin cumhurbaşkanlığını yasaların öngördüğü şekilde devralmaya hazır olduğunu söyledi. Sosyalizm Hareketi Partisi (MAS) temsilcilerin (meclisin 3’te 2’sinden fazlası) meclise girmesi de engellendi. Anez ise yeni yapılacak seçimlere Evo Morales’in katılmasını kendine verdiği yetkiyle “yasakladı”.
Küba, Brezilya, Rusya, Çin, Uruguay, Kolombiya ve Arjantin Evo Morales’e desteklerini iletirken, diğer tarafta Trump bu yaşananları Venezuela ve Küba’ya ibret olarak gösterdi ve tehditler savurdu.
Karşı devrimci darbeciler, Küba Tıbbi Tugayı üyesi 4 kişiyi de kiralarını ödemek için bankaya gittiklerinde tutuklamış, paranın protestoları finanse etmek için kullanılacağını söylemişlerdi.
Ve Bolivya halkları köleliği, ikinci sınıf olmayı kabul etmeyeceğini o dev gövdesi ile yolları, caddeleri doldurarak gösterdi.
Bolivya, nüfusun yaklaşık %60’ını yerlilerin oluşturduğu bir ülke: Aymaralar. Aymara Kızılderilileri çoğunlukla And Dağlarında yaşayan bir halk. Peru, Brezilya ve çoğunluğu Bolivya’da yaşıyor. Bolivya’da onları temsil eden ve onların içinden gelen ilk lider Morales idi. Ve Aymaralar başkanlarının Meksika’ya hareket etmesinin ardından evlerinden, sokaklarından, mahallelerinden koparak başkent La Paz’a ilerledi. Karşı-devrimin ilk saatlerinden itibaren Morales’e destek olmak için sokaklara çıkan halk, Aymaraların gelişiyle güç kazandı. Tamamı Ayamaraların yaşadığı El Alto’dan ellerinde wiphalaları ile başkentte gövde gösterisi yaptı. Darbeye karşı başkente yürüyüşe geçen El Alto halkının talepleri arasında “senatör autoproclamado”nun (Kendine Başkan Jeanine Añez) anayasaya saygı duyması, eylemlerde ölenlerin hesabının verilmesi, tutuklananların serbest bırakılması ve basın özgürlüğü bulunuyor.
Karşı devrim saflarında yer alan ordu ve polisin saldırıları, ev baskınları, gözaltıları hız kesmeden sürse de, halk sokakları boşaltmamakta kararlı. Halkın evleri dükkanları yakılıyor, yağmalanıyor, insanlara sokaklarda işkence yapılıyor, ayaklanmanın sembolü haline dönüşmüş wiphalalar yakılıyor. MAS’tan Savunma Bakanı da güvenlik güçlerinin halka yönelik bu saldırılarını protesto ederek istifa etti. Bu esnada gericiliğin hizmetine geçen polis, üniformalarındaki wiphalaları sökmekle meşguldü. Saflar hızla netleşiyor Bolivya’da.
Safları netleştiren sermaye sınıfının tavrı. Kendisini “başkan” ilan eden Jeanina Anez, 2013 yılında sosyal medyada yaptığı "Yerlilerin satanik ayinlerinden arındırılmış özgür bir Bolivya düşlüyorum. Bu ülke yerliler için değil. İlla bir yerde yaşayacaklarsa dağa ya da El Chaco ovasına gitsinler" sözleriyle ünlü. Ve Anez “başkan”olur olmaz başkanlık sarayına elinde “İncil” ile girdi. Bu ister istemez yerlilerin yüzlerce yıl önce Amerika kıtası için söyledikleri “beyazlar topraklarımıza geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde zenginliklerimiz vardı; sonra baktık ki İncil bizim elimize geçmiş, zenginliklerimiz de beyazların eline” sözlerini anımsatıyor.
Beyaz üstünlüğü savunan bu sömürücü faşist zihniyetin ülkelerine hakim olmasına işçi ve emekçi halklar elbette izin vermeyecek. Bolivya'nın en büyük işçi ve köylü federasyonu COB, 24 saat içinde anayasal düzene dönülmediği takdirde süresiz genel greve çıkacaklarını duyurdu.
Bolivya emperyalist kapitalist dünya ne ifade ediyor bir dekısaca ona göz atmakta fayda var. Dünyadaki lityum üretiminin %70’i Bolivya’da. Ve Morales, kısa süre önce ülkedeki lityum üretimini kamulaştırmak üzere harekete geçmişti. Bu da, lityum pil üreten dünya tekeli ACISA ile yapılan lityum anlaşmasını durdurmuştu. Şu an akıllı cihazlar için lityum piller olmazsa olmaz durumda ve ACISA’nın en büyük müşterisi de Tesla Şirketi. Darbenin ardından Tesla ve Panasonic hisseleri yükselişe geçti. Bolivya’da kamulaştırılan en büyük şirketlerden biri de bu darbenin siyasi önderi Camacho’nun babasına ait olan doğalgaz dağıtım şirketi Sergas... Tüm bunlar da bu “darbe”nin amacının “demokrasi” isteği yahut “seçimlerde hile” olmadığını yeniden ve yeniden gözler önüne seriyor.
13 Kasım günü Bolivya halkının temsilcileri meclise girerek “yeni Meclis Başkanı”seçimi yaptı. Yeni Meclis Başkanı Eva Copa, Bolivya Anayasası’na göre aynı zamanda seçimler gerçekleşene kadar Devlet Başkanlığı görevinin de yürütücüsü. Temsilciler Meclisi, aynı zamanda MAS üyesi olan Sergio Choque'i de yeni lideri olarak seçti.
Bolivya halkı, karşı devrimci emperyalistlerin ele geçirdiği parlamentoya karşı, temsilcilerini yeniden toplayarak parlamentosunu yeniden kurdu. Gücünü sokakları dolduran işçilerden, emekçilerden ve yerli halklardan alan parlamentonun alacağı karar ve tedbirleri izleyerek göreceğiz.