Filistin, insanlığın ilk medeniyetleri kurduğu, kadim, bereketli toprakların, Akdeniz’in güzel sahillerinin, zeytin ağaçlarının ve meyve ağaçlarının yetiştiği coğrafya. Kadim kültürlerin, inançların, yaşam tarzlarının yaşadığı, bir tarafta tarihin en eski yerleşimlerinin, üretimlerinin, mirasının yattığı toprakların, diğer tarafta ise yıllardır süren işgal, ilhak ve savaş ile yıkılmış, tüketilmiş, kanla sulanmış toprakların sahibi. Emperyalizme, siyonizme karşı onuru için senelerce savaşmış ve hala savaşmakta olan halkların coğrafyası.
Filistin Ortadoğu’da kurulu bir Arap devletidir. İsrail işgali altındaki Filistin topraklarıyla Ürdün toprakları arasında sınır oluşturan Ürdün ırmağının doğusu Doğu Yaka, batısı Batı Yaka (Batı Şeria) olarak adlandırılır. Her iki yaka da tarıma elverişli düzlüklerden oluşmaktadır. Yüzölçümü toplamda 6220 km2 olan bu coğrafyanın başkenti Kudüs’tür. Nüfusu yaklaşık 4.500.000 milyon olan Filistin gerçek topraklarının çoğunu siyonizmin işgalleri ve toprakların ilhakı ile yitirmiştir. Etnik köken olarak Arapların çoğunluğu oluşturduğu coğrafyada Yahudiler de geçmişten günümüze kadar yerleşim olarak orada yaşamaktadır. Fakat daha sonradan bilinçli olarak geliştirilen iskan politikaları ile Siyonist rejim başka ülkelerde yaşayan Yahudileri buraya yerleştirerek demografik yapıyı değiştirmiş, Arapları bölgeden göçertme politikası gütmüştür. 1940’lı yıllarda yaşanan ciddi Yahudi soykırımı Yahudilerin de inanç, yerleşim olarak da vatan gördükleri Filistin’e göçme konusunda etkili olmuştur. Hatta bazı kaynaklar Yahudilerin bölgeye 1900’lerin başından itibaren geldiğini belirtmektedir. Bugünkü Filistin coğrafyasında çoğunluğu Müslüman Arap, belli bir kesim Hıristiyan ve coğrafyanın bir kesimi de Yahudilerden oluşmaktadır. Dil olarak Arapça, İbranice konuşulmaktadır. Filistin’in önemli kentleri Kudüs, Ramallah, Nablus, Beytüllahim, El Halil, Cenin, Refah. Bunlar bugün Filistin devletinin resmi sınırları içinde kalan yerlerden önemli olanları, fakat eski sınırlara bakıldığında birçok önemli bölge askeri işgalle zorla İsrail sınırlarına dahil edilmiştir.
Aslında son 100 yıllık tarihe baktığımızda bu zaman diliminin Filistinlilere sürgün, askeri işgal, duvarlar, kontrol noktaları, yerleşimlerin yıkılması ve ilhak ve bunu izleyen kendi kaderini tayin etme hakkını getirdiğini görebiliyoruz. 1988 yılında bağımsızlığını Cezayir’de duyuran Filistin’in kuruluş öyküsü 1948 yılına dayanır. Aslında bu öyküyü çok daha gerilere de dayandırabiliriz, Filistin sorununun, Filistinli Arap emekçilerin çektiği acılara neden olan Siyonizm, emperyalizm gibi güçlerin bölgedeki gerici faaliyetleri daha geçmişe dayanmaktadır. Fakat Filistin sorunu gündeme geldiğinde belirleyici süreçler vardır. Bunların bazıları savaşlar, ulusal kurtuluş örgütlerinin kuruluşu, ‘İntifada’ olarak adlandırdığımız Filistin halkının ayaklanmaları örnek gösterilebilir. Bu bağlamda bu sorunu anlayabilmek için bu süreçlerin bazılarını inceleyeceğiz ve bu sorunun altında yatan temel çelişkiyi, sorunu ortaya koymaya çalışacağız. Çünkü Filistin sorunu ve Siyonizm tartışmaları gündeme geldiğinde bugün ülkemizdeki en gerici güçler bile Filistin’i savunabiliyor, ona destek eylemleri yapıyor. Diğer taraftan da bu toprakların, dünyanın ilerici, demokrat, onurlu güçleri, Arap emekçiler de özgür bir Filistin’den yana? Peki şunu soralım o zaman hangi Filistin? Filistin’deki hangi güçler, Filistin’i savunduğunu söyleyen bu kesimler Filistin’e sırtını dönmüş, siyonizmle aynı masalarda oturup kalkan, onunla el sıkışan güçlerden yana. İşte herkesin Ortadoğu’da birilerini desteklediği, emperyalizmin, siyonizmin, gericiliğin kol gezdiği bu coğrafyada gerçekten Filistin’e ihanet etmeyen, onu savunan birileri varsa ilerici güçler, onurlu, ilerici Arap emekçileri ve Ortadoğu’daki diğer ezilmiş halklardır. Şimdi biraz sorunun temeline inmeye, bazı kritik dönemleri inceleyerek bir tablo çıkartıp bu konuda gerçekleri biraz açığa çıkaralım.
Filistin’in kuruluşu öncesinde bölgede 1. Dünya savaşına kadar bölge gericiliğinin merkezi olan çöküntü halindeki Osmanlı idaresindeydi. Ulusal olarak Araplar Osmanlı boyunduruğundan çıkma mücadelelerine İngiliz emperyalistleri kendi istedikleri yere çekebilmek için 1918 yılında bölgeyi işgal etmiştir. 25 Nisan 1920’de sermayedarların sözcüsü gibi davranan Milletler Cemiyeti kararıyla, İngiltere’ye bölgenin manda idaresi için yetki verildi ve imzalanan gizli anlaşmalarla o coğrafya İngiltere ve Fransa arasında ikiye bölündü. İngiliz işgali devam ederken, 1926-1938 yılları arasında bölgeye yüzbinlerce Yahudi’nin akın etmesi ve bunun ciddi bir soruna dönüşmesi Araplar arasında ciddi tepkilere, huzursuzluklara neden olur. O döneme baktığımızda her iki tarafın da diğer taraftan intikam biçimindeki misilleme saldırılarını görebiliriz. Bu şiddet içeren olaylar 1938 yılına kadar gider. Durulmasının ardından 1947’de BM’nin sorun çözücülüğü adı altında bölgeye müdahalesi ile bölge iki taraf arasında Arapların durumu kabul etmemesine rağmen bölünmüş ve sorun tamamıyla kalıcı hale gelmiştir.
1948 yılına gelindiğinde 14 Mayıs saat 16.00’da Tel Aviv kentinde iki bin yıldan sonra ilk Yahudi devleti kuruluşunu ilan eder. Filistinliler 15 Mayıs’ı ‘El Nakba’ yani ‘Felaket günü’ olarak adlandırırılar. Kuruluşunun ilanının ardından İsrail güçleri İrgun ve Lehi militanlarının desteğinde, daha fazla ilerleme kaydetti, hatta Filistinlilere ayrılmış bölgeleri de ele geçirmeye başladılar. Saldırıların sonucunda Yahudiler Necef Çölü’nde, Celile’de, Batı Kudüs’te ve sahildeki düzlüklerin birçok bölümünde galip geliyordu. İsrail’in topraklarını Filistin sınırları üzerinde genişletmesi ve daha büyük bir savaş olan bölgesel güçlerin de müdahil olacağı 1967 savaşı ve daha sonrasında da devam etti. Fakat Filistin halkı buna asla sessiz kalmadı. 50 yıllık mücadele tarihiyle bizim coğrafyamızda da adını çokça duyduğumuz, yaptıklarıyla, duruşuyla adından söz ettiren FHKC(Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) siyasal ve askeri olarak Filistin’in tam bağımsızlığını ve özgürlüğünü ve Arap emekçilerin örgütlülüğünü kurabilmek için mücadeleyi kesintisiz sürdürmektedir. Filistin’in mücadele tarihi şanlı mücadele deneyimleriyle doludur ve bunlardan biri de FHKC sayesinde gerçekleşmiştir.
Ve FKÖ Kurulur...
1964’te Kudüs’te kurulan Filistin Kuruluş Örgütü(FKÖ) kısa zamanda Arap devletleri tarafından tanındı. Aslında bölgedeki Arap devletleri FKÖ’nün de kendi kontrollerinde kalmasını istiyordu. Ama Filistinliler gerçekten bağımsız bir örgüt istiyordu ve 1969’da Yaser Arafat örgütün liderliğini ele geçirdi. El Fetih Örgütü ise o dönemde kısa zaman önce kurulmasına rağmen İsrail’ e karşı saldırılarıyla ün kazanmaktaydı.
1967 Arap-İsrail Savaşı
5 Haziran 1967’de başlayan ve altı gün sürdüğü için ‘6 Gün Savaşları’ olarak adlandırılan Arap İsrail savaşında İsrail, güçlü hava kuvvetlerinin ordu içindeki kademe komutanlarının ihbarı sonucu havalanmadan yok edilmesi ile karada ilerleyerek, Gazze ve Sina Yarımada’sını, Suriye’den Golan Tepeleri’ni ele geçirir. Ürdün de ilhak ettiği Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ten çıkar. 6 Gün Savaşları Filistin sorunu İsrail siyonizmini kazanımlı duruma getirir. Savaş sonucunda 500.000 Filistinli Mısır, Lübnan, Ürdün, Suriye gibi ülkelere göç ederek mülteci durumuna gelir.
Zaman geçerken askeri işgal ve baskı artmaya, Filistin halkının acıları daha da büyümeye devam eder. 1982 yılına gelindiğinde İsrail güçleri FKÖ militanlarını ve İsrail İngiltere büyükelçisine saldırı girişimini bahane ederek Lübnan sınırını geçer ve Beyrut etrafına birliklerini yığar. Bundan yararlanan Hıristiyan Falanjist milisleri İsrail ile ittifak yaparak Sabra ve Şatilla kamplarında yüzlerce Filistinliyi öldürdü. Katliamlar devam ederken 1980’lerin sonuna doğru Filistin halkı Gazze Şeridi’nden başlayarak Batı Şeria’ya kadar birçok kentte ayaklandı ve ayaklanma birçok yere yayıldı.’İntifada’ olarak bilinen ayaklanmada grevler, sokak çatışmaları, sivil itaatsizlikler ile geçen 6 sene boyunca Filistinli emekçiler ellerinden alınanı geri almak için kurşunlara karşı taş, tanklara karşı sapanlarla savaşmış ve binden fazla neferini kaybetmiştir. 1994’te Filistin Yönetimi’nin kurulması ile Filistin Kurtuluş Ordusu İsrail’in boşalttığı yerlere konuşlanır, Yaser Arafat ülkeye dönerek büyük bir kalabalık ile karşılanır ve büyük kitle gösterileri düzenlenir. 1996 yılındaki seçim de bunu kanıtlamıştır. 2000 yılı Eylül ayına gelindiğinde Ariel Şaron (yılların faşist İsrailli politikacısı) Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı ziyaret etme girişiminde bulununca Filistin halkı ikinci bir İntifada’ya girişerek sokakları yine alev topuna döndürür. 2000’li yıllar ise Filistin halkı açısından mücadele, yıkım ve işgalle geçmeye devam ediyor. Gazze saldırıları, Batı Şeria’nın işgali, Filistinli örgütlerin bazılarının ihaneti ile Filistin halkının acıları katlanmaya devam etmekte. Son süreçlerde devrimci Filistinli liderler Ahmet Saadet gibi önemli isimlerin ve Filistinli tutsakların tecrit edilmesine, cezaevlerindeki baskılara karşı kitlesel açlık grevleri gibi önemli karşı koyuşlar gerçekleşmekte. Filistin dediğimizde aklımıza kanayan bir yara, yıkımlar içinde var olmaya çalışan yaşam mücadelesi ve hiç bitmeyen bir savaş çığlığı... Filistin sorunu başladığı günden bu yana emperyalistlerin, dinci-gerici örgütlerin mücadeleleriyle derinleşti. Küresel sermaye güçleri sorunu çözmek bir yana, çıkarları gereği işbirlikçi İsrail’i desteklemeye ve sorunu derinleştirmeye devam ettiler. İşte Ortadoğu’daki savaşların derinleştiği bugünlerde Filistin sorununu Arap emekçilerin özgürlük mücadelesi, halkların birbiriyle dayanışması, emperyalizme ve siyonizme karşı sürdürülecek kararlı mücadele çözecektir.