2017 yılında, ABD ve Güney Kore donanmalarının Japon Denizi'nde ortak tatbikat yapmasıyla Kore yarımadasında tırmanan gerginlik, Sosyalist Kore'nin akılcıl politikalarıyla yerini umutlu bir bekleyişe bıraktı. Emperyalizmin saldırgan politikalarını boşa çıkarma konusunda yeri geldiğinde aynı sertlikle karşılık veren Sosyalist Kore, diplomasi alanında da emperyalist-kapitalistlerle boy ölçüşebileceğinin en iyi örneğini, son zamanlardaki diplomatik ataklarıyla verdi.

Önce bu sene Güney Kore'de yapılan kış olimpiyatlarına bir heyet gönderen ve sporcularıyla katılan Sosyalist Kore, ardından adeta tüm dünyaya parmak ısırtırcasına cesur bir adım atarak kapitalist Kore'nin lideriyle barış için bir araya gelme önerisinde bulundu. Her zaman savaş kışkırtıcılığı yapmaya güdülenmiş olan emperyalist-kapitalist dünya, bu çağrı karşısında şaşkınlığa düşmekten kendini alamadı. Önce hemen spekülasyonlar yapıldı; yok "Kuzey Kore zor durumdaymış" da, yok "Trump'la görüşmeden önce, Güney Kore lideri Moon Jae İn ile görüşüp tansiyonu düşürüp böylece ABD'den yardım almak istiyormuş" da, yok "son nükleer denemede tesislerinin birinin üzerine kaya düşmüş"müş de "onun için bu tesisi zaten kapatacakmış"mış da… vb vb. Zaten söz konusu olan Sosyalist Kore olunca emperyalist-kapitalist sistemin ve onların çanak yalayıcılarının yalan haberlerinden geçilmez. Her fırsatta Sosyalist Kore'yi karalamak için ellerinden geleni ardlarına bırakmazlar.

Oysa bu ülkeye sadece objektif bakmayı başarabilenler, Sosyalist Kore'nin bütün emperyalist abluka ve saldırganlığa karşın, sosyalizmi başarıyla uygulamaya devam ettiklerini, ülkenin ve insanların ekonomik, sosyal ve kültürel yönden gelişmeye devam ettiğini bilirler. Atlas dergisinin yanlı olmayan yazarları 2001 yılında Kuzey Kore'yi ziyaret etmişler ve emperyalizmin yalan ve demagojilerini bizzat kendi gözleriyle görmüşlerdi. Dergiye yazdıkları yazıyı "Biz, Kuzey Kore'de eksikliği çekilen tek şey gördük: o da zaman" diyerek bitirmişlerdi. O yıllarda emperyalist-kapitalist tekel medyalarında Kuzey Kore'de insanların açlıktan öldüğü, hatta köpek vb yedikleri söyleniyordu!

Evet, objektif olarak bakıldığında görülecektir ki, "küçük dev adam"ın ülkesi, dünyada emperyalist-kapitalist saldırganlığa ve tehditlere papuç bırakmayan bir ülke olmasının yanı sıra, aynı zamanda barışı sonuna kadar savunan, savaş istemeyen bir ülkedir. Kaldı ki, Sosyalist Kore, Kore Yarımada'sındaki bölünmeyi en başından beri kabul etmemiş, emperyalist-kapitalist sistemin dayatmalarıyla oluşmuş bu statükoyu ortadan kaldırmak için yoğun çaba içerisinde olmuştur.

20.yüzyılın ilk yarısını Japon emperyalizminin işgali altında geçiren Kore Yarımada'sının statüsü 2.Dünya Savaşı'na Japonya'nın katılmasıyla yeniden gündeme gelmiştir. Yalta Konferansı'nda karara bağlanamayan bu konu (Roosvelt'in önerisiyle Kore'de ABD, Çin, İngiltere ve SSCB tarafından dörtlü bir idare kurulması tartışılmıştı), Postdam Konferansı'nda yeniden gündeme geliyor.

Emperyalistlerin açıkça Kore'nin bağımsızlığına karşı olduğunu gören Stalin, Kore'ye bağımsız bir statü verilmesini gündeme getiriyor, bu yönde karar alınması için diğerlerini zorluyor ve en sonunda onlardan güvence alıyor. Ancak ABD tarafından Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombası atılmasından sonradır ki, ABD'nin Postdam'da alınan kararlara uymayacağını görüyor ve Kızılordu, Ağustos 1945'te Japon işgali altındaki Kore'ye giriyor. Buna karşılık ABD de Eylül 1945'te Güney'e çıkarma yapıyor. Askeri ve diplomatik hamleler devam ederken 22 Ağustos 1948'de Kuzey'de Kim İl Sung önderliğinde Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruluyor.

ABD emperyalizminin bölgedeki provokasyonları bitmek bilmiyor. Soğuk Savaş yılları boyunca da devam ediyor. Bunun üzerine 25 Haziran 1950'de Kuzey'deki silahlı güçler ABD destekli Güney'deki işbirlikçi yönetime karşı harekete geçiyorlar. Başlayan savaş, fiilen 1 yıl sürüyor ve 3 milyon insan ölüyor. 1953 yılında bugün iki ülke arasında askerden arındırılmış bir köy olan Panmunjom'da ateşkesle son buluyor; ancak savaş o günden bugüne resmi olarak bitmiş sayılmıyor.

İşte şimdi yıllar sonra bu aynı köyde,"barış köyü"nde, iki ülkenin lideri bir araya geldiler. 27 Nisan 2018'de Sosyalist Kore'nin genç ve dinamik lideri, Kim Jong Un ile Kapitalist Kore'nin profili düşük lideri Moon Ja İn, burada el sıkıştılar, ardından ikili sohbetlerde bulundular; iki ülke arasındaki görüşmelere her iki ülkenin üst düzey yöneticileri de katıldı. Sosyalist Kore'den toplantılara katılan isimler arasında özellikle Kore İşçi Partisi'nin Merkez Komitesi siyasi bürosu sekreteri, aynı zamanda Halk Meclisi başkanı Kim Yong Yam dikkat çekti. Askeri yetkililerin de katıldığı görüşmelerde bir çok konunun ele alındığını, basına yansıyan haberlerden biliyoruz. İki ülke, Kore Yarımadası'nın nükleer silahlardan arındırılması için ortak çalışma başlatma konusunda anlaştılar. Ve daha ileri bir adım atarak, ortak bir deklarasyon yayınladılar ve "Kore Yarımadası'nda bundan sonra savaş olmayacak" dediler. İki ülke, Kore Savaşı'nın resmi olarak sonlanması için ABD ve Çin'le görüşme konusunda da anlaştılar. 

Batı medyası, gelişmeleri, "Kuzey Kore'nin süngüsünün düşmesi" şeklinde yorumlayadursun, "nükleer silahlardan arınmış bir Kore Yarımadası" düşüncesi, başta iki ülke olmak üzere dünyada yaşayan birçok işçi ve emekçiyi sevindirdi. Savaş nedeniyle birbirinden ayrı kalmış ailelerin birleştirilmesi kararı bile, başlı başına bu anlaşmanın ne kadar yerinde olduğunu göstermeye yeterken, buradan Sosyalist Kore'nin emperyalist-kapitalist sistem karşısında geri adım attığı sonucu çıkaran, bundan sonra Doğu Almanya-Batı Almanya örneğinde olduğu gibi bir birleşme yaşanacağı ve bunun kapitalist zeminde olacağı beklentisi içinde olanlar, fena halde yanıldıklarını çok geçmeden göreceklerdir.

Her şeyden önce, kış oyunlarına katılma ve iki ülkedeki görüşmelerin yeniden başlaması konusunda inisiyatifli davranan Sosyalist Kore olmuştur. Ayrıca bölgede savaş politikasının ve kaosun sürmesinden yana olan hep Güney Kore ve ABD olmuştur. Dolayısıyla iki ülke arasındaki bu yakınlaşma, sanıldığı gibi, emperyalist-kapitalist dünyayı değil, dünya barışının gerçek savunucusu olan sosyalistleri/ komünistleri sevindirmiştir. Üstelik, bu yakınlaşmanın Sosyalist Kore'nin kapitalizme dönmesinden daha çok kapitalist Kore'nin, bir ayaklanma ve devrim sürecine girerek, sosyalizme yönelmesine yol açacağı daha çok ihtimal dahilindedir; çünkü, yıllardır Güney Kore'deki işçi sınıfı, ilerici ve devrimciler, iki Kore'nin birleşmesini istiyorlar ve kapitalist Kore'ye karşı ciddi eylemlilikler gerçekleştiriyorlar. Yani "kapitalist bir birleşik Kore" rüyası görenler yarın "sosyalist bir birleşik Kore" gerçekliğine uyanmaya hazır olsunlar. Dünya üzerindeki rüzgar böyle esmeye devam ederse kapitalist sistemin ilk sıçramalı çöküş yaşayacağı yerlerden birinin Güney Kore olması işten bile değildir.

Hani demiş ya Sosyalist Kore lideri Kim Jong Un, "Moon'un Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin füze denemeleri nedeniyle erken uyandığını öğrendim. Bundan sonra uykusunu bölmeyeceğiz" diye; sosyalist Kore'nin füzeleri değil ama Güney Kore halkının ayak sesleri Moon'u uykusunda yakalar ve "biz de Kuzey Kore gibi olmak istiyoruz; zamandan başka hiçbir şeyin eksikliğinin duyulmadığı bir ülkede yaşamak istiyoruz" sesleriyle onu uykusundan ederse şaşmamak gerekiyor.