< Kazakistan'la Omuz Omuza!

İle-Alatau Milli Parkı'nın eteklerinde yer alan Almatı şehri üzerinde tahliye sirenleri çalıyor. Dağların diğer tarafında, başka bir Sovyet bakiyesi devlet olan Kazakistan, batısında Kırgızistan'ın başkenti Bişkek doğusunda Çin’in Sincan bölgesi...

Zırhlı araçlar yaklaşırken ve şehirde silah sesleri yükselmeye devam ederken, gün doğumundan geriye ne kalacağı merak ediliyor. Yanan arabalardan ve binalardan süzülen titrek ışıklar, sokak barikatlarının, silahlı soygunların, yağmaların ve sivil olduğunu iddia eden ağır silahlı grupların ortaya çıkması türünden sahneleri aydınlatıyor. Beyaz bir Lexus duruyor ve kapüşonlu adamlar duman ve sis bulutuna, kaosa doğru kaybolmadan önce tüfekleri dağıtmaya başlıyor.

Cumhurbaşkanı Tokayev, Güvenlik Konseyi'nin yönetimini üstlendi ve olağanüstü hal ilan etti, Cumhuriyet'in dış güçlerin saldırısı altında olduğunu söyledi ve Rus ve Belarus güçlerinin müdahale etmesi çağrısında bulundu. Ülke çapında Özel Kuvvetler operasyonlarının yürütüldüğüne dair raporlar yayınlandı; günün erken saatlerinde ele geçirilen bir havaalanının yarım saatten kısa bir sürede "temizlendiği" söyleniyor. Özel Kuvvetler Almatı'ya girerken kalabalık dağılmaya başladı.

Bunlar, bu akşam Kazakistan'dan gelen görüntüler ve raporlar: Yıkım, tahribat ve ağır ve hızlı bir hükümet tepkisi sahneleri... Liberal yayın organları ve yorumcular kaçınılmaz olarak Kazak ve Rus hükümetlerinin “otoriter” tepkisini kınamaya hazırlanırken, bu olayların seyircileri, bu tür “tarafsız otorite”lerin manşetlerinde yakında göreceğimiz anlatılardan biraz daha derine inerlerse iyi ederler.

Gerçekte neler oluyor? Büyük soru bu ve her zaman olduğu gibi cevap umduğumuz kadar basit değil.

Resmi adıyla Kazakistan Cumhuriyeti, 1991'de Sovyet çöküşünün ardından kuruldu. Tüm bu Sovyet sonrası devletlerde olduğu gibi siyasi arena yolsuzluk, gericilik ve sermaye diktatörlüğünden ibaret. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı'nın (IMCWP) bir üyesi olarak, Partimizin Kazakistan'da iki kardeş partisi vardır: Kazakistan Komünist Partisi (QKP) ve Kazakistan Sosyalist Hareketi (KFOR). Her ikisi de mevcut hükümet tarafından yasaklandı.

O halde bizim tavrımız, burjuva hükümete saldıran protestocuları desteklemek değil midir? Maalesef o kadar basit değil.

2021 yılının Aralık ayı başlarında zor zamanların gelmekte olduğu belliydi. Sermayenin krizleri şiddetlenmeye devam ettikçe ve burjuva hükümeti (bütün burjuva hükümetlerin yaptığı gibi) halka bakma görevini yerine getirmemeye devam ettikçe, rakip güçler öne çıkmaya başladı. Kardeş yoldaşlarımız, özellikle batıdaki Mangystau bölgesindeki grev hareketlerinin aleni destekçileriydi ve öyle olmaya da devam ediyor.

Bu durumun kilit unsurlarından biri, Kazak hükümetinin akaryakıt sübvansiyonlarıdır. Burjuva iktisatçılar, bir politikanın sadece şirketlerin çıkarlarından ziyade bir ülkenin insanlarına fayda sağladığı durumlarda, alışılageldiği gibi yıllardır sübvansiyonlara da son verilmesi çağrısında bulunuyorlar. Kazakistan hammade zengini bir ülke, dünyanın en büyük uranyum üreticisi, en büyük 10 krom, altın ve titanyum üreticisi ülkeden ve en büyük 20 petrol üreticisi ülkeden biri. Aynı zamanda doğalgaz konusunda da dünyada önde gelen ülkelerden biri. Bütün bunlardan Kazakistan'ın hiçbir şekilde fakir bir ulus olmadığını ve hiçbir şekilde halkına bakmaktan aciz olarak görülmemesi gerektiği çıkarımını yapabiliriz. Ancak 2022'nin başlangıcında yakıt sübvansiyonları kesildi ve emeğiyle ve onuruyla çalışan işçi sınıfı için fiyatlar arttıkça, hemen peşinden öfke yetişti.

Halk iradesinin bu karara karşı bu kadar açık bir şekilde ortaya çıkmasına cevaben hükümet rotasını değiştirdi. Burada altı çizilmesi gereken husus, hükümetin sübvansiyonları sona erdirme yönündeki ilk hamlesinin doğrudan Dünya Bankası ve UNDP'nin (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) çevrecilik kisvesi altında sürdürdüğü neoliberal polikalarının baskısından kaynaklandığıdır. Bu olgu kendini "Yeşil Emperyalizm" adı altında var ediyor..

Benzer şekilde, halk tepkisi merkezde yer alırken, hem ilerici hem de gerici güçler devreye girdi. Batılı liberal yayın organları, şiddeti vurgulamaya ve olayları Kazakistan’da ilerici güçler tarafından yönetilen ve şekillenen halk hareketiymişçesine paketlemeye çok hevesli. Aynı zamanda, krizin kendisinin Batılı liberal politikaların sonucu olduğu gerçeğini ve sorumlu yetkililerin görevden alınmasını önemsiz göstermeye çalışıyorlar. Aynı şekilde, rol oynayan diğer faktörleri küçümsüyor veya tamamen gözden kaçırıyorlar.

Kazakistan'ın birkaç kilit jeopolitik oluşumda çok önemli bir oyuncu olduğu iyi bilinmektedir. ŞİÖ ve KGAÖ'nün bir üyesi olmakla birlikte Çin'in de Kuşak ve Yol Girişimi'nin önemli bir destekçisidir. En açık ifadeyle, hem Çin hem de Rusya için önemli bir stratejik müttefiktir. Dolayısıyla, doğal olarak, istikrarsızlaşmış bir Kazakistan, Sosyalist Çin'in yükselişini durdurma önceliği ile “savunma”ya 777 milyar doları aşan harcamalar yapan emperyalist güçler için büyük bir kazanç olacaktır. Coğrafi olarak konuşursak, Afganistan'daki emperyalist seferlerin başarısızlıkları ve Sincan'da bir soykırım anlatısı üretme girişimlerinin bir sonraki doğal hedefi Kazakistan’dır. Kazakistan'da bir gedik açmak, Orta Asya'nın tamamını felç etmek ve ortaya çıkan Çin, Rusya ve İran ittifakının ortasında bir “yumuşak karın” yaratmak anlamına gelir.

Kazakistan'daki durumu açıklayan raporlar, Ukrayna'nın 2014 Maidan devrimiyle emperyalist bir taktik olarak öne çıkan “renkli devrimler”in gelişimini takip edenler için sürprize yer bırakmayan ülkenin batı destekli liberal ve neo-Nazi güçler ile Rusya Federasyonu'nu ve Komünizmin geri dönüşünü destekleyenler arasında neredeyse tamamen ortadan ikiye ayrıldığını ortaya koyan göstergeler içeriyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı, en azından kendi elçiliğinin de uyarılarıyla sahada hangi güçlerin var olduğundan ve durumdan haberdardır. Tıpkı Aralık ayında bir başka yasa dışı örgüt olan Kazakistan Demokratik Tercihi (QDT)’nin düzenleği gösterilerde olduğu gibi. Ancak, sahadaki diğer güçler tarafından gerçekleştirilen eylemlere dair ne buna benzer ne de herhangi bir açıklama yapıldı.

Renkli devrim teşebbüslerinde standart uygulamalar olduğu üzere, QDT'nin, yukarıda da belirtildiği gibi ABD'den doğrudan ve dolaylı destek almanın yanı sıra NED gibi geriye dönük izlenmesi daha zor kanallar aracılığıyla da destek aldığından ve bu yolla Kazakistan’a para pompaladığından şüpheleniliyor. Burada, Kazak siyaseti söz konusu olduğunda; QDT, ABD’nin emperyalist çıkarlarına hizmet noktasında en gözdesi olduğunu belirtmekte fayda var. Mevcut lider, milyarder ve zimmete para geçirdiği iddia edilen Muhtar Ablyazov gibi açık kapitalistler tarafından kurulan ve yönetilen bu siyasi platformların CIA’in dileklerini kendine parola edindiğini açıkça ortaya koyuyor: neoliberalizm, popülist milliyetçilik ve Çin karşıtı militanlık.

QDT'nin veya başka bir örgütlü grubun mevcut olaylara katılımına ilişkin delil veya çürütme henüz ortaya çıkmamıştır, ancak burada Belarus, Hong Kong ve diğer ülkelerdeki son birkaç yıldaki başarısız “Renkli Devrim”leri çevreleyen eylemlerle açık paralellikler görüyoruz.

Bu konulardaki tutumumuz açıktır: ABD emperyalizminin çıkarlarına hayır!

 Çeviri Kolektifi

https://vacpusa.org/2022/01/05/stand-with-kazakhstan/ adresinden çevrilmiştir