Emperyalist ülkelerde, hükümetin Covid-19 krizini ele alış biçimine ve ilaç şirketlerinin kar odaklı kararlarına ilişkin büyüyen dürüst şüphecilik, sağcı ve aşırı sağcı grupların elinde, halk sağlığına zarar veren bilim dışı teorilerin arkasında toplumun bir bölümünü harekete geçirmesine olanak tanıdı.

Aralık ayı başlarında dewereldmorgen.be sitesinde yayınlanan, 13 Aralık'ta hafifçe düzenlenmiş ve güncellenmiş bu makale, bu fenomeni -emperyalist dünyanın bir parçası olan- Belçika'nın deneyimini, her ikisi de yaklaşık 11 milyon nüfusa sahip sosyalist Küba'nınkiyle karşılaştırarak incelemektedir.

Avrupa nüfusunun gitgide daha büyük kesimleri, hükümetlerinin koronavirüs krizini ele alışına olan güvensizliklerini açıkça ifade ediyor.

Buna karşılık, ana akım siyaset anlayış paniğe kapıldı ve herkese aşı uygulanmasını zorunlu hale getirerek ve insanların hareket özgürlüğünü sınırlayarak paternalist ve baskıcı bir şekilde tepki gösterdi. Bu yaklaşım, sağlık sistemine şüpheyle yaklaşanları hükümetin argümanlarını kabul etmeye ikna edemedi.

Aşı vurulmaya karşı olanların kabulünü kazanmak, en azından aşılanmamışların korkularını ve endişelerini dinlemeyi gerektirir. Ama işin içinde başka faktörler de var. Küba'nın deneyimiyle yapılacak bir karşılaştırma, sorunları gözler önüne seriyor.

 

Hükümete Güvensizlik

Pek çok aşılanmamış insan, kendilerini mümkün olduğu kadar çabuk aşılamak isteyen hükümetlerin yetkinliğinden ve/veya iyi niyetinden haklı olarak şüphe duymaktadır. Bu şüpheleri anlayabiliriz. Mart 2020'den bu yana, Avrupa ülkeleri ve hatta Belçika'daki tek tek bölgeler bile Covid-19'a tepkilerini doğaçlama bir şekilde yapıyorlar. Pandemiye yaklaşımları tutarlılık ve mantık eksikliğinden muzdarip durumda. Benzer enfeksiyon oranlarına sahip ülkeler bile çok farklı önlemler aldı.

Belçika hükümeti, harekete geçmeden önce 2020 Mart ortasına kadar bekleyerek, salgına karşı doğaçlama hareket edenler arasında altın madalyasını kazandı, çünkü Belçika salgının başlamasından sonra altı hafta bekledi ve sonrasında da salgına karşı planlı bir şekilde hareket etmedi. Daha erken hareket etselerdi, Covid-19'un yayılma hızı çok daha yavaş olurdu ve binlerce ölüm önlenebilirdi. Hala hatalarından ders almış değiller. Koronavirüsün her yeni dalgasında tepki vermede çok yavaş kalıyorlar.

Uzmanlar yıllardır alarm veriyor olsa da, Belçika hükümeti bir pandemi için hazırlıksızdı. İlk başta maskelerin işe yaramaz olduğunu söylediler, çünkü yeterli yönetim eksikliği nedeniyle stokta maske bulunmuyordu. Sonra birden maske zorunlu hale geldi.

Eylül 2021'de, enfekte olanların sayısı arttıkça Belçika kısıtlamaları gevşetti. Aynı anda, daha az vakayla Hollanda kuralları sıkılaştırdı. Gelin de bu işin içinden çıkın.

Belçika'da bir şeylerin değişmesi gerektiğinde, yedi sağlık bakanı bu konuda anlaşmak zorunda. Valiler ve belediye başkanları aynı anda daha katı veya daha yumuşak kurallar benimserken, parti başkanları da halk sağlığı pahasına imajlarını tazeleme yolunu seçti. Bir gün Flaman cumhurbaşkanı, korolar ve müzik grupları için daha esnek kurallar isterken, ertesi gün daha katı kurallar ister hale geldi.

Bu güvensizlik sokaklara ve sosyal medyaya yayıldığında, aşırı sağa amacına hizmet edebilecek bir araç haline geldi ve sağcı hareket, sağlık sisteminden hoşnutsuzluğu meşru olan insanlarla empati kurmasını sağlayarak onları kendi ardına çekmeyi başardı.

Aşırı sağın amacı, elbette sesi bastırılanlar için daha fazla demokrasi talep etmek değil. Tarih bize, aşırı sağın yalnızca bu insanları tamamen soğukta bırakacak otoriter bir rejimin ortaya çıkışını hızlandırmaya çalıştığını öğretiyor. En zengin %1'in egemenliğini koruyacak ve onların her şeyi ve herkesi sömürüsünü en uç noktaya taşıyacaktır.

Her durumda, Belçika'daki koronavirüs krizine yaklaşım hala çok yoğun ve sıcak tartışılan bir mesele. Ama aslında, sisteme olan toplumsal güvensizlik bundan çok daha derinlere dayanıyor. Son büyük kriz olan 2008'deki bankacılık krizi sırasında da toplumun birçok kesimi zarar gördü.

Halkın parasıyla spekülasyon yapan bankalara dava açılmadı. Hatta çöküşle karşı karşıya kaldıklarında kurtarıldılar. Ve faturayı ödeyenler sıradan insanlardı. Hükümetin Covid-19 krizini yönetimi hakkında şüphe uyandırmak için daha fazlasına gerek yok.

 

Ve Küba?

Ocak 2020'den başlayarak, Belçika hükümeti nihayet uyanmadan neredeyse iki ay önce, Küba hükümeti koronavirüsle savaşmak için ulusal bir plan hazırlıyordu. Hükümet, mahallelerde ve televizyonda kitlesel, popüler bilgilendirme kampanyaları başlattı. Küba makamları hiçbir çelişki içermeyen tutarlı direktifler yayınladılar; bunu yapmaları için Belçika örneğindeki gibi yedi sağlık bakanının mutabık kalmasına gerek yoktu, maske takma zorunluluğu konusunda hiçbir tartışma yoktu.

Hükümet sorumluluğu üstlendi ve virüsü daha yeni ortaya çıktığı andan itibaren onu büyümeden durdurmak için mümkün olan her şeyi yaptı. Sözde kutsal özgürlükler hakkında basit sözler vermek, seçim gerekçeleriyle ya da siyasi cesaret eksikliği nedeniyle önlemleri çok çabuk gevşetmek yerine, enerjik inisiyatifler aldı.

Buna bazı örnekler verecek olursak: Ana gelir kaynağı olan ve aynı zamanda vürüsün yayılmasının da ana kaynağı olan turizm derhal askıya alındı, ülkeye giriş çıkışlar kapatıldı. Altı yaşından itibaren çocuklara maske takma zorunluluğu getirildi. Okulların aynı zamanda başlıca bulaşı kaynakları olduğu netleştiğinde, evde eğitim uygulanmaya başlandı. Okul televizyonu bu konuda çok yardımcı oldu.

Havana'da doktor olan Aïssa Naranjo bununla ilgili şunları söylüyor: “Sağlık riskleri hakkında doğru bilgilerin verildiği bir kampanya sayesinde Kübalılar evde kalmanın önemini anladılar. Hastalığın nasıl bulaştığını öğrendiler ve kendilerinin, ailelerinin ve komşularının sağlığından kendilerini sorumlu hisseder hale geldiler.”

Küba'da sağlık hizmetleri öncelikle önleyicidir ve oldukça merkezi değildir. Her mahallenin kendi polikliniği vardır ve yerel halk ile sağlık çalışanları arasında güçlü bir güven bağı vardır. Mart 2020'den bu yana, Adanın en uzak bölgeleri de dahil olmak üzere, yaklaşık 30.000 “temas izleyicisi” kapı kapı dolaşarak, her ailenin üyelerinden herhangi birinin enfekte olup olmadığını kontrol etti. Üniversite öğrencileri, temaslı takibine katılmak için seferber edildi.

Belçika'da bu arama, çağrı merkezlerinden isimsiz operatörler tarafından yürütülmüştür, bu yaklaşım halkta pek güven uyandırmayan bir yaklaşımdır.

Bu arada Küba, koronavirüse karşı aşılarını geliştirmek için de çalışıyordu. Mart 2021'e kadar üç aşı test ediliyordu. Bugün Küba'nın, biri iki yaşındaki çocuklar için olmak üzere, tasarımı ve üretimi kendine ait olan toplamda beş aşısı var.

Covid-19 ile ilgili politika, Küba'da Belçika'dakinden tamamen farklıdır. Bu da istatistiklere yansıdı. 2020'nin sonunda Küba'da Covid'den 146 ölüm gerçekleşirken, Belçika’da aynı dönem içinde yaklaşık 20.000 civarındaydı.

Sonra delta varyantı geldi ve zamana karşı bir yarışa yol açtı. Ne yazık ki Küba aşıları, delta varyantının ortaya çıkmasından üç ay sonrasına kadar hazır değildi. Belçika'da aşılama, en azından başlangıçta, delta varyantının neden olduğu ölümlerin sayısını önemli ölçüde azaltan 2020'nin sonlarından başlayarak hızlı bir şekilde uygulandı.

Küba'da delta varyantı enfeksiyonlarının zirvesi Temmuz 2021'de meydana geldi ve birçok ölüme neden oldu ve sağlık sistemini baltaladı. Bu istikrarsız sağlık durumu, Amerika Birleşik Devletleri'nin uyguladığı ekonomik abluka, turizmin durması ve gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle ciddi ekonomik sorunlarla ağırlaştı. Bu, halk arasında büyük bir hoşnutsuzluğa yol açtı.

ABD'den bazı gerici güçler, sosyal medya aracılığıyla bu öfkeyi kışkırtmaya ve Küba hükümetini hedef alan gösterilere yönlendirmeye çalıştı. Bu girişimler sonuçta başarısız oldu.

Küba'da aşı kampanyası başlatılır başlatılmaz sonuçlar muhteşemdi. 20 Eylül'de, kampanya başladığında, günde 40.000'den fazla yeni enfeksiyon ve 69 ölüm vardı. Bugün Küba'da günde 80'den az yeni enfeksiyon ve bir ölüm var.

Kübalı çocuklara da iki yaşından itibaren aşı yapılıyor. 6 Aralık itibariyle, Kübalıların yaklaşık %90'ı ilk dozunu almıştı. Bu, adayı aşılama oranları açısından yalnızca Birleşik Arap Emirlikleri'nden sonra ikinci sıraya yerleştiriyor. Latin Amerika'da başka hiçbir ülke bu kadar yüksek aşı kapsamına sahip değildir. Belçika'da bu oran %76'dır.

 

Küresel İlaç Sanayisine Güvensizlik

Belçika'daki pek çok aşılanmamış insan, hükümetin ücretsiz aşı sağlamasından şüpheleniyor. Dahası diğer ilaçlar giderek daha pahalı hale gelirken, ücretsiz aşı dağıtımının çok yaygın hale gelişi belli kesimlerde bir kuşku uyandırdı. Sağlık hizmetleri her yıl hastaların bütçelerine daha fazla yük bindiriyor, ancak birdenbire hepimizin ücretsiz olarak aşı olması “zorunlu” hale getiriliyor. Bunun arkasında ne var? Bu soruyu sorarsanız, bu sizi bir komplo teorisyeni yapar mı?

İnsanlar, küresel ilaç sanayisinin yalnızca karı maksimize etmek için hareket ettiğinin ve insanların güvenliğini olması gerekenden daha az önemsediğinin farkında. Örneğin, 1940 ile 1980 arasında [ABD'de 1940 ile 1971 arasında], milyonlarca hamile anne adayı düşük yapmayı önlemek için DES (dietilstilbestrol) adlı bir ilacı kullandı (DES bunu önlemede çok başarısız kaldı). 1960'larda, hamilelik sırasında mide bulantısı için Softenon [Thalidomid] reçete edildi. Bu ilaçların kullanımı binlerce bebeğin sakatlıklarla doğmasına neden oldu.

Amerika Birleşik Devletleri'nde, zengin Sackler ailesinin sahibi olduğu Purdue Pharma şirketi, yönetimin son derece bağımlılık yaptığını tam olarak bilmesine rağmen, güçlü ağrı kesici OxyContin'i pazarlamaya devam etti. Aynı adı taşıyan Belçikalı ilaç devi (Johnson&Johnson'ın bir parçası) Paul Janssen tarafından üretilen Fentanil (Belçika'da -ABD'de sadece reçeteyle yasaldır), aynı zamanda reçetesiz satılan yüksek derecede bağımlılık yapan bir ağrı kesicidir ve bol reklam eşliğinde satışı serbesttir.

Johnson&Johnson, bu davadaki rolü nedeniyle hüküm giydi. Beerse'de (Anvers eyaletinde), aynı ilaç şirketi geçen yıldan beri Covid'e karşı bir aşı üretiyor.

İnsanlar, ilaç şirketlerinin Covid aşıları için çok yüksek fiyatlar aldığını ve hükümet tarafından büyük ölçüde sübvanse edildiğini biliyor, ancak yine de milyarlarca kârlarını cebe indirmelerine izin veriliyor. Bu şirketler, bağışıklığı güçlendirici bir ek aşının gerekli olduğunu iddia ettiğinde, bu gereklilik bilimsel olarak doğru olsa bile şüphe uyandırıyor.

 

Peki Ya Küba?

Küba'da özel ilaç endüstrisi yoktur. Koronavirüse karşı tüm aşılar, devlete ait biyomedikal laboratuvarlar tarafından üretilmektedir. Ülke, aşı kampanyalarında kullanılan tüm aşıların %80'ini üretiyor. Aşırı fiyatlar veya aşırı karlar söz konusu değildir.

Belçika'da olduğu gibi, herkes erken çocukluktan itibaren çeşitli hastalıklara karşı aşılanır. Bu, son birkaç on yılda Küba'da yaşam beklentisindeki çok hızlı artışın ana nedenlerinden biridir. Küba'da yaşam beklentisi şimdi Amerika Birleşik Devletleri'ndekinden daha yüksek ve bebek ölümleri daha düşük. Son birkaç ay, COVID aşılarının da çok etkili olduğunu kanıtladı. Bu nedenle Kübalıların yalnızca kendilerine güvenmekle kalmayıp, yerli ilaç endüstrileriyle gurur duymaları da şaşırtıcı değil.

 

Bilime Güvensizlik

Belçika'da reklamcılık, herhangi bir şeyi ve her şeyi satmak için ayrım gözetmeksizin gerçek ve sahte bilimi kullanır: Gıda takviyeleri, mükemmel çocuk bezleri, saç uzatma serumu, yüksek hızlı akıllı telefonlar... Sonuç olarak, bilim birçok insan nezdinde güvenilirliğini büyük ölçüde kaybetti.

Araştırmalardaki sık ve büyük çaplı suistimaller sadece bu güvensizliği artırıyor. Dieselgate (Volkswagen otomobil şirketinin egzoz emisyon miktarını tahrif etmesi) gibi bir skandal insanların akıllarına damgasını vurdu.

Bu gerçeğe ek olarak, birçok insan liseyi veya üniversiteyi istatistik bilimini veya makalelerdeki temsilini anlamadan bitiriyor. “Hastanede ne kadar aşısız insan varsa, o kadar aşılı insan var” sözünü sık sık duyarız.

Bütün bunlar, belirsiz teorilerin çekiciliğini ya da en azından insanların bu teorilere inanmalarını, çünkü “kendilerinin” bizi bir şeye inandırmaya çalıştıklarını düşündüklerini açıklıyor. “Onlar” bizleri “önlemleri, bilgisayar ve mühendislik bilimi, aşıları” vb. ile susturmak istiyorlar. Böylece “Onlar” politikacıların, uzmanların ve medyanın bir karışımı haline geliyor.

 

Ve Küba?

Küba'da insanlar nadiren profesyonel reklamlarla karşı karşıya kalıyor. Kaliteli bir eğitim sistemi ve ticari olmayan medya aracılığıyla bilime erişimleri bulunuyor. Küba televizyonu, topraklarında ilk vaka ortaya çıkmadan önce bile Covid'in ne olduğunu, dünyada pandeminin nasıl geliştiğini, onunla nasıl mücadele edileceğini ve bu nedenle hangi önlemlerin alınacağını açıklıyordu.

Kübalılar bilim insanlarının ortak yarar için çalıştığını biliyorlar. Neredeyse her yıl, örneğin dünyanın en iyi meteorologlarının planladığı kasırgaların yörüngesindeki köyler ve kasabalar önlem olarak boşaltıldığında bunu yaşıyorlar. Güçlü önleyici tedbirlerle HIV (AIDS)'in hızla kontrol altına alındığını gördüler.

Ayrıca dang hummasına ve zikaya yaklaşımın bilimsel, etkili ve şeffaf olduğunu, böylece bu hastalıkların en az can kaybına yol açtığını görüyorlar.

 

Dayanışmaya Güvensizlik

Pandeminin etkin yönetimi dayanışma gerektirir. Kişisel olarak hastalıktan korkacak çok az şeyi olan nüfusun çoğunluğu çok yaşlılarla ve diğer savunmasız gruplarla dayanışma göstermelidir. Virüsün toplumdaki dolaşımını en zayıf olanlar lehine olabildiğince hızlı bir şekilde azaltmak için aşılama herkes için olduğu kadar çocuklar için de önemlidir.

Belçika'daki çoğu insan, bu nedeni üzerine düşeni yapmak için yeterli buluyor. Bu, aynı zamanda hijyen önlemlerinin gözetilmesi için de geçerlidir. Artık daha fazla Belçikalı'nın “Yeterince sağlıklı ve güçlüyüm; Bir aşıya ihtiyacım yok; diğerleri kendi başlarının çaresine bakabilirler.” ifadelerini kullanmadığını görmek şaşırtıcı.

Burada, tüm ticari, neoliberal kültür, insanlara kişisel gelişimleri üzerinde çalışmaları ve hayatta daha iyi ve daha iyisini yapmaları gerektiğini her gün hatırlatır, bu da zengin olmak için her yolun mübah olduğunu anlatmaya yarayan, güzel bir adlandırmadan başka bir şey değildir. Bize mutlak bir özerklik ideali sunulur; özellikle asalak olma riskini göze alarak başkalarına ve kesinlikle “Devlet”e güvenmememiz gerektiği söylendi bize.

Bu neoliberal kültür, sendikaları, “vurguncular” olarak adlandırdıkları hükümetten yardım kabul edenleri koruyormuş gibi gösteriyor. Bu kültür, sosyal refah ve sağlık fonlarını keserek hükümeti hizaya sokmayı teşvik eder. Böyle bir kültür dayanışmayı teşvik etmek yerine, onu kötüler.

 

Ve Küba?

Kübalılar rekabet ruhu içinde ya da herkesin kendi bacağından asıldığı anlayışıyla büyümezler. Sadece birlikte çalışarak ülkelerinin karşı karşıya olduğu muazzam zorlukların üstesinden gelebileceklerini deneyimlerinden biliyorlar. Kübalılar, karşılaştıkları sorunları birlikte aşmaya alışmışlar ve ne yazık ki şimdi her zamankinden daha fazla bunu yapmaya çalışıyorlar. Komşulara yardım etmek, mahalleyi birlikte temizlemek, iş yerinde toplanıp birlikte kararlar almak vb... İşte böyle yaşıyorlar.

Damarlarında dayanışma işliyor. Onlarca yıldır dünyanın dört bir yanına doktorlar, hemşireler ve öğretmenler gönderiyorlar. Belçika'dan 10 kat daha az kaynağa sahip 11 milyonluk küçük bir ülke, Covid ile savaşmak için İtalya'ya doktor gönderdi.

Bu tutum ve yaşam tarzı, Küba'da aşı karşıtı hareketlerin neredeyse yokluğunun dördüncü nedenidir.

 

 

Marc Vandepitte ve Toon Danhieux tarafından kaleme alınan bu makale, John Catalinotto tarafından İngilizce’ye çevrilmiş ve Workers.World sitesinde 13 Aralık tarihinde yayınlanmıştır. Türkçeye çeviri Leninist Çeviri Kolektifi’ne aittir.