HBDH Yürütme Komitesi, 19 Aralık zindan katliamlarının yıldönümünde bir açıklama yayınladı, “Selam Olsun 19-22 Aralık Zindan Direnişine” dedi. Açıklama şöyle:
Devrim mücadelesi eşitsiz savaşım koşullarıyla doludur. Egemenler ellerindeki tüm imkanları ezilenlerin devrimci, ilerici mücadelesini bastırmak, geriletmek ve yok etmek için kullanırlar. Hapishanelerde eşitsiz savaş koşullarının en çetin yaşandığı mevzilerdir. Bu anlamda hapishaneler egemenlerin her ne kadar taktik anlamda ellerini güçlendirse de, stratejik anlamda devrimin mevzileri olmuştur ve olacaktır!
Hapishaneler özellikle “T.C” faşizminin ezilenlere karşı kullandığı en önemli silahı olmuştur. Çünkü önüne geçemediği, göğüs göğüse savaşmayı göze alamadığı devrim mücadelesini tarihi boyunca ancak hapishaneleri doldurarak engellemeye çalışmıştır. Sadece devrimci mücadele güçleri ile de sınırlı kalmayarak kendine muhalif tüm sesleri hapishaneler ile tehdit ederek sönümlendirme faşist devletin stratejik silahı olmuştur. ‘Yüksek teknolojili hapishaneler inşa ediyoruz’ propagandasını yoksul halklara yapmakta ancak “T.C” faşizmine yaraşır bir harekettir. Ezilen halklar yoksullukla, açlıkla, sefaletle boğuşurken, faşist “T.C” devleti hapishanelere her gün yenilerini ekleme politikasını sürdürmektedir. Onun için hapishane politikası nettir; karşısında duranı ezmek, ezemediğini içeri tıkmak, insanlığa dair hiçbir iz bırakmamak! Tecrit, taciz, tecavüz gibi en kirli araçları uygulamaktır. Yeter ki “devletin” bekası, iktidarın otoritesi sarsılmasın!
19-22 Aralık 2000 katliamı ve şanlı direnişi de bu anlayış çerçevesinde yapılmıştır. Kırlarda, kentlerde, okullarda, fabrikalarda, sokaklarda yükselen devrimci dalgayı dişe diş çözememiş ve devrimci öncüleri içeri “tıkayarak” sindirme, geriye çektirme politikasını devreye sokmuştur. “Öncüleri alırsam, halk korkar ve arkalarından yürümez ve dolayısıyla yalnızlaşarak yok olup giderler, içeridekileri ise ölüme muhtaç hale getiririm’, evet, faşist devletin politikası bu kadar netti. Lakin hesaba katmadığı, “devrimci irade teslim alınamaz” gerçekliği de tıpkı öncelleri gibi ardılları tarafından yüzüne vuruldu. İçerideki şanlı direniş bir yana, hapishaneler dışarıya öncülük ediyor, devrim yürüyüşünün en önünde yer alıyorlardı.
İçeride düşmana karşı silah olarak kullanabileceği tek varlığı olan bedenini türlü devrimci eylemlere araç yapmayı bildi devrimciler. İnsanın teknik üstünlük karşısında bilinçli, örgütlü dinamik rolünü de kuşanarak teslim alma saldırılarını püskürtmeyi bildiler. Yeri geldi açlık greviyle yeri geldi ölüm orucuyla bedenini ölüme yatırdı ama düşmanın karşısında diz çökmediler. Siyasi ve örgütsel farklılıklar bir yana, ortak paydaları merkeze alarak, siper yoldaşlığının tarihini yazdılar! Düşman bunun karşısında çaresizlik içerisindeydi. Dünyada kullanılan “F tipi” modelini Türkiye- Kuzey Kürdistan hapishanelerine uygulamayı kararlaştırdı. Tecridi kalıcılaştırmak, içerideki kolektif ruhu dağıtmak, devrimciliği teslim almak amacıydı. Fakat devrimci iradenin buna teslim olmayacağını bilerekten adına “Hayata dönüş operasyonu” dediği ve 8000 kolluk gücüyle eş zamanlı hamle başlattı. Siyasi tutsakların aktif direnişine karşılık katliama başvurdu ve 28 devrimciyi katletti ve yüzlercesini yaraladı.
Direniş durmadı, bayrak daha yükseklere çekilmeye devam etti. F tiplerine zorla nakledilen devrimci tutsaklar, kalıcı tecride boyun eğmeyeceklerini ölüm oruçlarıyla ilan ettiler. Ölümsüzleşen yoldaşların hesabını sormak, tecridi parçalamak amacıyla bedenlerini ölüme yatırdılar. Aylarca süren bu şanlı direnişle düşman bir kez daha stratejik olarak yenilgi yaşadı, bir kez daha ne yaparsa yapsın devrimci iradenin, siper yoldaşlığının karşısında duramayacağını anladı. Kızıl direnişin 122 kavga neferi, 122 devrimci teslimiyet, baskı ve katliama karşı düşmanın saldırılarını alt-üst etti.
Dün düşman hapishanelerde ne idiyse bugünde, aynıdır. Çünkü hapishaneler iktidar değil devlet politikasıdır. AKP-MHP faşist iktidarı da bu politikanın “sadık” yürütücüsüdür. Aksi de beklenemezdi. Düşman denilen yapı, ülkeyi ve dolayısıyla ezilen halkları açık faşizmle yönetiyorsa tıpkı kimyasal silah kullanımı gibi yaptıkları doğasındandır. Bugünde düşman yenileceğini bildiği için tıpkı öncelleri gibi devrimci öncülere, kendine muhalif kesimlere amansızca saldırmaktadır. Hapishaneleri siyasi tutsaklarla doldurmak için çetesinden katiline, tecavüzcüsünden uyuşturucu baronlarına kadar salıvererek hem dışarıda paramiliter yapılanmasını güçlendirmekte hem de boşaltarak siyasi tutsaklara yer açmaktadır. Faşist iktidar içeride ağır tecrit koşulları, işkence, çıplak arama, taciz, hak gaspları ve daha birçok yöntemle devrimcilere saldırılarını sistemleştirmiştir. Son bir yıllık süreçte onlarca devrimci hapishanede bu saldırılar sonucu şehit düşmüştür.
Nitekim, onlarca zindanda bulunan devrimci,siyasi tutsaklar saldırılara karşı direnişlerini yükseltmektedir. Saldırılara karşı direnişlerle cevap veren devrimci tutsaklar aynı zamanda devrim mücadelesine aktif olarak katılmaktadırlar. Birleşik devrim yürüyüşünün en önünde yer almaya, öncülük etmeye devam ediyorlar. Bu devrimci ısrarı, kararlılığı ve kavgayı dışarı taşırmak, günün görevleriyle birleştirmek devrimci sorumluluğun gereğidir.
Halkların Birleşik Devrim Hareketi olarak, 19-22 Aralık cengi şahsında ölümsüzleşen kavga neferlerini saygıyla ve minnetle anıyoruz. Aynı zamanda, bugünde düşman saldırıları karşısında kahramanca dövüşen bütün yoldaşlarımızı tüm devrimci coşkumuzla selamlıyoruz. Ve bir kez daha tecrit ve teslim alma saldırıları karşısında verdikleri mücadeleyi yükselteceğimizi haykırıyoruz.
Zindanları Yıkacak, Tutsakları Özgürleştireceğiz!
Yaşasın Birleşik Devrimimiz!