< < İşçilerin Öfkesi Sermayeyi Boğacak!

14 Ekim Perşembe günü Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu’na bağlı bulunan bir madende patlama meydana geldi. Patlamanın ardından ilk gelen bilgilerde hayatını kaybeden işçilerin sayısı 28’di ve onlarca işçi yer altında mahsur kalmıştı.

Saatler ilerledikçe mahsur kalan işçiler kurtarılmaya ama hayatını kaybeden işçilerin sayısı da artmaya devam etti. En son yapılan açıklamalara göre 41 işçi hayatını kaybetmiş,11 işçi yaralı olarak hastaneye kaldırılmış, mahsur kalan tüm işçiler de kurtarılmıştı. Patlamanın ardından kendi imkanlarıyla dışarı çıkmayı başaran işçilerin aktarımları facianın boyutunu ortaya koyuyordu. Patlamanın ardından birden her yerin toz, duman olduğunu ve madenin çöktüğünü belirten işçilerin yaşadığı facia göz göre göre gelen bir katliamdı.

Sayıştay’ın 2019 yılında denetim yaptığı madene dair, 2020 yılında yayınlanan bir raporda, madende ani gaz birikmesi ve grizu patlaması gibi tehlikelerin olabileceği belirtilmiş ve buna karşı önlem alınması gerektiği ortaya konmuştu. Yine 2022 Ekim ayının başında uzman denetçilerden oluşan bir ekip madende denetim yapmıştı.

Peki sonuç? Patronların kar hırsı, işçi sayısının azaltılması, uzayan çalışma saatleri ve alınmayan önlemler sonucunda gerçekleşen facia 41 işçinin hayatını kaybetmesine, 11 işçinin ağır yaralanmasına ve onlarcasının hayatının geri kalanında bir travmayla yaşamak zorunda kalmasına sebep oldu.

Maden katliamları yaşadığımız topraklarda yeni değil, Soma katliamında yüzlerce işçinin yaşamını yitirdiği, yine 2014 yılında Karaman Ermenek’te 18 madencinin hayatını kaybettiği katliamlar hala belleğimizde. Her maden kazasından sonra olduğu gibi sermaye sınıfı ve onun resmi temsilcilerine özgü o “timsah gözyaşlarını” gördük televizyonlarda, tıpkı Soma ve Ermenek'te olduğu gibi. Sonrasında da işçilere, emekçilere sabır telkin eden, bunun “fıtrat, kader, insanın alın yazısı” olduğu için sessizlikle kabul edilmesi gerektiğini belirten bir ikiyüzlülükle karşı karşıya kaldık.

Yerin yüzlerce metre derinliklerine inip hayatın birçok yerinde kullanılan ve sermayenin bundan ciddi karlar elde ettiği taş kömürünü çıkarmak için ömrünü veren işçilerin acısını patronlar nasıl paylaşabilir ki? Bir de pişkince televizyonlara çıkıp bunun bir kaza olduğunu söylemeleri ve katliamın sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışmaları işçilerin yaşamlarını umursamadıklarını göstermektedir. Üstelik madenci katliamı ile ilgili tweet atanlar hakkında soruşturmalar açıldı, bölgeye ulaşmaya çalışan sendika ve avukat heyetleri de engellendi.

Ama emek cehennemine dönmüş, işçilerin derin bir yoksulluk ve yoksunlukla her gün yaşamını sürdürmeye çalıştığı yaşadığımız topraklarda sadece madencilik sektöründe değil, her gün metal, inşaat, tersane ve daha pek çok sektörde onlarca işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Uzun çalışma saatleri, güvencesizlik, esnek ve ağır çalışma, sendika ve örgütlenme hakkının gasbı işçilere dayatılıyor. İşçilerin grevleri, eylemleri devletin ve sermayenin örgütlü şiddeti ile saldırıya uğruyor. Ama sermayenin tüm bu saldırılarına rağmen işçilerin eylemleri büyüyor. Bugün işçilerin yaşamlarını hiçe sayarak karlarına kar katan patronların korkusu büyüyor.

Amasra'daki madenci katliamı bir kez daha göstermiştir ki işçi sınıfının iş cinayetlerinden, ağır çalışmadan, yoksulluktan, işsizlik belasından kurtulmasının tek çözümü kendi iktidarını kurmasıdır. Evet, acımız büyük ama öfkemiz daha da büyük! Bu emek cehenneminden gerçek kurtuluş işçi sınıfının, emekçi halklarla birlikte kuracağı bir halk iktidarındadır. Bir kez daha haykırıyoruz, hepsi gitsin işçiler yönetsin!

 

Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği!

Bütün İktidar Emeğin Olacak!

 

Mücadele Birliği Platformu