< İşçi Sınıfının Bozulan Kavramları -6

İşçi Sınıfının Okulları

İşçi alanındaki çalışmalarda eğitim söz konusu olduğunda işçi arkadaşların karışık tepkiler verdiklerini görüyoruz. Bir yanları heyecanlı, bir yanları minnettar, bir yanları inançsız, bir yanları geçmiş deneyimlerden sıkılacaklarına ve anlamayacaklarına dair önyargılar... Sendikalar, kendi yarattığı bütün olanaklardan mahrum bırakılmış işçi sınıfının hiçbir şeyken aslında her şey olduğunu öğrendiği yerlerse önümüzdeki engelleri nasıl aşacağız?

Engeller, günlük yaşamdan başlayıp işçi sınıfının politik ve ideolojik önderliği ele aldığı yere kadar uzanıyor. Bu karmaşık ama bir o kadar basit olan yolda ilk bozulan kavramlardan olan sınıfın eğitimi, gelişime, ilerlemeye dair önyargılarla dolu. İşçilerin yönetilecek, basit şeyleri öğrenebilecek bir sınıf olduğu yönündeki yanılsatmalar, aşağılamalar yönetenlerin işine geliyor.

Bugün sendikaları ellerine geçirmiş ve maddi tekellerini oluşturmuş olanların sendikaları bir uzlaşma metnine, toplu iş sözleşmesine indirgemesi, sınıfın gelişimine yönelik saldırılardan biri, belki de en önemlisi. Seçili işçilerle sendikaların tesislerinde yapılan kişisel gelişim, öfke kontrolü vb konularla burjuva ideolojisinin pompalandığını, eğitim kampları görüntüsünde türlü eğlencelerle yozlaşmanın önünün açıldığını da biliyoruz. Bu “eğitimler”, tesis ve lüks otellerin aynı tekellerin çöplüğü olmasının meşrulaştırılması dışında bozma, çürütme alanları haline gelmiş durumda.

Sendikal eğitimlerden bahsederken, sadece sınıflarda anlatıcı-dinleyici ilişkisiyle oluşturulmuş sınıflardan bahsetmiyoruz. Biçimsel olarak geliştirilecek yöntemler, hayal gücümüzle sınırlı. Bolşeviklerin makine başındaki işçiye kapitalin fasiküllerini okuması da, başka bir işyerinin grevine, eyleme gidiş de, bir grev örgütleme, bir iş yeri sorununu birlikte çözme, TİS’e hazırlanma süreci de eğitime dahildir. Bir sanat alanını görmeye gitme, sanat, bilim atölyeleri oluşturma da örneğini verebileceğimiz çok yönlü tüm çalışmaların hepsi işçi sınıfının sınıfsal bilincini geliştiren yöntemler olarak kullanılabilir. Ancak her zaman işçilerin işyerlerinde çeşitli eğitimler için kazanılmış saatlerde buluşmalarını hedefimize almalıyız.

İçerik olaraksa hep tartışılan iki zıt uçla karşılaşırız. Birisi işçilere yukarıdan bakan ve onların bir şey anlamayacağından yola çıkarak eğitimi yararsız gören inançsız bir kesimdir. Bu kesime göre işçiye sadece en alt düzeyde sendikal haklar eğitimi verilir. Diğer kesimse işçi eğitimlerine en yukarıdan, siyasal bilinçten başlamanın gerektiğini düşünür. İşçinin derslerde anlamadığı kavramları zamanla çözeceğini varsayar. Her iki tutumun da eksilerini artılarını tahmin edebiliriz. İşçileri ekonomik alanda sıkıştırıp var olan durumunu değiştirmemek kadar, hayatında ilkokul seviyesini geçmesine olanak verilmemiş bir kesimin zaten gözünü korkutan eğitimleri ilk etapta akademik seviyeye yükseltmek de başka bir sorun.

O zaman işçilerin sınıf eğitimlerinde köşe taşlarını koymak zorundayız. Önce, işçi sınıfının ideolojik ve politik öncülüğünü ilkesel olarak kabul etmeliyiz. Eğitimler örgütlenme çalışmalarıyla birlikte yürümeli, örgütlenmeye ve pratik çalışmaya hizmet etmeli. Daha önce her genel kurul bir konferans demiştik, öyleyse her işçi bir konferansçı olarak yetişmeli. Ekonomik mücadele ile politik mücadele arasındaki bağ her eğitimde kurulmalı. Yerel ihtiyaçlarla evrensel bakış açısı arasında da her zaman bağ kurulmalı. Sınıf eğitimi alan işçinin bulunduğu seviyeden elinden tutmalı onu adım adım ilerletmeli.

Bu ilerleyişin işçinin o güne kadar edindiği deneyimler, yargılar ve önyargılarla birlikte, birbirleriyle mücadele ederek süren bir ilerleyiş olduğunu unutmamalıyız. İşçilerin sorularının, itirazlarının ve tartışmalarının önünü kesecek her türlü tutumdan kaçınmalıyız. Her tartışma onu, onları tanımamızın aynı şekilde onun, onların da bizleri, mücadeleyi tanımasının önünü açacak bir fırsattır. Bize sıradan gelen birçok konunun işçi arkadaşımız için önemli olabileceği, aynı şekilde bizim vermek istediğimiz önemli bilgilerin onun için henüz öneminin kavranmamış olabileceğini de düşünmeliyiz.

Görülüyor ki tüm bu öneriler yaşamın diyalektiğini koparmadan ilerleme hedefinden başka bir yola çıkmıyor. Tıpkı örgütlenme çalışmasında olduğu gibi farklı seviyelerdeki kişilerin farklı ihtiyaç ve önceliklerini belirlemek öncü işçilerin sürekli uğraş konusu olacaktır. Çalışmanın hemen tüm alanlarında, okuma yazma bilmeyenlerle üniversite mezunlarının iç içe ve iki tarafın ileri ve geri yanlarıyla birlikte karmaşık bir şekilde ama çok düzenli bir çalışma ortamında yaşadığını bilen öncü işçiler uygun yollar bulurlar.

Ancak eğitimin iki taraflı olduğunu da kendimizi verici konumunda görmemizin büyük bir yanılsama olacağını da hatırlayalım. Her örgütleme çalışmasının örgütleyeni de örgütlediğini sık sık söyleriz. Aynı şekilde her eğitim süreci, aynı zamanda eğitilme sürecidir de. Öncü işçilerin sınıf içinde çalışma yaptıkları için ve bu çalışmayı sürdürdükleri, geliştirdikleri sürece varlıklarının bir anlamı olur. Alan çalışması yürüten her öncü alanın sorunlarını, çözümlerini, hukuksal ve siyasal karşılığını bilmek, öğrenme halinde olmak zorundadır. Bunu da ancak yine alanın pratik öncülerinden öğrenebilir. Sınıfın içindeki pratik öncü ile siyasal öncülerin buluşması, birlikte çalışması sınıfın ilerlemesinin yegâne yoludur.

Bilelim ki işçi sınıfının iktidarını canı gönülden isteyenler dışındaki tüm kesimler, bu buluşmayı engellemek için korkuyla, canla başla çalışırlar. Bu onlar için beka meselesidir. Bu buluşmayı sağlamak da bizim mücadelemizin varlık meselesidir. Karşılıklı öğrenme süreci başladığında o akıntının denize ulaşacağını dost düşman açıkça görecektir.

Temade Çınar