Dinci faşist iktidarın Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kararlı, yiğit ve bir o kadar da onurlu mücadelelerinden duydukları korkuyu anlamak için şu sözlere bakmak yeter:
“Türkiye’nin böyle evlatları yoktur. Çocuk veya öğrenci dedikleri vandaldır, barbardır, gözlerini kan ve nefret bürümüştür”
Konuşan, Devlet Bahçeli. Devam ediyor, mafya çetelerinin hamisi konuşmaya;
“Sırtlarını ajanlara, zalimlere ve karanlık çevrelere dayamış olanlar evlat değil başı ezilmesi gereken zehirli yılanlardır...Bu işin şakası yoktur. Ağırlaşan meselenin hafife alınacak tarafı yoktur”
Hani mahalle kavgasında olsak, “vandal da barbar da, katil de sensin, gücün yeterse elini tutan mı var” demek vardı ama mahalle kavgasında değiliz ve bu yüzden konuşma özürlüsü bu faşisti hezeyanlarını ciddiye almanın anlamı yok.
Tüm bu sözlerde, yine de dikkate alınması gereken bir iki “laf” var. Nedir bunlar? “Ağırlaşan meselenin hafife alınacak tarafı yoktur. Bu işin şakası yoktur.”
Dinci faşist iktidarın içinde bulunduğu korku duygusunun kendini ele verdiği yer işte bu sözler. Bahçelinin atıp tutmaları mezarlıktan geçerken çalınan ıslıktır; başka bir şey değil. Korku, işin şakasının olmadığı düşüncesi, Bahçeli faşistine has değil elbette. RTE'den dinci faşist iktidarın ayak takımına kadar hepsi aynı korku içindeler.
Korkunun adı “Gezi”dir; 6-8 Ekim serhıldanıdır. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin basit bir rektör atamasına karşı başlattıkları direnişle yaktıkları ateşin bütün bozkırı tutuşturmasından, “Melih Bulu hadisesi”nin tıpkı “Gezi”de olduğu gibi, “mesele üç-beş ağaç meselesi değildir”e dönüşmesinden korkuyorlar.
Süreci, bağırıp çağırarak, tehdit ederek, korkutarak engellemeye çalışıyorlar. Bunun için dinci faşist iktidarın kadroları, en tepesindekinden en diptekine kadar hepsi, podyuma çıkan mankenler gibi, sırayla, bazen birer birer, bazen topluca sahne alıp açıklamalar yapıyorlar. Somut, güncel hedef, Boğaziçi Üniversitesi şahsında tüm öğrenci gençlik ve üniversiteler. Ama gerçekte gözdağı Türkiye ve Kürdistan'ın tüm emekçi sınıflarına, devrimci demokrat güçlerine, gençliğine verilmek isteniyor.
Şu koroya bakın. Önce, dinci faşist iktidarın SS'i İçişleri Bakanı olarak sahne aldı ve “Türkiye ayağa kalksa Rektörlük makamının işgaline izin vermeye”ceğini ilan etti. Onu, işe yaramaz parlamentonun başı, M.Şentop izledi. Arkasından en büyük mahareti her kılığa girmek olan Numan Kurtulmuş aldı.
Yersiz bir korku değil onlarınki. İki ülkenin en ufak bir kıvılcımla tutuşmaya hazır kuru bir bozkıra döndüğünü herkesten iyi biliyorlar. Konuşma özürlü faşist Bahçeli'nin “askıda ekmek”i bu farkındalığın sonucu. Ama çaresizler. “askıda ekmek”in aslında iki ülkede yoksulluğun resmen kabul ve tescili anlamına geldiğini fark edip hemen çark ettiler.
Bozkırın tutuşmasını önlemek, kapitalist sömürü düzenini ve faşist devleti ayakta tutabilmek için kendini hiç bir yasayla sınırlamayan dörtbaşı mamur bir faşist diktatörlük kurmak istiyorlar. Daha doğru bir ifadeyle, eldeki artık yeterli gelmiyor ve eldekini yani dinci faşizmi, kendini sınırlayan her türlü yasal engelden, kurumdan kurtarmak için ileri gitmek, hedeflerine doğru ilerlemek zorundalar. Duramazlar, gevşeyemezler.
Gençliği, dolayısıyla üniversiteleri baştan sona faşistleştirmek ihtiyacı duyuyorlar. “Melih Bulu hadisesi” budur. Melih Bulu, “melih bulu” değildir; Melih Bulu faşizmin ele geçiremediği üniversitelere sokulmaya çalışılan bir kamadır. Dinci faşizmin ısrarı bundandır. Geri adım atamaz. Geri adım atmanın emekçi sınıflar önüne diktiği faşizm bariyerinin kırılması, tüm barajın yıkılmasıyla sonuçlanacak bir deliğin açılması anlamına geldiğini hesaplıyorlar.
Bu hesap her gün sokakta, üniversite alanlarında kararlı, yiğit bir mücadeleyle bozuluyor. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin eylemin içinden doğan “baş eğmiyoruz”, “aşağı bakmıyoruz” sloganı şimdi her tarafta, emekçilerin, gençliğin dilinden yankılanıyor. Faşizmin saldırıları artık her yerde karşı saldırılar ve kararlı mücadeleyle karşılanıyor.
Vahşi bir saldırıyla onlarcası gözaltına alınan Birleşik Mücadele Güçleri, “Saldırılarınız bizi durduramayacaktır. Terör çetenizi yıkmaya geliyoruz. Buradan bir kez daha yineliyoruz! Tüm baskılarınıza karşı direnişi, birleşik mücadeleyi örgütleyecek ve ‘aşağıya bakmayanların’ öfkesi ile üzerinize yürüyeceğiz. Faşist ittifakınızın artık yarını yoktur!” sözleriyle meydan okuyorlar.
Birleşik Mücadele Güçleri, bu cesur, kararlı, mücadeleci ruh halini devrim ve iktidar perspektifiyle tamamlamalıdır. Meselenin can alıcı noktası budur ve dinci faşist iktidardan onun arkasındaki tekelci sermaye sınıfına kadar hepsinin asıl korkusu budur.
Korkuyorlar ve sallasan yıkılacaklar! Sorun, emekçi sınıflara yıkılacak olanın yerine ne konulacağını anlatmakta... Birleşik Mücadele Güçlerinin zaman geçirmeden yapması gereken budur.