Türkiye ile Avrupalı emperyalistler arasındaki ilişkiler bir kez daha geriliyormuş gibi bir hava esiyor. Estiriliyor demek daha doğru.

Doğu Akdeniz’deki gerilimden kaynaklanan ilişkilerdeki yüksek tansiyonu bir tarafa bırakacak olursak, yeni gerilim dinci bir faşistin Fransa’da Samuel Paty adındaki bir öğretmeni, hunharca, başını keserek öldürmesiyle başladı.

Macron, bu vahşete karşı sert bir açıklama yapmış, “Karikatürlerden ve çizimden vazgeçmeyeceğiz” demişti. Macron’un sözünü ettiği karikatür Hz. Muhammed karikatürleriydi. Cinayetin ardından Fransız polisi, dinci faşistlere ait pek çok adrese baskın yapmış, kimini tutuklamış, kimini sınır dışı edeceğini açıklamıştı. Kısacası Fransa, dinci faşistlere karşı savaş açmıştı.

Macron’un peş peşe gelen açıklamaları ardından RTE, Fransa ve Macron’a meydan okur bir havada “Bu Macron denilen zatın Müslümanlarla derdi nedir? Macron'un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var. (....) Öncelikle bir akli noktada kontrol”

Bozuk Türkçe ya da kahvehane üslubu bir yana, RTE, işi açık hakarete vardırmıştı. Fransa bu hakarete Ankara Büyükelçisini geri çağırarak ve “kararlı” açıklamalar yaparak yanıt verdi. Fransa-Türkiye arasında sözler ve hakaretler havada uçuşurken, RTE’nin nasırına basan bir hareket de Hollanda’dan geldi.

Hollandalı faşist bir partinin başkanı, RTE’yi “ şapkasında bomba olan bir terörist” gibi gösteren karikatür yayınladı. RTE, buna esip gürledi, “Milletvekili müsveddesi, haddini bil” dedi. Avrupalıların Naziliğini hatırlayıp hatırlattı. “Faşizm de Nazizm de bizim kitabımızda, değerlerimizde yok. Onlar sizsiniz.”

Hollanda’dan sırayı Almanya aldı bu sefer. Bir caminin yöneticileri Alman devletinin, korona yardım parasını başka hesaplara aktararak Alman devletini dolandırmışlardı. Kiliseye karşı otuz dokuz günahı anında affetmeye hazır Alman hükümeti, bu mali dolandırıcılığı affetmezdi. Cami bir gün sabaha karşı basıldı.

Basılan yer sanki Almanya’da bir cami değil de RTE’nin eviydi. Açtı ağzını yumdu gözünü:

Siz gerçek manada faşistsiniz, siz gerçek manada Nazi'nin adeta zincir halkalarısınız. İslam ve Müslüman düşmanlığı, kimi Avrupa ülkelerinde bizzat devlet başkanı seviyesinde desteklenen politika haline gelmiştir. Irkçılık ve İslam düşmanlığı, görevi, konumu, makamı ne olursa olsun insanın akli ve vicdani melekelerini yok eden bir psikozdur. Ülkemizle ilgili olur olmaz her konuda görüş bildiren Avrupa Parlamentosu üç maymunu oynayarak bu meseleyi geçiştiremez.”

Gören duyan, RTE şahsında Türkiye’nin Almanya, Fransa ve Hollanda’ya, hatta tüm Avrupa Birliği devletlerine savaş açtığını düşünür. Tersi de doğru. RTE’ye verilen yanıtlara bakılırsa, bu devletlerin hükümetleri yaptığın hakaretleri yanına kar bırakmayacağız der gibiler. Örneğin, Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas, “Erdoğan'ın Macron'a yönelik saldırılarının yeni bir dip noktaya işaret ettiği”ni belirttikten sonra, yine RTE’yi kastederek, “İslamcı terörle mücadelenin ırkçılık ve İslamofobi ile aynı kefeye konulmaması” gerektiğini, “bunu yapan herkesin sorumsuz” olduğunu ve “toplumu bölmek isteyenlerin amacına hizmet” ettiğini ifade etti. Maas, “Biz bunu kabul etmeyeceğiz” diye açıklama yaptı.

Gerçekler böyle mi? Görüntü her zaman gerçek içeriği yansıtsaydı bilim denen şeye gerek kalmazdı.

Tüm bu gürültüye rağmen, hatta, Doğu Akdeniz konusundan bu gürültüden fazlasına rağmen Merkel’in, Macron’un, diğer Avrupalı emperyalistlerin dinci faşist iktidarı koruduklarını, kendilerini savaşla tehdit eden dinci faşist iktidara yaptırım uygulamaya yanaşmadıklarını biliyoruz. Örneğin, SİHA’lar için motor, kamera gibi en önemli parçaları Türkiye’ye vermeye, her türlü silah ticaretine devam ettikleri, lafını çokça ettikleri halde en ufak bir “yaptırım” uygulamaya yanaşmadıklarını, “göçmen yardımı” adı altında milyarlarca Euro’yu dinci faşist iktidara akıtmaya devam ettiklerini biliyoruz.

Avrupalı emperyalistler, yapmak istedikleri zaman dinci faşist iktidarın soluğunu bir anda nasıl keseceklerini herkesten iyi biliyorlar. Tıpkı ABD’nin örneğin S-400’ler konusunda lafını çokça etmesine rağmen Türkiye’ye, dinci faşist iktidara doğru düzgün tek bir yaptırım uygulamaya yanaşmaması gibi.

Neden?

Çünkü bu emperyalist asalakların RTE’ye ve dinci faşist iktidarına, bir karşı-devrim gücü olarak Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimini kanlı biçimde bastırmak için ihtiyaçları var. Ortadoğu halklarını zapturapt altında tutacak güç olarak görüyorlar. Bir NATO gücü olarak Rusya’yı güneyden kuşatacak, her tarafa dinci faşist çete ihraç edecek odak olarak görüyorlar.

RTE’nin hakaret ve çıkışlarının müslümanları bu karşı-devrimci, anti-komünist odağın etrafında toplayabileceğini hesaplıyorlar ve bu, onlar için her şeyden önemlidir. Onun için bu dinci faşist iktidarın, en azından daha anti-komünisti, emperyalist sisteme daha sadığı bulunana kadar, korunması ve kollanması gerektiğini düşünüyorlar.

Süleyman Demirel’in sağ kolu, devlette ve hükümetlerde uzun yıllar görev yapmış birinin faşist bir gazeteciye söylediklerini burada aktarmak yerinde olacak:

BOP devam ediyor. Vazgeçmediler… Tamam, Batı, Tayyip Erdoğan’dan çok memnun değilmiş gibi gözüküyor olabilir. Ancak, henüz Tayyip Erdoğan’dan vaz geçmediler.

BOP dedikleri şey, Ortadoğu Devrimine karşı karşı-devrim merkezi yaratma çabasından başka bir şey değil. Bu yüzden The Guardian bile tüm bu tantanayı kayıkçı dövüşü demekten kendini alamıyor.