Lech Walesa diye bir Polonyalıyı tanıyan kaldı mı acaba? Yakın tarihin canlı tanıkları birer birer aramızdan göç ettikleri ve burjuva basın da uzun yıllardır adından tek sözcükle olsun bahsetmediğinden, sorumuza olumlu yanıt vereceklerin pek az olduklarından eminiz.
Bu anti-komünist cahil adam, 1980’li yılların başından başlayarak, emperyalist devletlerin desteği ile Polonya’da “Dayanışma” hareketi adında bir hareket başlatarak sosyalizmin yıkılmasında önemli bir rol oynamıştı.
Sonra ne oldu? Sözünü ettiğimiz yıllarda onu yere göğe sığdıramayan emperyalist devletler, Polonya sosyalizmi yıkıldıktan sonra, bu cahil adamı, kullanılmış bir kağıt mendil gibi, bir kenara fırlatıp attılar. Görevini bitirmişti, ona ihtiyaç kalmamıştı. Burjuvazi budur.
Ama Svetlana Tihanovskaya’yı tanıyan var mı diye sorsak “elbette” diyenlerinin sayısının çok kabarık olacağından eminiz. Çünkü dünya burjuvazisi için kullanım süresi henüz geçmiş değil. Emperyalist güçler, doğrudan ya da işbirlikçileri aracılığıyla; çoğu zaman hem kendileri doğrudan müdahale ederek hem de işbirlikçilerini devreye sokarak böyle çok kullanışlı figürler bulur ve kullanırlar.
Fakat giderek şuna tanık oluyoruz: Emperyalist güçler ve işbirlikçileri, cahil de olsa, “lider” özellikli figürler bulmakta artık zorlanıyorlar. Bu yüzden, elde ne varsa onunla yol almaya çalışıyorlar. Şimdi Litvanya’da, oyuncak bebek gibi dolaştırılan Tihanovskaya, kendi sözleriyle söyleyecek olursak, “yemek yapmaktan ve çocuk bakmaktan anlar”dı.
Emperyalistler, işte böyle birinden “Belarus muhalefet lideri” çıkarmaya çalıştılar. Anlaşılan yapacak bir şey yoktu, elde ne varsa onunla yol alınacaktı. Sonra ne oldu. Svetlana kızımız, ardına bakmadan kaçtı. Onu destekleyen bir avuç karşı-devrimciyi yüzüstü bırakıp rahat edebileceği Litvanya’ya kaçarken şu veciz cümleyi kurdu:
“Allah kimseyi, benim karşı karşıya kaldığım seçimle baş başa bırakmasın… hayatta en önemli şey – çocuklar.”
Dedik ya, emperyalistler çaresiz, karşı-devrimci girişimleri için lider özellikli kişi bulamadıklarından elde ne varsa ona sarılıyorlar. İşte size Venezuela’dan Guaido denen adam.
Son adam Rusya’dan Navalny denen avukat. Sözüm ona “muhalefet lideri” denen bu adamın en büyük meziyeti, habire düşüp bayılması ve her bayılmasından sonra, “beni zehirlediler” diye ortalığı velveleye vermesi.
Bir defasında yüzüne zehirli sprey sıkıldığı iddia edildi. İkincisinde, cezaevinde olduğu yerde bayılıp yere yığılınca “zehirlendim” diye feryat figan etti. Ama her defasında da “sahalara” turp gibi döndü.
Geçtiğimiz ay, aynı tiyatroyu üçüncü kez oynamaya kalktı. Ama bu sefer biraz da organize gibiydi işler. Sibirya’dan Moskova’ya uçakla dönerken pat diye bayılıyor “muhalefet lideri!” Arkadaşları ve ailesi yanında mıydılar bilemiyoruz, “zehirlendi” diye feryadı bastılar. Hemen götürüldüğü hastanenin bölge sağlık müdürü “kan şekeri düşmesi sonucu” demiş bayılma hikayesine ama arkadaşları ve ailesi, bu hepsi de doktor(!) tayfa, “hayır olamaz” diye koro halinde itiraz etmişler.
“Büyük adam” zehirlenmişti başka türlüsü kabul edilemezdi, yoksa tiyatro oyunu daha başlamadan biterdi. Emperyalistlerin tepki gösterebilmesi için az da olsa zamana ihtiyaç vardı. Nitekim onlar da ellerini çabuk tuttular ve karşı-devrimci tüm girişimlerin her zaman baş destekçisi olan Almanya’nın Merkel’i devreye girdi. Evladını isteyen bir ana şefkati ve merhametiyle “onu bize gönderin” diye Rusya’ya ültimatomu verdi.
Rusya, bu tür tiyatro oyunlarına şerbetli olmanın rahatlığıyla, çevrilecek dolapları, muhtemelen bile bile, “alın sizin olsun” deyip onu almaya gelen Alman uçağına bindirip gönderdi “büyük adamı.”
Alman doktorların bu tiyatrodaki rolleri çok kısa idi. “Zehirlenmiş” deyip sahneden çekileceklerdi. Söyleneni yaptılar. Zehirlenmiş dediler, komada dediler, ama en sonunda “hayati tehlikesi yok” diye açıklamak zorunda kaldılar. Demek ki, zehir, kahramanımız ölmesin ama dünya gündemini meşgul etsin diye verilmişti.
Peki nasıl zehirlenmişti “büyük muhalefet lideri”miz? İşte ne Almanlar, ne “arkadaşları” ne de ailesi buna karar verebildi. Çayına zehir katıldı diyen de var, okurlar hoş görsün, donuna zehir bulaştırdılar diyen de var. İç çamaşırına sahip çıkamayan adamdan nasıl “büyük muhalefet lideri” oluyorsa artık!
Ya şu Ruslar çok acemiydi -oysa Putin hakkındaki rivayetler tam tersi yönde- ya da “büyük muhalefet lideri”miz yedi canlıydı! Zehirle zehirle bir türlü ölmüyor!
Bu oyunun birinci perdesinin son sahnesinde NATO Genel Sekreterinden Fransa’nın Macron’una, İngiltere’sinden Polonya’sına kadar Avrupa gericiliğinin tüm aktörleri boy gösterdi. Yapılan açıklamaları aktarmaya gerek yok, hepsi birbirinin aynı ne de olsa. Peki neden?
Püf noktası burası ve bu püf noktayı, “Almanya’nın çıkarlarını korumak” adına Alman faşist partilerinden birinin milletvekili açıkladı. Haber şöyle:
“Parlamentoda yapılan görüşmeler sırasında Hristiyan Demokrat Birliği'nden vekillerin Kuzey Akım-2 projesini sonlandırmaya hazır olduklarını söylediklerini olumsuz görüşlerin ortaya koyulduğunu aktaran Herdt, ‘Rusya'nın cezalandırılması, ona sabır göstermeyeceğimize dair bir mesaj verilmesi gerektiğini söylüyorlar. Hristiyan Demokrat Birliği, patronları ABD'nin senaryosunu çok güzel uyguluyor’ dedi.”
Haber şöyle devam ediyor:
“Alman siyasetçi, Hristiyan Demokrat Birliği'nin Almanya'nın çıkarlarına zarar veren bir karar alınması için bastırdığını kaydeden Herdt, ‘Parlametodaki bu tartışmalar egemenlikten ne kadar uzak olduğunuzu gösteriyor.’ diye vurguladı.”
Senaryo ve yazarı bu kadar açık. Almanya’nın Merkel’i kısa süre önce ABD’nin baskılarına meydan okuyarak Kuzey Akım-2’yi ne olursa olsun tamamlayacağız diye bir açıklama yapmıştı. Belli ki bu tükürüğünü yalamak zorunda kalmış. Ancak bunun için bir bahane gerekli. Zavallı Navalny, bu bahanenin figüranı olarak seçildi.
Ancak bu musibet bize çok önemli bir olguyu bir daha hatırlatmış oluyor. Sermayenin uluslararası karakteri öyle bir hal almış ki, ne Almanya bir bütündür artık, ne ABD ne de öteki emperyalistler. Almanların içinde Amerikalılar; Amerikalıların içinde Almanlar var ve zincir öylece uzayıp gidiyor.
Alman Hristiyan Demokrat Birliği Partisi’nin -ki bu Merkel’in Partisi oluyor- patronu ABD imiş. Bunu Herr Herdt’ten öğreniyoruz ve ondan daha iyi bilecek değiliz ya!.. Ama bu Alman partisinin de bir bütün olmadığını Merkel’in çark etmek zorunda kalmasından anlıyoruz.
Çark edebilmesi için Merkel’in eline gereken malzeme verildi. Merkel artık bu sakızı Rusya politikasını değiştirene ya da partisindeki farklı ABD’cilere karşı üstünlük sağlayana kadar çiğneyecek.
Navalny zavallısına gelince, ülkesine döner mi dönmez mi bilemeyiz ama artık iyileşebilir!