< KRİZDEN ÇIKIŞ YOLU

Tekirdağ’da bir genç, 34 yaşında, anne ve ablasıyla birlikte yaşadığı evde kendini tavana asarak yaşamına son veriyor. “İşsizlikten bunaldım” diye not bırakıyor arkasında.

Bir başka örnek: Aydın’da 25 yaşındaki genç öğretmen, atanamadığı ve işsizlikten bunaldığı için yaşamına son veriyor.

Yine bir öğretmen ve yine atanamadığı, işsizler ordusuna katıldığı için, arkasında “Uzun zamandır mutsuzum. Mutlu nasıl olunur onu bile bilmiyorum aslında. Hayatımın geri kalanını devam ettirmek için umudumu, ışığımı kaybettim.” notunu bırakarak yaşamına son veriyor.

Sayısız örnek vermek mümkün, ama buna gerek yok.

İşsizlik, emek-gücünden başka satacak bir şeyi olmayanlar için yaşamdan kovulmadır. İşsizlik, açlığa açılan bir kapıdır. Açlık ise, başka tüm sorunları arka plana atarak kendini öne çıkartan bir felakettir.

İşsizlik ve onunla kol kola giden açlar ordusundaki artış, burjuva düzenin krizinin en açık göstergelerinden biridir. Sadece bu da değil. Suç ve suçlu sayısındaki korkunç artış da burjuva egemenliğin, kapitalist üretim biçiminin derin bir kriz içinde olduğunun önemli ve tartışma götürmeyen bir göstergesidir. Çünkü, irili ufaklı, bireysel ve toplumsal olayların son nedeni kapitalist düzenin kendisidir. Olaylardaki hızlı artış, maddi çöküş, manevi bozulma, çürüme, şiddet olaylarındaki artış düzenin kriz halinin şaşmaz göstergesidir.

Türkiye tekelci kapitalist düzenin, ekonomik ve politik bir kriz içinde olduğu artık tartışma götürmeyen, genel kabul gören bir olgudur. Bu nedenle, ekonomik-politik krizin varlığını kanıtlama üzerine söylenecek sözler anlamını yitirmiştir.

Bundan böyle önemli olan, ekonomik-politik krizden çıkış yolu üzerine söylenecek olandır. Önce şu gerçeğin altını çizelim: Kapitalizmde “çıkışsız” bir durum yoktur. Her sınıf krizden, kendi çıkarlarına uygun çıkış yoluna/önerilerine sahiptir. İşin bu noktasında, her bir sınıfı temsil eden politik güçler, partiler, örgütler ya da kişiler temsil ettikleri sınıfın çıkarlarına uygun çözüm önerileriyle ortaya çıkıyorlar.

Tekelci sermaye sınıfı ve onun politik güçleri olarak, politik iktidar, partiler, değişik örgütler krizin çeşitli ekonomik, mali önlemlerle çözülebileceğini öne sürerler. Onlara göre sorun kapitalist üretimin kendisinden değil, ama mali, ekonomik politikalardan, uluslararası ticaret vb başka gelişmelerden ortaya çıkıyor ve kriz aslında geçici bir yol kazasından başka bir şey değil. Bu bakış açısı bu gün dinci faşist iktidarın kriz karşısındaki çırpınışlarında ifadesini buluyor.

İşçi sınıfıyla büyük burjuva sınıf arasında bir sarkaç gibi salınıp duran, bir oraya bir buraya gidip gelen küçük burjuva sınıf ve katmanlar ise, sorunu büyük burjuvaların aç gözlülüğünde, doymak bilmez sömürü iştahlarında görürler. Bu sınıf ve katmanlara göre, büyük burjuvaların, tekellerin iştahlarına, aşırı sömürülerine gem vurulursa, yani devlet onlara karşı bir takım mali, ekonomik vb tedbirler alırsa işsizlik, yoksulluk, açlık gibi temel sorunlar da çözülür. Bu sınıfın bakış açısını onun politik güçleri “krizin faturasını biz ödemeyeceğiz” sloganıyla ifade ediyorlar.

Bu politik güçlerin krizden çıkış ve emekçi sınıfların yaşamsal sorunlarına çözüm önerileri, kapitalizmin reformlarla iyileştirilmesini, düzenin yırtığının söküğünün dikilmesini, koşulların biraz daha katlanılabilir hale getirilmesini içeriyor.

Egemen sınıf olarak tekelci sermaye ve onun politik güçleri öneri ve pratikleriyle günü kurtarmaya çalışıyorlar. Küçük burjuvazi ve onun politik temsilcileri, kapitalizmin, bir daha asla geri gelmeyecek o eski ”refah” günlerine dönüşü düşlüyor. Bu halleriyle küçük burjuva güçler, sosyalizmden etkilenmiş olmalarına rağmen gerçekte gerici konumdadırlar.

Bu iki kesimin krizden çıkış için önerdikleri yol ve yöntemler krizden gerçek, kalıcı bir çıkışı içermiyor. Çünkü, işsizliği, açlığı, sefaleti, yoksulluğu, akli yozlaşmayı, yorgunluğu, bezginliği, köleliği, cehaleti, zalimliği sürekli ve durmadan üreten şey kapitalist üretimin kendisidir. Sermaye, “birikimine tekabül eden bir sefalet birikimi”ni sürekli gerçekleştirir ve emekçinin durumu, “sermaye birikimi oranında, aldığı ücret ister yüksek, ister düşük olsun, daha da beter olacaktır”

İşsizlik, emekçiyi, geçim için emek-gücünden başka satacak bir şeyi olmayan kişiyi intihara sürükleyen, bunalım uçurumlarına iten, kişide yaşamdan kovulmuş hissi uyandıran bir felakettir. Diğer tüm sorunları arka plana iterek kendini öne çıkaran bir felaket olan açlığa açılan ilk kapıdır işsizlik.

Kapitalizm, açlık, sefalet, yoksulluk gibi tüm temel sorunlar gibi işsizliği de ortadan kaldırmaz; kaldıramaz. Aksine, sermaye biriktikçe ve büyüdükçe, bu birikimin hızı ve büyüklüğü oranında işsizliğin artması, kapitalist birikimin mutlak yasasıdır. “Emeğe olan talep, toplam toplumsal sermayenin büyüklüğü nispetinde ve büyüklüğünün artması ölçüsünde artan bir hızla düşer” ve kapitalist üretim koşullarında “büyük sanayiin bütün hareket şekli, emekçi nüfusun bir kısmını, sürekli olarak, işsiz ya da yarı-işsiz insanlar haline getirmeye dayanıyor.”

Öyleyse, işsizliği tamamen ortadan kaldırılmak için geriye bir tek yol kalıyor: Kapitalizmin kendisini ortadan kaldırmak. Üretim araçlarının mülkiyetini kapitalistlerden alıp toplumun mülkü haline getirmek. Devrimci proletaryanın krizden çıkış programı da budur.

Kriz ve onun sonuçlarından biri olan işsizlikteki korkunç artış toplumun bireylerini intihara sürükleyecek boyutlara gelmişse çözümün koşulları da oluşmuş ve olgunlaşmış demektir.

Çözüm, sermaye sınıfının egemenliğine son verecek bir toplumsal devrimdir. Sınıf bilinçli devrimci öncü kadın ve erkek işçiler krizden bu devrimci çıkış yolu için yararlanmayı bilmeliler.