Kapitalist dünya altüst oluyor. Savaş gerilimleri ve sıcak çatışmalar dört bir yanda. Önlenemez çöküş süreci derinleşiyor. Boşlukta gerçekleşmiyor bu çöküş. Sert bir sınıflar savaşımı koşullarında gerçekleşiyor.
Bunalım ve çöküş, “soyut” değil, elle tutulur bir nesnellik. Uluslararası proletarya ve geniş emekçi kesimlerin mücadelesi, hem bu şartlardan doğuyor, hem de bu şartları “yaratıyor”, değiştiriyor.
Dünyayı sadece yorumlamaya çalışan edilgen bakışla kriz ve bunalımın, bu aynı sürecin diğer kutbu olarak işçi ve emekçi milyonların mücadelesinin kavranabilmesi mümkün değil. Bilmek ve anlamak, yorumlamak, ancak pratik bir süreç olarak mümkün. Pratiğin, devrimci pratiğin dışında bir anlama/kavrama süreci çarpıktır, gericidir.
Kriz, bunalım, doğanın ve toplumun yıkımı, hatta imhası... genel kabul gören tespitlerdir. Eski dünya, kapitalist uygarlık, tüm yerküreyi uçurumun kıyısına getirme pahasına ayakta kalma derdinde. Ama süreç tek yönlü değil. Emekçi halklar ve uluslararası proletarya da bu yıkım ve imha eğilimine karşı ayaklanma halinde. Eski ile yeninin kıyasıya bir mücadelesi var orta yerde. Özellikle son çeyrek asırdır bu sert kapışmanın çeşitli uğraklarına tanık oluyoruz.
Sorunu bu bütünlüğü içinde ele almayan, tekil parçalara yoğunlaşan, bu haliyle “bu somut sorunlara” çözüm üretmeye çalışan çokça siyasal eğilim ve hareket var her yerde. Niyetleri ne olursa olsun, yolları, dönüp dolaşıp düzen güçleriyle kesişiyor, onlara yakın duruyorlar. Burjuva dünyadan düşünsel ve pratik kopuşu gerçekleştirmiyorlar. Hiç kuşku yok ki bu, sınıfsal konumlanış meselesidir.
Tüm dünyada kapitalist sistem, onun bir parçası olarak Türkiye kapitalist düzeni ve siyasal biçim olarak dinci faşizm, önlenemez bir çöküş içindeyken, işçi sınıfı hareketinin yapacağı tek şey, tüm bu çöküş dinamiklerinden kendi iktidarını bir devrimle kurmak için yararlanmaktır. Bütün gücüyle burjuva düzeni ve burjuva iktidarları yıkmanın yollarını bulmaya çalışmaktır. Proletarya ancak devrimci ise bir güçtür, aksi halde bir hiç olmaya mahkumdur. Proletaryanın siyasal hareketi ve sınıf partisi, sadece ve sadece devrimci pratik ile kendini dönüştürücü güç haline getirebilir.
Güncel siyaset diline çevirecek olursak... Burjuva siyasi arena tam bir keşmekeş halini almış durumda. Dinci faşist iktidar sürekli güçten düşüyor. Sermayenin kurmak için didinip durduğu acımasız topyekun faşist diktatörlük, bir türlü ayakları üzerine dikilemiyor. Ekonomik kriz derinleşiyor. Korkunç bir yoksullaşma ve yıkım milyonlarca emekçiyi pençesine alıyor. Kopkoyu bir faşist baskı ve saldırganlık, işçi ve emekçileri, Kürt halkını, kadınları, gençleri, tek sözle yeni toplumun tüm direngen güçlerini bastırmaya çalışıyor. Kriz ve emekçi yığınların sert mücadelesi, burjuva siyasi dünyayı ve bir bütün olarak sistemi derin bir bunalıma sürüklüyor.
Baskı ve saldırının sonuç alamadığı bu koşullarda burjuvazi, “siyaseti sandığa kilitleme” yoluyla emekçi yığınlarda yeni bir beklenti yaratma çabalarına hız veriyor. Emek cephesinde yapılması gereken şey, kapitalist düzeni ve burjuva iktidarı yıkacak, emeğin iktidarını kuracak bir devrim cephesinin, devrimci odağın yaratılması iken, sosyal reformist ve uzlaşmacı partiler emekçi sınıfları sermayenin manevraları ile oyalıyorlar. Sosyal reformist ve uzlaşmacı partiler emekçi sınıfların tüm dikkat ve enerjilerini ağırlıklı olarak düzen içi çözümlere çekmeye çalışıyorlar. Çok genel hatlarıyla durum bu.
Bu şartlarda gerçek anlamda sonuç almak için, devrimci proletaryanın bağımsız sınıf çizgisinin güçlendirilmesi gerek. Yalnızca devrimci proletarya, girişeceği devrimci pratik ile burjuva egemenliği altüst edebilir. Devrimci proletarya ve onun sınıf partisi, özellikle bu dönemde, bağımsız devrimci çıkışlarla siyasal arenaya yön vermelidir.
Emekçi yığınların, Kürt halkının, gençlerin, kadınların, cümle ezilenlerin çıkarı bu burjuva düzenin ve onun siyasal kurumlarının şu ya da bu biçimde reforme edilmesinde değil, onların tümden havaya uçurulmasındadır. Kavga bayraklarına her şeyden önce “emeğin iktidarı/halk iktidarı” yazılmalı. Şu ya da bu burjuva hükümet yahut “yetkisi artırılmış/güçlendirilmiş bir parlamento” için değil, emeğin iktidarının başa konulduğu bir devrim programı için emekçi kesimler kavgaya çağrılmalı. Ve her yerde böyle bir siyasal kampanya ile bağımsız eylemler örgütlenmeli, bağımsız devrimci çıkışlar gerçekleştirilmeli.
Unutulmasın. Devrimci proletarya ve onun devrimci sınıf partisi, böylesine yoğun devrimci dönemlerde siyasal olarak kendi bağımsız çizgisini net bir şekilde ortaya koymazsa, sıradanlaşır. Proletaryanın bağımsız sınıf çıkarının birinci koşulu, burjuva egemenliğin bir devrimle yıkılarak emeğin iktidarının kurulmasıdır. Bu temel amaçtan söz etmeden “sınıf”tan, “sınıf çıkarları”ndan söz edenler emekçi sınıfları aldatmaya çalışanlardır.
Devrimci durum koşullarından geçiyoruz. Bu koşullarda proletaryanın bağımsız sınıf çıkarları, devrimci bir çıkışla öne çıkarılabilir. Böylesi tarihsel bir görev en başta Leninistlerin omuzlarında duruyor. Bu nedenle Leninistler, sağlarına-sollarına bakmadan, kendi güçlerine dayanarak bu devrimci çıkışı gerçekleştirmeliler.
Şimdi her zamankinden daha büyük bir enerjiyle harekete geçme zamanı.