Uluslararası proleter hareketin kapitalizme ve burjuva egemenliğe karşı verdiği mücadele ideolojik çatışmaları da kapsar. Bu çatışmalar hem devrim güçlerinin kendi içinde sürer hem de proletaryayla burjuvazi arasında. Marx ve Engels önderliğinde kurulan Komünist partisinin kararlılığı, kitleleri etkileme gücü ve örgütsel-politik gelişimi hem bütün olarak partinin hem de tek tek bütün parti üyelerinin ve militanlarının mücadelelerde dayandığı ideolojik temele bağlıdır. Bu ideolojik temel bilimsel olmalı, bilime dayanmalıdır. Proletaryanın bilimsel dünya görüşünün esası diyalektik ve tarihsel materyalizmdir denebilir. Zira insanlaşma süreci, insanın evrimi diyalektik ve tarihsel materyalizm sayesinde anlaşılıp açıklanabildiği gibi, proletaryanın ve onun devrimci komünist partisinin tarihsel görevi olan sınıfların ortadan kaldırılması da yine ancak diyalektik ve tarihsel materyalizm sayesinde anlaşılıp kavranır.
Proletaryanın sonal hedefi özel mülkiyete son verip sınıfları ortadan kaldırarak komünist toplumu kurmaktır. Bu hedefe doğru ilerlerken önce politik iktidarı ele geçirmesi gerekir. Sermayenin ekonomik ve politik bütün egemenliğine son verme hedefiyle mücadele eden proletarya, bu hedefine ulaşıncaya kadar mücadeleyi tekrar tekrar başa sarmak, yeniden başlamak zorunda kalabilir. SSCB deneyimi bunun en açık kanıtıdır. Devrimde zaferi elde etmeye, oradan da komünizme giden dümdüz bir yol yoktur. İnsanlık tarihi hiç bir zaman tekdüze bir evrim izlememiştir, bundan sonra da izlemeyecektir. Bu evrim inişli çıkışlı, kesintili, patlamalı, sıçramalarla dolu bir seyir izler. Ancak bu süreçte proletarya yeniden yeniden başlamak zorunda kalsa da mücadelenin sonunda kesin olarak kazanacak ve komünizme varacaktır.
Bu mücadelede proletarya, tekelci sermayenin egemenliğine, faşizme, militarizme ve obskürantizme (cehaletin teşvik edilip geliştirilmesi) karşı mücadele verirken, toplumdaki ezilen, sömürülen diğer kesimleri de saflarına kazanmak için bilinçli bir politika izler. Laiklik, demokrasi, ezilen ulus ve ulusal toplulukların özgürlük talepleri vb talepler toplumdaki diğer ezilen sömürülen kesimlerin talepleri olduğu kadar, hatta daha da çok proletaryanın talepleridir. Sosyalizme ancak demokrasi yoluyla varılır. İnsanın tarihsel gelişimi sürecinde yarattığı iyi, güzel ve insani olan her şey gerçek anlamıyla işçi sınıfının kurtuluş bilimi olan bilimsel sosyalizmin teorisinde varlığını sürdürür. İşçi sınıfı diğer ezilen sınıf ve toplulukları olduğu kadar toplumdaki ilerici küçük burjuva aydınları da kazanmak için bunu açıkça göstermelidir.
İşçi sınıfının, ezilen ve sömürülen emekçi yığınların sermayenin egemenliğine karşı mücadelesi nesnel koşullara bağlı olarak değişik biçimler alır. Proletarya hiçbir zaman herhangi bir mücadele biçimini peşin olarak reddetmez. Yine bir seçim dönemine girdiğimiz için burada bir kaç şeye dikkat çekmek istiyoruz. Yukarıdaki cümleden hareketle, devrimci komünist parti anarşistçe bir yaklaşımla, parlamenter mücadele dahil, legal olanakları reddetmez; ama illegal örgütlenmeyi ve illegal mücadeleyi de reddetmez. Zira devrimci komünist parti zora dayalı devrim olmadan sermayenin egemenliğinin yıkılmayacağını iyi bilir. Devrimci komünist partinin sosyalizm davasına yeni yeni kesimleri kazanmak, işçi sınıfı ve emekçi kesimler içinde etkinliğini artırabilmek için her iki yöntemi de ustalıkla kullanması, yerine ve koşullara göre bazen birini bazen diğerini ön plana çıkarması gerekir. Çünkü bir toplumsal devrimin gerçekleşmesi ve toplumsal dönüşümün tamamlanması için proletarya ve halkların doğrudan işin içinde olması bir gerekliliktir. Bir toplumsal devrim için yola çıkanlar da meselenin ne olduğunu, neyi yapmak istediklerini, bunu yaparken karşılaşacakları riskleri ve tehlikeleri de iyi bilmeli, ona göre hazırlıklı olmalılar.
Bugün parlamentarizme saplanıp kalan, toplumsal barış ve uzlaşmadan öte bir ufka sahip olmayan küçük burjuva kesimler kadar, hukuk, adalet, haklar ve özgürlükler mücadelesi verdiğini söyleyenler, hukukun da, kurulların da bizzat yasaları yapanlar tarafından çiğnendiğini ya görmezden geliyorlar ya da bilerek ve isteyerek proletarya ve halkları aldatıyorlar. Bir HDP deneyimi bile tek başına bunu kanıtlamaya yeter. Ulusal hareketle küçük burjuva sol-sosyalist kesimlerin bir ittifakından oluşan bu partinin üst üste elde ettiği seçim başarıları, burjuva toplumun tolore edebileceği, izin verdiği sınırların ötesine geçme değil, geçme eğilimi gösterdiğinde tekelci sermaye, işbaşındaki hükümeti yasa ve kuralları bir yana iterek bu partinin belediye başkanlarını, parlamenterlerini tutuklayıp zindanlara kapatmakta tereddüt etmediler. Muhalefet partileri denen diğer tekelci partiler de buna destek verdiler.
Tekelci sermayenin proletarya ve halklara karşı saldırıları yoğunlaştırdığı bir yerde proletarya ve halkların yapması gereken burjuvaziyi kendi yasalarına uymaya çağırmak, buna zorlamak değil; sermayenin egemenliğini yıkmak için daha cüretkar eylemlerle devrimci kitle mücadelesini yükseltmek olmalıdır. Sermaye kendi yasalarını ve kurallarını bile çiğneyerek saldırılarını yoğunlaştırıyorsa duruma egemen değildir, egemenliği elden kaçırmıştır, yeniden ele geçirmek için böyle davranıyordur. Burada sermayeyi devirmek isteyen proletarya ve halkların da saldırılarını yoğunlaştırmaları gerekir. Zira emekçilerin, sömürülenlerin cüretkâr davranarak devrimci hedefler için devrimci kitle mücadelesini yeni yeni atılımlarla yükseltmediği, savunmada kaldığı yerlerde ayaklanma yenilgiye uğramıştır. Devrim kitlelerin eseri olacaktır, ama pasif ve edilgen kitlelerin değil, cesur ve saldırgan kitlelerin.
Devrimci kitleler bir kere eyleme geçtiklerinde, eylemin coşkusu eylemcileri de, geride kalan kitleleri de sarar. Bu coşku eylemin başarısında ve daha ileri gitmesinde önemli bir etkendir. Ancak gerek eylem öncesinde eyleme hazırlanırken gerek sonradan eylem değerlendirilirken nesnel ve soğukkanlı olmak gerekir. Eylemin coşkusuna kapılıp dışımızdaki koşullar göz ardı edilirse eyleme zarar verir, belki de yenilgisini hazırlar. Coşkunun dış koşulları, nesnel durumu değiştirmediği, değiştiremeyeceği açık. Ama kitlelerin coşku dolu eylemleri olmadan da bir toplumsal devrimin zaferi olmaz. Koşullar uygun olduğunda cüretle, cesaretle ileri atılanlar kazanır.
Özgür Güven