Burjuva siyasetin gurusu “merhum” Çoban Sülü’nün “seçim sokakları temizler” sözünün hiç olmadığı kadar geçerli olduğu bir seçim gerçekleşti dün (14 Mayıs) itibariyle.
Abartmıyoruz. Çok uzun süredir toplumun emekçi kesimlerinde biriken öfke, her an patlamak için bir “genel bahane” arayan toplumsal öfke, sosyal reformistlerin büyük desteği eşliğinde sermaye sınıfının düzenlediği seçimler eliyle baskılandı, ötelendi.
“Tarihi seçim”, “bu sefer başka”, “ilk turda bitiriyoruz”, “bir oy bize, bir oy Erdoğan gitsin diye”, “toplumun nefes alması için”... bir dizi gerekçe ile allanıp pullanan, ama özünde RTE karşısında burjuva muhalefetin desteklenmesi olan, doğrudan düzeni güçlendiren bir pozisyon aldı cümle sosyal reformistler ve uzlaşmacılar. Böylece geniş kesimleri geçici bir soluklanma molası ölçeğinde burjuva düzene yedeklemiş oldular.
Burjuva faşist düzenin ağır baskısı altında bunalan, açlığın pençesinde kıvranan, depremle birlikte öfkesi katlanan çok geniş kesimler; işçi ve emekçiler, kadınlar, gençler, Kürt halkı... hepsi, değişim arzusu ve isteğiyle hareket etti. Bizzat kendi içlerinden, uzlaşmacılardan ve sosyal reformistlerden yükselen “tarihi seçim” söylemleri, burjuva propagandanın yoğun etkisiyle birleşince, değişimin seçimle olabileceği yanılsaması yarattı ve emekçi kesimleri sandığa yöneltti. Neredeyse “rekor katılım” oldu.
Burjuva muhalefet etrafında yaratılan “umut”, seçim sonuçlarından da açıkça anlaşılacağı gibi, tam da devrimin toplumsal ordusu saflarında belirli bir etkinliğe ulaşmış durumda. Öyle ki, burjuva muhalefetin adayına bizzat o gerici-faşist burjuva muhalefetin bileşenleri (“Altılı Masa” denen toplamın bileşenleri) “Emek ve Özgürlük İttifakı” ve “Sosyalist Güç Birliği” kadar destek ve oy vermedi! Bu sosyal reformistler ve uzlaşmacılar “eserleriyle gurur duyabilir” ve burjuvazinin bir kanadının kuyruğuna takılma “onurunu” bir madalya olarak göğüslerinde taşıyabilirler!
İYİP başta olmak üzere bu gerici-faşist burjuva ittifakının bileşenleri, tartışmasız bir şekilde RTE’ye çalıştılar. Bu yüzdendir ki Kılıçdaroğlu’na en yüksek oylar bu gerici-faşist ittifakın güçlü olduğu yerlerde değil, sosyal reformistler ve uzlaşmacıların yoğun çabalarıyla, Kürdistan’da HDP'nin en güçlü olduğu yerlerde çıktı.
Burjuvazi açısından oynanan oyun çok net. Bu “tarihsel seçim” rüzgarıyla köklü bir değişim isteyen emekçi yığınları burjuva muhalefetin kuyruğuna takmayı başardı burjuvazi. Kuşkusuz sosyal reformistlerin ve uzlaşmacıların yoğun destek ve çabasıyla. Ama hepsi bu değil. Daha baştan seçimin ikinci tura kalması üzerinden yapıldı planlar. Bu ilk tur, toplumsal basıncı hafifletmenin bir aracıydı. İlk turda hangi taraf yüzde 50’yi geçerse geçsin kaos ve kapışma kaçınılmaz hale gelmişti. Bu yüzden bu basıncın alınması, genel olarak “tarafların” ikinci turda “RTE’nin zaferi”ne hazırlanması gerekiyordu. Bunu da tereyağından kıl çeker gibi başardılar. Daha seçim sonuçlarının yayımlanmaya başladığı ilk andan itibaren, bizzat bu meşhur “muhalif TV kanalları” üzerinden “seçim ikinci tura kalıyor” propagandası tam gaz yapılmaya başladı. Sözde Anadolu Ajansı’nın ve RTE basınının manipülasyonlarını boşa düşürüyor göründüler. Ama aslında yaptıkları şey, o güne kadar “tarihi seçim” ve “ilk turda bitiyor” propagandası ile sandığa yönelttikleri değişim umutlarını, en azından erozyona uğratmak, öfkenin patlamasının önünü almak idi. Bir başka ifadeyle, “adam kazandı”nın 2023 versiyonu “seçim ikinci tura kaldı” oldu.
Tabii bu hamlenin karşı ucu, RTE’nin ilk turdan birinci çıkmasının ayarlanmasıydı. O da büyük bir titizle yerine getirildi. RTE, yüzde 50 bandının hemen eşiğinde bir oy ile birinci çıkarıldı. Ne eksik, ne fazla... Tam sınırda! Bu önemli. Çünkü ne “hile yapıldı” çığlığı ile öfkeyi patlatmak, ne “Piro kazanacak” düşüncesiyle ikinci turu zora sokmak; karşı tarafın umutlarını kırarken, genel olarak “bu iş bitti, ikinci turda adam kazanacak” düşüncesini oluşturmak... Üstelik meclis aritmetiğinde bariz bir üstünlük de kazanılmışken, bunu oluşturmak çok daha kolay olacaktır.
Özellikle orta katmanlarda ciddi bir hayal kırıklığı var. Gittikçe de derinleşiyor. CHP tabanın seçkinci orta katmanları şimdiden deprem bölgelerindeki emekçilere sövüp saymaya başladı bile. Seçim oyunu oynandı ve sermaye dünyası, sosyal reformistlerin ve uzlaşmacıların gerçekten çok büyük katkısıyla bir tehlikeli eşiği geçmiş oldu. Bu iki haftalık sürede bir “yol kazası” olmazsa, muradına erecek ve bir “geçici zafer” elde etmiş olacak.
Evet sadece geçici bir başarı. Çünkü geniş emekçi kesimleri ayaklanmaya yönelten koşullar ortadan kalkmadığı gibi, daha da derinleşiyor. Değişim isteği, tatmin olmamış bu istek, emekçi yığınların bağrında güçlü bir şekilde büyümeye devam ediyor. Öte yandan “sistem içi çıkış”, dinci faşist iktidarın seçim ve sandıkla gidebileceği yanılsaması, bir kez daha tuzla buz oluyor. İkinci tur için “son bir umut” diye ne kadar yüklenilirse yüklenilsin, yaşanan hayal kırıklığıyla birlikte bu eğilim gücünü büyük oranda yitirmiştir. İkinci tur seçimler büyük oranda formaliteden ibarettir.
İşçi ve emekçilerin gerçek eğilimleri, gerçek düşünceleri, gerçek güçleri ve gerçek iradeleri, ancak ve ancak devrimci eylemle açığa çıkar. Genel oyla, sandıkla, seçimle değil! Bu tarihsel gerçeği yeniden ve yeniden belleklere kazımak gerek.
“Sandıkla Gitmeyecekler”, bu gerçek değişmedi. Olağan şartlarda da değişmeyecek. Bir halk ayaklanmasıyla birleşmeyen hiçbir adım ve yönelim, mevcut dinci faşist iktidarı yerinden edemez. 14 Mayıs, bu gerçeğin altını bir kez daha kalın çizgilerle çizmiş durumda.
RTE’nin gitmesi değil, ama kurtuluşun yolu meselesine gelince... Söyledik, defalarca söyledik, sürekli söylemeye devam edeceğiz. İşçi ve emekçilerin, Kürt halkının, tüm yoksul ezilen kesimlerin kurtuluşu birleşik devrimdedir.
Bir kez daha, “tek yol birleşik devrim” diyoruz.