Bu köşenin okurları, emperyalistlerin uzun bir süredir büyük bir yıkım savaşını hazırlamakta olduğunu, sistemin kurtarılması için ucu nükleer savaşa çıkacak bir büyük savaşın kaçınılmaz ve gerekli olduğu düşüncesinin emperyalist saflarda gittikçe ağırlık kazandığını sıklıkla dile getirdiğimizi bilirler.


Son dönemde emperyalist cepheden gelen pratik adımlar, bu “çılgınlık aşamasına” çok büyük bir hızla yaklaştığımızı gösteriyor. Üstelik emperyalistler bunu, yine “karmaşık mesajlar” yöntemiyle yapıyorlar.
Basına düşen “çelişik haberler” öylesine bol ki, insan neye, hangisine inanacağını şaşırıyor doğrusu! Bir yandan “ateşkes çağrıları” havada uçuşuyor, “toprak karşılığı barış” sinyalleri veriliyor; diğer yandan faşist Kiev ordularına verilen uzun menzilli silahlarla Rusya’nın içlerine saldırı düzenlenebileceği tehditleri dolanıyor ortalıkta.
Daha düne kadar Ukrayna’ya 800 bin top mermisi bulduğunu ileri süren, bu ayın başında Kiev’e 180 bin top mermisi vereceğini açıklayan Çekya başkanı Pavel, birden bire “Gerçekçi olmak zorundayız. Ukrayna’nın öngörülebilir bir zaman içerisinde işgal altındaki topraklarını geri alabileceğini söylemek naiflik olur. Rusya, işgal ettiği toprakları öylece bırakacak değil. Savaşı durdurmamız ve geleceğe yönelik düzenlemeleri tartışmaya başlamamız gerekiyor. Belirli bir taviz söz konusu olabilir. Fakat bu Ukrayna, Rusya ve bu anlaşmanın garantörleri olacak ülkelerin izni olmadan mümkün değil” açıklaması yapıyor.
Aynı günlerde “tuhaf bir rastlantı” olsa gerek (!), Reuters, “adı açıklanmayan” kaynaklarına dayanarak “Putin ateşkes istiyor” haberleri geçiyor. Reuters’in haberinde yeni hiçbir şey yok, Kremlin’in bilinen yaklaşımını tekrarlıyor. Ama ortaya “adı açıklanmayan kaynaklar” gizemi katıp, olguyu sanki farklı bir şey algısı yaratacak sözcüklerle ifade ederek yine bir “habercilik” klasiği sergiliyor!
Benzer “haberler” ve “habercilik örnekleri” emperyalist camiada hızla yaygınlaşıyor. “Ukrayna’nın işgal altındaki toprakları geri alamayacağı” her düzeyde tekrarlanıp, “ateşkes”, “siyasi görüşmeler” sözleri, Batı medyasında alabildiğine yoğunlaşıyor.
Bu türden ateşkes eğilimli haberler basına servis edilirken, aynı zamanda “Rusya’nın içlerine saldırı izni” çağrıları da, emperyalist kurumların en tepelerinden yükselmeye başlıyor. Stoltenberg, “Ukrayna'ya silah sağlayan müttefik ülkelerden, NATO silahlarının Rusya'daki askeri hedefleri vurmak üzere kullanılmaması konusundaki kararlarını geri çekmesini” istedi.
Hatırlanacaktır, daha önce İngiltere Dışişleri Bakanı Cameron, kendi verdikleri silahlar için Kiev’in ellerinin serbest olduğunu ilan etmişti. O günlerde Moskova, İngiliz büyükelçisini Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak, “Kiev sizin silahlarınızla bize saldırırsa, Ukrayna’daki veya başka herhangi bir yerdeki İngiliz askeri hedeflerini vururuz” cevabını verdi. Moskova’nın bu yaklaşımına rağmen Stoltenberg’in “Kiev’in ellerini çözün” çağrısı yapması, asıl patron ABD’nin resmi yaklaşımının bu yönde olduğundan başka bir şekilde yorumlanamaz. Nitekim NewYork Times’ın geçtiği habere göre ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Biden’a benzer çağrılarda bulunuyormuş.
Böylece, emperyalist cephede bir yandan ateşkes söylemlerinin, diğer taraftan Rusya’nın içlerine yönelik saldırılara “yeşil ışık” yakılmasının aynı anda dolaşıma sokulduğunu görüyoruz. İşin aslı, görünüşte çelişen bu haberler, birbirini tamamlayan yaklaşımı ifade ediyor. Bir madalyonun iki yüzü gibi.
Halihazırda İsviçre’de kendi kendilerine gelin-güvey olma ayarında bir “barış konferansı” kotarmaya çalışırlarken, elbette bir yandan “ateşkes” söylemlerini yükseltecekler. Ama bu “ateşkes” lakırdısının asıl nedeni, söz konusu “barış konferansı” değil elbette. Asıl sebep, Ukrayna’da işlerin kendileri açısından tam bir çöküş, tam bir çuvallama eşiğine gelmiş bulunması.
Emperyalistler açısından durum, çok kritik. Ta başından beri Ukrayna’da kaybetmekte olduklarının farkındaydılar. Adım adım süreci derinleştirdiler. Kalaşnikof mühimmatı vermekle başladılar, top mermisi, füze bataryaları, topçu sistemleri, dronlar, zırhlı taşıyıcılar, tanklar... derken uzun menzilli füzeler ve F-16’lar verilmesi aşamasını geçtiler. Bütün NATO uydu ağı, bilişim ve iletişim sistemleri, kurmay aklı, “danışman ve uzman” adı altında komuta kademesi, “paralı asker” görüntüsü altında doğrudan siperlere yerleştirilen NATO askerleri, faşist Kiev’in başarılı olmasına yetmedi. Savaşın başından beri gayrı resmi olarak sahada yer alan ve doğrudan Rusya ile savaşan NATO birlikleri yetmeyince, resmi bir şekilde asker göndermenin formülünü bulmaya çalışıyorlar.
Ukrayna cephesi beklenmedik bir hızla çöküşün eşiğinde.  “Son Ukraynalı’ya kadar savaş” parolası, onlar açısından beklenenden erken bir yenilgiyle sonlanmak üzere. Emperyalistleri muazzam bir paniğe sevk ediyor bu tehlike. Durumu toparlayabilmek için zaman kazanmaları gerekiyor. Ateşkes çağrılarının asıl amacı, böyle bir zamanı kazanabilmek. “Rusya içlerine saldırı için yeşil ışık” meselesi ise, Moskova’yı “ateşkese” razı edebilmek için tehdit etmek anlamına geliyor.
Kuşkusuz tehditler sadece bu “yeşil ışık” ile sınırlı değil. Polonya, Washington’a açıktan “Rusya’nın nükleer erken uyarı sistemlerine saldırı” için çağrılarda bulunuyor (Medvedev, bunun dünya savaşının başlaması anlamına geleceğini söyledi). Yine “tesadüfe” bakın ki, Ukrayna füzeleri bu erken uyarı üslerinden birini hedef alıyor. Bu saldırının ABD koordinatları ve yönlendirmesi olmadan gerçekleşemeyeceği zaten biliniyor.
Sonuç olarak, Ukrayna’da emperyalistler açısından bir askeri bozgun gittikçe belirginleşen bir son haline geldikçe, emperyalist kampın bütün dengesi bozuluyor. Çatışmaların doğrudan nükleer silahların kullanılacağı bir aşamaya evrilmesi tehlikesi her geçen gün artıyor. Trump’ın, “Biden 3. Dünya Savaşına yürüyor” sözü salt kampanya ateşiyle söylenmiş bir söz değil. Emperyalistlerin mevcut yöneliminin en özlü ifadelerinden biri olarak kabul edilmeli.
Emperyalizmin çöküş süreci, Ukrayna savaşının ateşinde belirgin hale geldikçe, emperyalist burjuvazinin tüm dünyayı ateşe atma eğilimi daha da güçleniyor.
Kuşkusuz emperyalist merkezlerdeki gittikçe güçlenen bu tehlikeli eğilim, bir nükleer savaşın kaçınılmaz olduğu anlamına gelmiyor. Baskı, şantaj ve tehditleri karşısında her şeyden önce tüm dünyada gittikçe yaygınlaşan, güçlenen devrimci dalgaya dikkatleri çekmek gerek. Uluslararası proletarya ve dünya emekçi halkları her yerde hemen her vesile ile emperyalist-kapitalist dünyanın karşısına dikiliyorlar. En başta Filistin halkının adeta kendini feda ederek ateşlemeyi başardığı devasa kitlesel başkaldırılar olmak üzere, emek dünyası ayakta, her yerde emperyalizme karşı saldırı halinde.
Diğer taraftan, Rusya ve Çin’in, yanlarına KDHC, Nikaragua, Küba ve daha pek çok ülkeyi alarak ABD-NATO önderliğindeki emperyalizmin karşısına dikiliyor oluşu, emperyalist merkezlerin hareket alanını alabildiğine daraltıyor. Tedirginler. Egemenliklerini sürdürmenin aracı olduğuna inandıkları için tetiklemeye çalıştıkları büyük yıkım savaşının, hızla kendi sonlarını getirebileceği korkusu, kararsızlıklarını artırıyor.
Yaşlı dünyamız kelimenin gerçek anlamında sırat köprüsünden geçiyor.