Umut Ve Cesaretle
Bütün kapitalist ülkelerde, güce sahip olanlar ve onların partilerinin görüşlerini, kendi aralarındaki tartışmaları, birbirlerine karşı verdikleri demeçleri yakından bilenler, şunun farkındadır: Burjuvazi insanlığa bir gelecek gösteremiyor. Burjuvazi tarihsel olarak geldiği yer nedeniyle, bulunduğu noktadan daha ilerisini gösteremez. O, tarihsel olarak gerici konumdadır.
Söylediği en ileri şey, sürdürülebilir bir dünyadır. Oysa, dünya ne doğal yaşam bakımından, ne de toplumsal yaşam bakımından, kapitalist biçim altında sürdürülemez. Bu sloganın amacı bugünkü doğal ve toplumsal yaşamı insanlara kabul ettirmektir. Ama gerçekte istedikleri, var olan duruma sadece razı olmamız değil, boyun eğmemizdir. Zorla, şiddetle, bugünkü durumu kabul etmemizi istiyorlar. Ya da kabul ettirmeye çalışıyorlar.
Yalnızca işçi sınıfı, toplumsal konumu gereği dünya-tarihsel bir sınıf olarak, topluma bir gelecek gösterebilir. Devrimci sınıf, yalnızca bir gelecek çizgisi koymakla yetinmez. Bunun nasıl gerçekleşeceğini de gösterir. Köhnemiş bir sınıf ve köhnemiş toplumsal bir düzen karşısında yapılması gereken ilk büyük devrimci eylem, eski olanı devrimle yıkmak, köklü bir toplumsal dönüşümün yolunu açmaktır. Tarihin en etkin devrimine başvurmak, bizi geleceğe götürecek tek devrimci yöntemdir.
Kitlelerde bir yönde gelişen pratik ve siyasi bilinç var. Bir yerde başlayan bir ayaklanmanın küreselleşmesi bunu ortaya koyuyor. Üstelik tüm 20. yüzyıl boyunca görüldüğü gibi devrimci ayaklanmalar ve devrimler sadece kapitalizmin çeperinde değil, çekirdeğin de, merkezin de bir gerçeği haline geldi. Bu demektir ki, kapitalizmin yıkılması düşünülenden daha hızlı ve kapsamlı olacaktır.
Burjuvazi için, eylemini en uç noktaya kadar götürmesi, kapitalist üretim biçiminin tarihi sınırlarına varması, kendini tüketmesi demektir. Kapitalizmin geldiği yer burasıdır. Gelinen nokta aynı zamanda, eski toplumun köhnemiş düşünce biçiminin, toplumsal beslenme kaynaklarını tüketmesi ve ömrünü doldurmasıdır.
Proletarya açısından eylemlerini en uç noktaya kadar götürmesi, kapitalist düzeni yıkacak bir devrime başvurması ve yeni bir dünyanın kapılarını açması demektir. Devrimci sınıf eylemini en ileri düzeye çıkararak, ileri devrimci eylem yoluyla evrenselliği ve enerjiyi geliştirebilir. Toplumsal devrimi en ileriye götürerek, kendini geçmişin bağlarından kurtarabilir. Geçmişin prangalarından, zincirlerinden kurtulan insanlık, dünyaya özgürce yeni bir biçim verebilir.
Bu toplumda bireyler, diğer bireylerle ilişkilerde yalnızca kendini göz önünde tutar. Her kapitalist ulus diğerleri karşısında aynı şekilde davranır. Bu yüzden bireylerin diğerleriyle ilişkileri, bireyin toplumla sosyal ilişkileri karşıttır.
Bu anlayış sanat alanında da kendini gösterir. Burjuva anlayışla donanmış bir sanatçı sanatında kendi duygularına kulak verir. Böylece kendini diğer bireylerden soyutlar. Sanat sanat içindir diyerek insansız sanatı savunur. Her konuda kendini göz önünde tutanlar insanlığa nasıl bir gelecek gösterebilirler ki?
Proletarya, özel mülkiyeti toplumsal mülkiyete dönüştürerek toplumsal ilişkilerde kendini göz önünde bulundurmanın maddi temelini ortadan kaldırır. Böylelikle, eski anlayış, eski ilişki biçimi, desteğini yitirince anlamını da yitirir.
Yönetici sınıf, kendi geleceğini kendi ellerine almak için eylem halinde olan emekçi sınıfın eleştirisi ve pratik saldırısı altında, içinde bulunduğu duruma akla uygun yanıt veremediği için iyice saçmalamaya başladı. Onlara kulak verecek olursak, toplumda ortaya çıkan toplumsal kötülükler ve hatalar güya bu toplumsal sistemin kaçınılmaz sonuçları değil de toplumun başına gelen bazı talihsizliklerden ya da kötü yönetimlerden kaynaklanıyor. Bugün burjuva çevrelere bakın, toplumdaki her tür yozlaşma, çürüme, ahlaki çöküş ve toplumsal kötülüklerden toplumsal sistemi değil, birbirlerini sorumlu tuttuklarını görürsünüz.
Üretim araçlarının kolektif mülkiyetine geçer geçmez, kapitalizmin toplumsal kötülüklerinden eser kalmaz. Yozlaşma ve çürüme içinde bir toplum yerini canlı, karakter sağlamlığı olan bir topluma bırakır. İşte oradan, yeni toplumdan, komünist toplumdan, bugünlere bakıldığında, bugünkü toplumun kendi kötülüklerinin, kendi kapitalist biçiminden ayrılmaz olduğunu ve burjuva toplumun ortadan kalkmasıyla birlikte ortadan kalktığını daha net olarak görürüz. Geleceğin nerede olduğu çok açık.
Burjuvazi, insanların bireyselliğini geliştirdiği için bu toplum biçimiyle övünüp durur. Bu, hiçbir zaman doğru olmadı. Bireyler, kapitalizmde kendi bireyselliklerini gerçek anlamda geliştiremezler. Çünkü insanın bireyselliğini gerçek anlamda geliştireceği doğal ve toplumsal koşullardan yoksun. İnsanın kişiliğini tam olarak gelişmesini sağlayacak kaynaklar, emek ve yeryüzü kar uğruna kapitalizm tarafından talan ediliyor, çürütülüyor.
İnsanlar gerçek bireyselliklerini ancak bunun koşullarının oluştuğu toplumsal mülkiyete dayalı toplumda bütün yönleriyle geliştirebilirler ancak böyle bir yerde tüm insani potansiyelimiz, tüm yeteneklerimiz ve iyi tutkularımız tam anlamıyla serpilip gelişebilir.
Bireyselliğin gelişmesinde bir ölçüt, kişinin kendine yeterli zaman ayırmasıdır. Bireylerin kendine daha fazla vakit ayırması, insanların kendi işlerini ve doğayı denetlemesiyle gerçek olur. Bu, toplumun gelişme düzeyini, zenginliğini gösterir. Toplumun gerçek zenginliği, bireylerin, kendine ayırdığı zamanla ölçülür. İşe daha fazla zaman ayırarak değil. Bütünsel bir ifadeyle toplumun gelişmişliği ve zenginliği; işe daha az zaman, kendisine daha çok zaman ayırmakla ölçülür.
Üretici, kendi öz çalışmasını kendi denetimine alarak, kendi etkinliğinin sonuçlarının, kendine yabancılaşmasını sona erdirecek bir noktaya gelmiştir. Bu noktada, daha çok toplumsallaşarak daha fazla doğal bir varlık haline gelir. İnsanı, toplumsallaşan insan durumuna getiren, kapitalizmin ileri derecede gelişmesidir. Kapitalist toplumsallık, birey için, dış toplumsallık olsa da, toplumsallaşan insanlık, modern kapitalist gelişme tarafından oluşturuldu. Hedef, her bireyin toplumun üyesi olduğu ilerlemenin herkesin ortak yararına hizmet ettiği, gerçek bireyselliğin geliştiği komünist toplumsallıktır.
İnsanlar kendilerini özgürlük içinde geliştirebilir. Özgürlük kavramını, burjuva soyutlamadan, belirsizlikten kurtarmalıyız. Ona gerçek anlamını kazandıralım. Yapılması gereken, her şeyden önce, özgürlüğü devrimle ilişkilendirmektir. Tarih insanlara sınırlandırmalar getirir. Bugüne kadarki her toplumun kendi sınırlandırmaları var. Kapitalizm, tarihin sınırlandırmalarına, kendi doğasından ileri gelen kendi sınırlandırmalarını getirir. Gerçek, tam, eksiksiz bir özgürlük için tarihin, kapitalizmin insana getirdiği tüm sınırlandırmalar kaldırılmalıdır. Bunun koşulları, çağdaş gelişmenin içinde oluşmuştur. Proletaryanın görevi, devrimle insanları sermayeden özgürleştirmektir.
Her yeni toplum gibi, sosyalizm de, önceki kuşakların hazırladığı koşullarda ve onların sunduğu malzemeyle inşa edilir. Sosyalizm, tarihsel ilerlemeyi hazır bularak kurulur. Proletarya sosyalizmi kurarken, burjuvazinin kapitalist toplumu kurduğu dönemde sahip olduğu olanaklardan ve koşullardan daha fazlasına sahiptir. Sosyalizm toplum yaşamına yerleştikçe kapitalizme göre daha olanaklı.
Yeni toplum, toplumsal üretici güçleri, doğa güçlerinin kullanımını, emek becerisini, bilgi birikimini, eğitimi, bilimi, teknik gelişmeyi, insan uyumlu toplumsal pratiğini, örgütlenme ve yaratıcılık yeteneğini kitlelerin örgütlenme düzeyini, bilimsel keşif ve icatları, yüksek iletişim düzeyini, yüksek bir bilinç düzeyini vb. vb. hazır bulacaktır. Burada toplumun dönüştürücü gücü olan emeğin üretkenlik düzeyine dikkat çekmek gerekiyor. Tüm bu ögelere de dayanan komünist toplum daha ileri gelişme düzeyine ulaşır.
Bakış açısı günün sorunlarını aşmayan, siyasal çalışması muhalefet etmekle sınırlı, kısaca, günlük mücadele anlayışının borazanlığını yapanlar, bu anlayışla hiçbir zaman yeni bir yaşamın, gelecek çağların kapılarını açacak bir mücadeleye girişemezler. Ancak yeni bir içerik, büyük insani amaç, proletaryanın kurtuluşu hedefi büyük kitleleri devrim için, yeni bir gelecek için harekete geçirir. Öte yandan günlük mücadele borazanlığı, devrimci kitleleri, burjuva partilerin sıradan bir eklentisi durumuna düşürür.
Küçük-burjuva muhalefet çizgisine takılmayacak, saplanıp kalmayacak denli devrimci bir kitle, devrimci komünist güçler ve yüksek bir bilinç oluşmuştur. Biz nesnel hareketteki değişimden sıklıkla söz ederiz fakat, düşüncenin değişimini, öznenin değişimini genellikle göz ardı ederiz. Halbuki, çevredeki her şey değişirken, hareket, örgütlenme, mücadele biçimleri, hareket tarzı eskisi gibi kalamaz. İnsanların değişimini sonradan anlayabiliriz: İnsanların, insanı ilgilendiren her konuda, kendi bağımsız kavrayışları var. Dolayısıyla insanları etkilemek, harekete çekmek için inandırıcı, ikna edici olmak gerekiyor. Küçük burjuva muhalefet, geri, bayağı görüşleriyle bu insanları nasıl ikna edecek. Onların düşüncelerini nasıl doyuracak, tatmin edecek. Şurası çok açık: büyük kitleler, devrimci komünizmle ilerleyecekler geleceğe.
Tarih boyunca, ezilen sınıflar, daima insanca bir yaşamın özlemini çektiler. Birçok düşünür, düşüncelerini ancak gelecek çağların anlayacağını söyledi, büyük sanatçılar, bilimle uğraşanlar hep gelecek çağlara işaret ettiler. İşte biz, o özlemi çekilen çağa geçiyoruz. Komünist toplum, en insani toplum olarak, insanlığın özlemini duyduğu bu çağı başlatabilir.
İnsanlar tüm yeryüzünde, tarihin en insani çağını gerçekleştirmek için savaşıyor- UMUT VE CESARETLE!
C.DAĞLI