Devrimci işçi sınıfı, politik taktiğini, Türkiye ve Kürdistan'ın bugünkü somut durumuna dayandırmalıdır. Nedir güncel somut durum?

Bugün durumu karakterize eden şey, burjuva toplumun sistem krizidir; yani yalnızca ekonomik değil, toplumsal ve politik bir kriz olmasıdır. Son derece istikrarsız bir durum var. Toplumda kaos, gerilim, alt üst oluş egemen. Burjuvazi eski durumunu devam ettirmekten ve yönetmekten aciz.

Bugünkü durum özel mülkiyete dayanan bugünkü toplumda kaçınılmazdır. Kaçınılmazdır çünkü bir toplum bir grup insanın, ücretli emekçilerin emeğine dayandıkça, bunun sonucu toplumda şiddetli krizler olacaktır. Bir grup insanın niteliğinin sürekli proleter olduğu bir toplumda toplum kramplardan kurtulamaz.

Buradan işçilerin taktiği için şu sonuç çıkar: Devrimci durumun oluştuğu, yönetici sınıfın eskiyi sürdürmekte aciz kaldığı, istikrarsızlığın daha ötesi sistem krizinin süreğenleştiği vb. bir toplumda, başka zaman devrilemeyen kapitalistlerin egemenliği bu süreçte eylemlerle yıkılabilir. Bu burjuva egemenliğinin bir iki ayaklanmayla yıkılacağı anlamına gelmez. Gezi, burjuvazinin iktidarını devirmek ve yerine emeğin devrimci iktidarını kurmak için bir dizi ayaklanma gerekebileceğini ortaya koydu. Güncel durumu değerlendirirken şu gerçek mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır: Bu süreçte, emekçilerin devrimci kitle eylemleri, başka zaman olmadığı kadar sonuç getirir.

Kapitalist toplumsal düzen, her yönden ve tamamen yozlaşmıştır. Tüm sosyal hayat çürüyor. Toplumsal yapı ve onun kurumları dağılıyor. Toplumsal sistem kendi yıkılışını hızlandırırken, bu sırada emekçi kitlelerin başvuracağı doğrudan politik eylemler daha çabuk sonuç verir.

Türkiye tekelci sermayesi çok iyi biliyor ki, toplumsal çelişkiler öylesine keskin, emekle sermaye arasındaki uçurum öylesine derin ve büyük ki, bu koşullarda bir kıvılcım büyük bir yangın çıkartabilir. Bugünkü topluma karşı ezilen ve sömürülenlerin toplumsal öfkesi ve umutsuzluğu gün be gün büyüyor. Bugüne kadar hiç eksilmeyen emekçi kitlelerin toplumsal mücadelesi güncel olarak çok daha büyüyeceği ve daha yıkıcı ve devrimci biçim kazanacağı ve eylemin üst düzeyine yükseleceği yine çok açıktır.

Bu topraklarda isyan ve ayaklanmalar için uygun bir ekonomik, politik ve toplumsal zemin var. Bu zeminlerde çok küçük bir olay, bir eylem bile genel bir ayaklanmaya dönüşebilir. Burjuvazi bu yüzden egemenliğini ve çıkarlarını güvencede görmüyor. Emekçi halk kitlelerinin başkaldırdığı bir yerde geleceğinden emin değil. Bu yüzden, kitlelere karşı sürekli savaş halinde. Baskı, saldırı, yasak ve katliamları, başarılarının ölçütü olarak görüyorlar. Oysa bu; onların başarısızlıklarının, acizliklerinin, güçsüzlüklerinin göstergesidir.

Burjuvazi nasıl bir liderlik izlerse izlesin, içinde bulunduğu durumu tersine çeviremez. Elinden kaçan üretici güçleri yeniden denetim altına alamaz. Toplumsal çatışmalara yol açan iç çelişkileri hafifletemez. Toplumu tekrar yönetir duruma gelemez. Burjuvazi her adımda, kapitalist toplumun engelleriyle kendi güçlükleriyle karşılaşır. Sömürücüler ne zaman kendi güçlüklerini aşmak istese bunu ancak daha büyük güçlükler yaratmak pahasına yapabilir. Sermayenin kendisi, kendi gelişmesinin önünde engel. Bu engeller sermaye partilerinin sınırlarını çizer. Dolayısıyla hangi burjuva siyasal liderlik işbaşına gelirse gelsin, emekçi kitlelerin burjuva toplumsal sisteme olan umutsuzluğunu artırmaktan başka bir şey yapamaz.

Bu toplum, kendi kapitalist niteliğinden kaynaklı kendi yarattığı sorunların, güçlüklerin üstesinden gelemez. Yitirdiği tarihsel inisiyatifi bir daha kazanamaz. Kitleleri eksisi gibi, eski yöntemler ve burjuva fikirlerle yönetemez. Sömürücü sınıf halk kitlelerini burjuva toplumda tutacak argüman bulamıyor. Dolayısıyla eskiyi ayakta tutmakta da, yeni olanın doğuşunu engellemekte de acizdir. Bu şu demektir ki, kitlelerin büyüyen öfkesi ve duyguları her an patlayabilir. Bunun sonucuysa devrim ve yeni bir topluma geçiş olacaktır. Bunun koşulları yeterince var.

Devrimi başaracak emekçi kitlelerin politik bakımdan olgunlaşmadığı ileri sürülemez. Yalnızca Haziran Halk Ayaklanması’nı ele aldığımızda kitlelerin politik olarak ne denli olgunlaştığı sonucunu rahatlıkla çıkarabiliriz. Halkın politik olgunluğunu ve ileri niteliğini bu ayaklanmadan başka ne daha iyi gösterebilir. Bu kadar baskıcı, saldırgan, gerici bir politik düzene kapitalistlerin sınıf egemenliğine karşı yıllarca savaş veren kitleler her bakımdan militan ve ileri kitlelerdir.

İlerici ve devrimci kitleler, büyük bir öfke ve umutsuzluk içinde olan kitleleri, ayaklandırma ve devrime yönlendirmekte her zamankinden daha uygun durum ve ortama dayanıyor. Yeni bir gelecek umuduysa her gün büyüyor. Bu şartlarda emekçi kitlelerin bağımsız devrimci eylemleri sonuç almada daha etkili olur. Uzlaşmacı siyasetlerin, kitleler üzerindeki devrimci etkiyi artıran bir politika izlemeleri bir yana, ileri kitleleri devrimci eylemden yoksun bırakmak için rezil bir politika izliyorlar. Halbuki eylem, kitlelerin devrimci eylemi dünyayı değiştirmenin etkin aracıdır. Devrimcilerin yapması gereken kitlelerin eylem yeteneğini güçlendirmek olmalıdır. Eylemler yeni bir toplumun umudunu büyütmek olmalıdır.

Devrimci eylemle istemlerini ortaya koymak yerine bunu kürsülerde dile getirmek isteyenler 1 Mayıs'ta Taksim'e değil, Bakırköy'e gittiler. Oysa devrimci eylem olmadan devrimci ayaklanmayla iktidar ele geçirilmeden bugüne kadar binlerce kez yinelediğiniz talepleri, binlerce kez daha yineleseniz yine gerçekleştiremezsiniz. Reformistlerin ve onların basit takipçileri küçük burjuva oportünist hareketler bu gerçeyi kitleleri devrimci eylemden, genel olarak eylemden yoksun bırakmanın temel bir argümanı haline getirdiler. Bununla da kalmayıp, utanç verici biçimde 1 Mayıs'ta burjuva partinin temsilcilerini kürsüye çıkartarak emekçi kitleleri, burjuvazinin etkisine sokma siyaseti izlediler.

Küçük burjuva siyasetler, burjuva muhalefetle birlikte davranarak, krizden bir çıkış yolu bulacaklarını düşünüyorlar. Oysa krizden çıkışın burjuva çözümü yoktur. Krizden çıkışın barışçı yolu yoktur. Milletvekillerinin ve belediyelerin sayısını arttırarak sistemin krizinden barışçı çıkış yolunu bulamazsınız. Fakat siz bu yolla kendinizi burjuva topluma daha da bağlamış olursunuz.

Krizden çıkışın burjuva yolu, barışçı çıkış yolu yoktur. Proleter çıkış yolu, devrimci çıkış yolu vardır. Bugünkü gerçeklik yerine yeni bir gerçekliği koymaktır. Yeni bir gerçeklik, eski gerçekliğin yerine eylemle, devrimle konur.

C.DAĞLI