Bahse konu foto İstanbul’un en güzide semtlerinden biri olan Taksim’de çekilmiş. Habertürk isimli yerli ve milli gazete haber içeriğinde durumu şöyle izah ediyor; “Taksim'de kaldırımda yatan bir çocuk köpeğine sarılarak uyudu, yoldan geçenler de o anları cep telefonuyla görüntüledi. Taksim'de yıkımı süren AKM önündeki kaldırımda yatan çocuğun hali görenlerin yüreğini sızlattı.”
Peki bu kadar “yürek sızlatan” foto neydi ki? Sokaklarda yaşamak zorunda olan bir çocuk, gene sokaklarda yaşayan bir köpeğe sarılıp uyuyor kaldırımın üstünde. Fotoğrafa bakınca insanın yüzünü bir tebessüm kaplıyor önce. İnsanın doğaya, canlıya olan mutluluk anına ilişkin bir kare deyip, türümüz adına sevinmek için iç geçirecekken kalakalınıyor. Binlerce yabancı turistin ve zengin Suriyeli arapların yer tuttuğu, Demirören gibi holdinglerin tarihsel miraslara çöktüğü, lüks alıveriş mağazalarının hemen ötesinde “vahşetle” karşı karşıyasınız.
Bu kadar da olmaz ki canım! Gerçekten olmaz yani! Bu ne pespayelik, bu ne cahillik... Vahşet kelimesinin sözlük anlamı: “ad 1.yabanıl olma durumu, yabanıllık. 2. korku, ürküntü. 3. ıssızlık, yalnızlık. Köken Arapça” şeklinde kodlanmış google arama motorunda. Genel de birşeye vahşet demek için, kan revan içinde yatan veya topluca kıyıma uğramış canlılar görmemiz gerekir. Oysa bu fotoğraf sıradan. Üstü başı giyinik alt tarafı evsiz bir akılsız çocuğun, belki yüzbinlere tekabül eden sıradan hikayesi.
Neyse bu burada dursun. Sizi daha fazla sıkmayalım bu ucuz mevzu ile. Gelin bir başka sözcüğün peşinden gidelim: Modern sözcüğü! Sıfattır. Köken olarak “asil” bir dil olan Fransızca kökenlidir. İçinde yaşanılan çağa, günlere uygun anlamına gelir. Yazmaya yeni başlamış bir yazarsanız “çağcılı” da tercih edebilirsiniz metinleriniz de.
Modernlik kulağa iyi kokulu bir parfüm markası gibi gelir. Oysa vahşet öyle mi? İnsan bir adaya düşse yanına alacağa üç şeyden biri olur modernlik herhalde. Yahut iki şıklı bir soru da en çok işaretlenme oranına sahip olur bu asil kelime. Mesela İsrail bombardıman uçaklarının Filistin’i her gün bombalaması modernliğe tekabül ederken, Filistin halkının taşlı mücadelesi vahşiliktir. Gene iki özel harekat polisinin yere yatırdığı maden işçisini Yusuf Yerkel Beyin tekmelemesi modernlikken, beyefendinin ayağının incinmiş olması vahşiliktir.
Devam edelim mi? Acıma duygusu modernliktir mesela, ama mücadele vahşilik-vandallık içerir. Örnekleri çoğaltmak o kadar kolay ki. Çünkü modern hayat böyledir, her şeye rahat ulaşılır. Ne pahasına olduğunun veya neyin üzerinde yükseldiğinin bir önemi olmadan hem de. Burada önemli olan “acıma” duygunuzu yitirmemenizdir. Mesela artık tarih olmuş katliamlar “kendi modern zamanı” için gerekli, bizim modern zamanımız için acıma duygusu ile yüklüdür. Örneğin Albay Henry Bouquet'nin, 13 Temmuz 1763 tarihli mektubunun sonunda, ilk kez "Kızılderililer'e hastalık bulaştırmak için battaniye dağıtılmasını" teklif eder. Bouquet'nin açıkça hem Kızılderililer'i "mikrop bombası" ile yok etmeyi, hem de kalanları "sürek avı" ile hayvanlar gibi kovalamayı önerdiği bu mektubuna, Amherst 16 Temmuz 1763 tarihli mektubu ile şöyle heyecan içinde cevap verir: "Kızılderililer'e, bu Aşağılık Irk'ı Topyekûn İmha etmeye yarayan bütün diğer metodlar kadar iyi olan battaniye ile mikrop bulaştırmayı denemekle çok iyi yaparsınız. Onları, gayet etkili olabilecek sürek avı ile kovalama planınızdan da memnun olmalıydım, ama bu şimdilik çok uzak görünüyor."
Kendi zamanımız için de “modern” bir metodla yapıldığı için bir çok şey kabul edilebilirdir genel kanı olarak. Oysa kelimeler ve fotoğrafların arka planları vardır. Onların üzerindeki perdeyi kaldırmadan gerçeği göremeyiz. Gerçek çarpıtılmadığı sürece tektir. İşte modernlik böyle ağırdır. “Yapay gerçeklikler” ile doludur. O vakit vahşetin çağrısına kulak vermeli, çırılçıplak bir gerçeklik bizi çağırıyor...
Renas Toprak