Eğer erkene aldıkları seçimleri yine kendileri ertelemezlerse, seçim sathı mealine girmiş bulunuyoruz. Bir koşuşturma, bir telaş ki sormayın gitsin! "Biz halkta böyle bir şey görmüyoruz" diyeceksiniz. Haklısınız! Zaten, telaşe içerisinde olan halk değil; egemen sınıfın temsilcileri ve bir de tüm işleri güçleri, onların kaygılarını gidermek olan reformistler, "parlamenter budalalar"!.. Adeta etekleri tutuşmuşçasına yangından mal kaçırmaya çalışıyorlar. Halkta birikmiş öfkeyi, huzursuzluğu görüyor ve bir an önce sandıkta bu enerjiyi boşaltmak istiyorlar.
Karşı-devrim cephesi, seçimlerden çıkacak sonuç her ne olursa olsun kendi bildiğini okumak için hazırlanırken, devrim cephesi, bu "parlamenter budalalar" tarafından zayıflatılıyor; olmayacak hayaller ile oyalanıyor.
Bülent Arınç'ın "yazı da gelse tura da gelse kazanan Cumhurbaşkanımız olacak" itirafından sonra bile hala bu seçimlerde "siyasi iktidarı süpüreceklerini" iddia edenler var. Böyleleri ya yaşadıklarından hiçbir ders almıyorlar ya da faşizm koşullarında değil de, ciddi ciddi bir "parlamenter demokrasi/ burjuva demokrasisi"nde yaşadıklarını düşünüyorlar. Hoş, öyle bile olsa her demokrasinin bir sınıfın diktatörlüğüne denk düştüğünü biliyor olmaları gerekirdi.
Seçimlerle faşizmi gerileteceklerini sananlar, hem kendilerini hem de halkı kandırıyorlar. AKP-MHP ittifakı karşısında oluşturulmaya çalışılan ittifaka dahil olmak için can atıp da bir türlü karşı tarafın ilgisine mazhar olamayanlar, şimdi "0 baraj" tartışmalarından medet umar durumdalar.
Dikkatlerini devrim sorunu üzerinde değil de, "AKP-MHP faşizmini geriletme" sorunu üzerinde yoğunlaştıranların "seçimlerle sonuç alma" politikasına angaje olmalarından daha doğal bir şey görünmüyor denilebilir; ama siyasi iktidarın kazanamayacağı bir seçime girmeyeceğini, eğer girerse kazanacağını garantilemiş olduğunu anlamak için çok fazla siyaset bilimi bilmeye gerek olmadığı kanısındayız. Burada asıl sorun "bile bile lades denmesi"dir. Üstelik milyonlarca insanın kafasında "bunlar seçimle gitmeyecekler" düşüncesi oluşmuşken, birilerinin hala "götürebiliriz/süpürebiliriz" düşüncesinde olmaları ve halka bunun propagandasını yapmaları burjuvaziye duyulan körü körüne inançtan başka neyin göstergesi olabilir?
Evet, milyonlarca insan gibi, işçiler, emekçiler, kadınlar, öğrenciler, yoksul Kürt Halkı, Aleviler gibi biz de bir kez daha söyleyelim: Seçimle gitmeyecekler! O halde ne yapmalı? Cevap çok açık ve net ,"Seçimleri de Sonuçlarını da Tanımıyoruz" olmalı. Bunun için de şu andan tezi yok, hiç zaman kaybetmeden geniş yığınları sokakları doldurmaya, dinci faşizmi sokakta ezmeye çağırmalıyız. Onlara "şimdi seçim değil, devrim zamanı" demeli ve devrimin gerekliliğini ve kaçınılmazlığını propaganda etmeliyiz.
Varsın birileri bizi "müzmin boykotçuluk", "AKP karşısında oluşan cepheyi bölmek" vb ile suçlayadursun. Biz doğru bildiğimiz yoldan, tek devrimci yoldan yürümeye devam etmeliyiz. Yığınları devrim için örgütlemeli, devrim için harekete geçirmeliyiz. 24 Haziran akşamı zaferini ilan etmeye hazırlanan karşı-devrim cephesine yeni bir Haziran Ayaklanması'yla karşılık vermek için tüm hazırlıkları süratle tamamlamalıyız. Bunun için geç kalmış sayılmayız; çünkü o gün milyonlarca insanın bizimle aynı duyguları, aynı düşünceleri paylaşıyor olacak!
İşte bugünlerde bütün Leninistlerin ve bütün devrimcilerin çabası, faaliyeti buna yönelik olmalıdır!