Dünya'da ve Ortadoğu'da yaşanan tüm gelişmeler, 3. Dünya Savaşı'nın bütün yönleriyle sürmekte olduğunu gösteriyor. Tarihin bu “Yeni Evre”sinde kapitalist sistem, sıçramalı çöküşünü engellemek için işçi sınıfı ve emekçi halklara saldırıyor. Tekellerin açık terörist diktatörlüğü olan faşizm, birçok ülkede işbaşındadır. İnsanlığın tarihini bir kez daha kan ve gözyaşı ile yoğurmak isteyen faşist devletler, milyonlarca insanın ölmesi pahasına da olsa emperyalist tekellerin karları için her türlü çılgınlığı göze almış durumdadır.
Dolayısıyla dünya üzerinde var olan parlamentolar, meclisler ve benzerlerinin büyük bir bölümü artık birer şal olmanın ötesinde bir anlam ifade etmiyorlar. Dünya için geçerli olan bu durum Türkiye ve Kürdistan için daha çok geçerlidir. Sınıflar savaşımının dünya üzerinde geldiği aşama, artık iç-savaş ve savaşların çağımızın gerçekliği olduğunu gösteriyor.
Türkiye ve Kürdistan'da uzun süredir devam eden iç-savaşın, bir dış savaşla yeni bir aşamaya girmesiyle, devletin başında bulunanların artık parlamenter örtüye de gereksinim duymadıkları bir ortam yarattı. Daha önceki seçim sonuçlarının yok sayılması, en son seçimlerde açık açık hile yapılmasıyla ve devletin başındaki adamın açıkça parlamenter sistemin iflas ettiğini ilan etmesiyle, seçimlerle geniş emekçi yığınlar arasında olan pamuk ipliğinden oluşan bağı da kopardı. İşçi sınıfı ve emekçi halklar, seçimlerle, oy vermekle bu ülkede hiçbir şeyin değişmeyeceğine dair çok güçlü bir sezgiye ulaştılar. Geniş emekçi yığınlar, sandığa olan azıcık güvenlerini de tamamen yitirdiler.
Şu anda milyonlarca insanın gözünün seçim tarihinde değil, bu siyasi iktidarın nasıl alaşağı edileceğinde olduğuna şüphe yok. "Boykot" tartışmalarının bu kadar gündemde olmasının başka bir açıklaması yok. Eğer boykot konusu, burjuva partilerin bile içerisini karıştırıyorsa bu nedensiz değildir. Elbette onların tartıştıkları, sistemden rahatsız olan milyonlarca insanın sokaklara döküldüğü bir boykot değil, sadece protesto mahiyetinde oy vermeme ve seçimlerde ortaya çıkacak "seçimlere katılım oranının düşüklüğü" üzerinden kendilerine politik prim arayışıdır. Böylesi bir "boykot"un sistemi zorlamak yerine güçlendireceğinden şüphe yoktur.
Açık olan bugün siyasi iktidarı ellerinde tutanların, bu iktidarı seçimle vb bırakmayacaklarıdır. Dinci faşist iktidar, ahmakların bile anlayacağı açıklıkla bunu gösterdi. Haziran 2015 seçimlerinde gösterdi, Kasım 2015 seçimlerindeki hilelerle bunu gösterdi, Cumhurbaşkanlığı referandumunda bunu gözlerin içine soka soka gösterdi; daha ne yapsınlar?
Emekçi sınıflar ve ezilen halklar bunu anladılar ama sosyal reformistler ve onların politik etki alanındaki devrimci güçler bunu bir türlü anlamak, kabullenmek istemiyorlar. Bu yüzden sosyal reformist partiler, süt kasesinin etrafında dolanan kediler gibi, seçim sandığının etrafında dolanıp duruyorlar.
“Seçime katılın” çağrısını açıkça ve yüreklice yapamıyorlar çünkü seçimlerin/sandığın artık bir hiç olduğuna inanan emekçi sınıfların ve ezilen halkların hiddetinden, hışmından korkuyorlar. Ayaklanmayla ilişkilendirilmiş bir “boykot” çağrısı yapamıyorlar çünkü düzenle, tekelci sermaye sınıfıyla, faşist devletle köprüleri atmak istemiyorlar.
Leninist Parti, emekçi sınıfların, ezilen halkların, yoksulların dikkatini iki noktaya çekmek istiyor. Birincisi, dolaylı ya da doğrudan “sandık başına” çağrısı, seçime katılım çağrısı; ikincisi, faşizmi bir devrimle yıkmak yerine “AKP-MHP faşizmini geriletmek” çağrısıdır. Birbiriyle bağlantılı bu iki çağrı emekçi sınıfları, ezilen halkları dinci faşist iktidar ve faşist devlet hesabına aldatma, oyalama, kandırma çağrısıdır. Bu çağrıyı yapanlardan bazılarının “iyi niyetli” olmaları somut gerçeği değiştirmiyor.
Tekelci kapitalist düzen, politik güçleriyle birlikte çöküyor. “Çürüyen diş/dökülen et” gibidirler. Bu yüzden dinci faşist iktidara, faşist devlete karşı mücadele içindeki geniş kitlelerin önüne devrim dışında bir hedef koymak bunların ömürlerini uzatmak anlamına gelecektir. Sosyal reformistler bu görevi gönüllü üstlenmişler. Ama devrimci güçleri uyarmak, devrim dışında başka hiç bir hedefle ilgilenmemeye çağırmak sorumluluğumuzdur.
Emekçi sınıflar ve ezilen halklar: Gözünüzü siyasi iktidarın bir ayaklanma ve devrimle ele geçirilmesine dikin ve bu konuda size yol gösteren Leninist Parti etrafında örgütlenin. Şimdi seçim değil, DEVRİM ZAMANI! Şimdi tüm gücümüzü ve emeğimizi bunun için harcama, tüm hazırlıklarımızı buna göre yapma zamanı.