Devrim, faşizmin bütün pencerelerinden bize bakıyor. Faşizm yıkılışını geciktirmek için saldırdıkça saldırıyor. Başka türlü ayakta kalmaları mümkün değildir; "..çürüyen diş,dökülen et / yıkılıp gidecekler". Bunun için işçi sınıfına, emekçilere, yoksul Kürt Halkına, Alevilere, devrimcilere, komünistlere göz açtırmamaya çalışıyorlar. Sıradan basın açıklamalarına, en ufak hak alma eylemlerine dahi saldırıyorlar.
Nazi faşizmine rahmet okutacak yasalar ve uygulamalar yürürlüktedir. Afrin işgali ile birlikte içeride kim savaşa karşı çıksa hemen gözaltına alınmakta, hakkında dava açılmakta ve tutuklanmaktadır. Faşist terör, sadece sınırların ötesinde değil, her yerde yürürlüktedir. Devlet, kendisinden yana olmayan her kesime, herkese karşı topyekun bir savaş başlatmış durumdadır. Öyle ki, sosyal medya paylaşımlarından dolayı aydın ve sanatçılar da gözaltı ve tutuklama terörüne maruz kalmaktadırlar. Son birkaç günde Önsöz Dergisi Genel Yayın yönetmenine, gazetemiz Genel Yayın Yönetmenine ve okurlarımıza dönük gözaltı furyasının altında yatan gerçeklik de budur. Faşist devlet, bir yandan yoldaşlarımızı katlederken, bir yandan da eli kalem tutan, faşizme kafa tutan herkesi zindanlara kapatmaya çalışmakta, Türkiye ve Kürdistan'ı açık hava hapishanesine çevirmektedir.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, nasıl ki çiçekleri koparmak baharın gelişini engelleyemezse, devrimcileri, komünistleri, ezilen halkların çocuklarını katletmek, dört duvar arkasına kapatmak da devrimin gelişini engelleyemez. Faşist devletle aramızda kan gölleri ve demir kapılar arttıkça, bizim devrimdeki ısrarımız azalmayacak, daha da artacaktır. Çünkü biz o kan denizinin ufkundan kızıl bir güneş doğacağını ve o kızıl güneşin önce zindanları aydınlatacağını biliyoruz. Sınıflar mücadelesinin tarihinden öğrendiğimiz budur.
Eğer bir düşüncenin vakti gelmişse, hiçbir zulüm, hiçbir katliam onun gerçekleşmesini engelleyemez. Ne Nazi faşizmi sosyalizmin dünyanın üçte birinde egemen olmasını engelleyebildi, ne Bulgaristan'da 1923 darbesi komünistlerin 21 yıl sonra bir devrimle iktidara gelmesini engelleyebildi, ne 12 Mart ve 12 Eylül faşizmlerini yaşamış ülkelerimiz emekçi halkları bağrından yeni devrimci güçleri çıkarmakta tereddüt etti.
Kafamızda eğer en ufak bir nida ve sual işareti varsa, onları tez elden söküp atalım. Şunu bilmeliyiz ki, "devrimin nöbeti dolaşık yürekle tutulmaz". Bizim ölümsüzleşen ve zindanlarda faşizme karşı savaşan yoldaşlarımızdan öğrendiğimiz şey her koşulda ve her zaman faşizme karşı başımızı dik tutmak, onurun ölümden güçlü olduğunu unutmadan kararlılıkla yürümektir. Faşizm koşullarında yiğit Bulgar komünistlerinin dediği gibi: "Başlar Yukarı Yiğit Yoldaşlar!"
Faşizm saldırıyor… Korktuğu için saldırıyor. Devrimci ve komünistler, her şeye hazırlıklı olmalıdır. Şunu asla aklımızdan çıkarmadan, başımız dimdik yürümeye devam etmeliyiz: Ne olursa olsun tarihin en güzel yerinde son sözü, bugün faşizme karşı savaşanlar söyleyecektir. Ve ne yaparlarsa yapsınlar, devrimin gelişini ve bu topraklarda sosyalizmin ve komünizmin bir gün muzaffer oluşunu engelleyemeyecekler. 8 Mart ve hemen arkasından Newroz bize bunu müjdeliyor!
Yarın Bizimdir Yoldaşlar...