HBDH – Avrupa Komitesi, 7 Mart günü Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıflara ve ezilen halklarına bir açıklama yayınlayarak, “İşgal Savaşına Hayır! Gerçek Düşman İçerde” dedi.
Açıklama şöyle:
“Faşist Türk devleti savaşta ısrar ediyor! Faşist devletin başı Erdoğan, başka halkların topraklarını işgal ve ilhak etme amaçlarını artık gizlemiyor. Suriye’de, işgal ettiği Rojava topraklarından çıkmayacağını açıkça ilan etmiş bulunuyor.
TC, halklara karşi başlattığı bu işgalci savaşta kendi gücüne değil esas olarak arkasındaki emperyalist güçlere güveniyor. İdlib çıkmazında hazimeti yaşamış ve onlarca cenaze gelmiştir. Son haftalarda yaşanan hızlı ve sarsıcı çatışmalar, faşist Türk devletinin başta ABD olmak üzere, Almanya, Fransa, İngiltere ve Rus emperyalistlerine, onların askeri örgütü NATO’ya güvendiğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Türkiye bu emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda ortada oynan top gibi savaşa sürülmekte ve gerekirse desteklenmektedir. Başta ABD olmak üzere tüm emperyalistler ve NATO Türkiye’nin arkasında oldukları tartışmasız biçimde ortaya koydular. “Türkiye NATO demektir; NATO Türkiye demektir” biçiminde sahiplenmelerle faşist iktidara güç verdiler.
Saflar iyice netleşiyor; halkları aldatmak için çekilen sis perdesi yırtılıyor.
ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya ve NATO, başta Kürt halkı olmak üzere, ezilen halklara, emekçi sınıflara, gençliğe, kadınlara kan ve ölümden başka şey getirmeyen; her yerde savaş kışkırtıcılığı yapan Türkiye’nin ve faşist Erdoğan’ın yanındalar, onunla aynı saftalar.
Dinci-faşist iktidar, halklara karşı ilan edilmiş bir savaşın içinde. Ancak bu savaş Kürt halkının, ezilen halkların, emekçi sınıfların, işsiz ve aç kitlelerin, ezilen, sömürülen emekçi kadınların savaşı değil. Bu savaş, sömürücü sınıfların, tekelci sermayenin, Koçların, Sabancıların, Eczacıbaşıların, toprak işgali ve ilhakı peşindeki faşist devletin savaşıdır. Bu savaş dinci faşist iktidar etrafında kümelenmiş bir avuç asalağın savaşıdır. Bu savaş emperyalistlerin Suriye’yi, dinci faşist çetelerin iktidarındaki bir karşı devrim merkezi haline çevirme savaşıdır. Bu savaş Suriye halklarına, Filistin halkına, Ortadoğu halklarına karşı savaşıdır ve emperyalistlere çıkar sağlamayı amaçlayan bir savaştır.
Emperyalistlerin desteğini alan bu savaş Kürdistan, Suriye ve Türkiye halklarının, Filistin halkının kanını dökenlerin ittifakıdır. Emperyalistler ve bölge gericiliği halkların özgürlüğünü, kurtuluşunu değil, egemenlik ve kölelik altında tutulmasını istemektedirler.
Savaş, tüm bu asalakların çıkarlarına uygun bir şekilde ve çıkarları için yürütülmektedir. Dökülen kan ezilen halkların, emekçi sınıfların, yoksul halkın çocuklarının kanıdır. Bu asalaklar takımı, bizden kardeş halkları burjuva sınıfların çıkarları için öldürmemizi istiyorlar. Oysa bizim çıkarlarımız tam tersi noktada, kardeş halklarla tam bir enternasyonal dayanışmada, kardeşleşmede yatıyor.
Suriye’yi yakıp yıktılar. Milyonlarca insanı yerinden yurdundan sürdüler. Milyonlarcasını mülteci ettiler. Üç kuruşa en ağır şartlarda çalıştırdılar, fuhuşa zorladılar, insan ve organ kaçakçılarının ağlarına düşürdüler. Yetmedi, örgütledikleri lümpen faşist sürülerini kullanarak linç ayinleri düzenlediler. Şimdi de acımasızca Yunanistan sınırına sürüyorlar. Irkçılığı yaymaya çalışıyorlar. Bu mazlum insanları düşman bellememizi istiyorlar.
Onlar tıpkı bizim gibi yoksul, emekçi insanlar. Onlar düşmanımız değil, sınıf kardeşlerimiz.
Düşmanlarımız Suriye’de, Kürdistan’da, Rojava’da değil, Türkiye’de; tekelci sermaye sınıfı, faşist devlet ve dinci faşist iktidardır. Kürt halkının, ezilen halkların, emekçi sınıfların, işçilerin yaşamsal çıkarları, kurtuluşu Ortadoğu emekçi sınıflarıyla, ezilen halklarıyla sıkı, eyleme dayalı enternasyonal dayanışmadadır.
Düşmanlarımız güçsüz, zayıf, çöküş ve çözülüş halindeler. Kürdistan ve Türkiye’deki uzun devrimci mücadele, ekonomik ve politik kriz düzenin bütün kurumlarını, burjuva toplumu yıpratmış, iç bağlarını gevşetmiş; akli ve moral yozlaşma derinleşmiştir. Açlık, yoksulluk, işsizlik, bunların yarattığı çöküntü sonucu intiharlar, isyancı ruh hali toplumun büyük kesimini sarmıştır. Savaş, bu süreci hızlandırıyor, ona büyük bir ivme kazandırıyor. Bu yüzden dinci faşist iktidar düzeni topluma karşı savaşım içinde ve savaşımla ayakta tutabiliyor.
Meclis’ten Yargı’ya, CHP dahil burjuva partilerden düzenin diğer tüm kurumlarına kadar hepsi Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu emekçi halklarına karşı yürütülen savaşın hizmetindeler. Hiçbir etkisi ve önemi kalmamış bu kurumlar kalan son enerjilerini de dinci faşist iktidarı desteklemek için kullanıyorlar. CHP, “Erdoğan’a yönelecek her harekete karşı göğsümüzü siper etmeye hazırız” diyerek bu gerçeği itiraf etmiştir. Savaş, bu saflaşma ve çürümeyi derinleştiriyor.
Burjuva toplum büyük bir çalkantı içinde. Kürt halkı, emekçi sınıflar, yoksullar, işsizler, çaresizlik içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışanlar, kısacası toplumun büyük bir kesimi derin bir öfke, kızgın ruh hali, patlamaya, isyan etmeye hazır bir volkan gibiler. Savaş, iki ülke halklarını tam bir barut fıçısına çeviriyor. Gelen ölüm haberleriyle Antakya, Reyhanlı, Antep, İskenderun gibi şehirlerde hastane önüne koşuşan halkın öfkeli, tedirgin, çaresiz, patlamaya hazır ruh hali artık gizlenemiyor. Dinci faşist iktidar, ne yaptıysa histerik bir şoven hava yaratamadı, kitleleri şovenizmle savaş taraftarı bir noktaya çekemedi. Kitlelerdeki en ufak bir eylem dinci faşist iktidara ve devlet gücüne karşı bir savaşıma dönüşüyor. Artık “açım, işsizim” demek; “savaşa hayır, Rojava’dan, Suriye’den elinizi çekin” demek; “asker evine dönsün” demek gibi en sıradan, en basit istemler böyle bir içerik kazanıyor.
Şimdi Devrim Zamanı!
Halkların Birleşik Devrim Hareketi, kuruluşuyla birlikte yükselttiği bu şiarla, güncel pratik görevi göstermiş oldu. Savaşla birlikte bu şiar çok daha pratik, güncel hale geldi. Başka hiç bir talep, hiç bir görev bu hedefin önüne geçemez. Aksine, tüm hedef ve görevler devrimin başarılması, politik iktidarın ele geçirilmesi hedefine bağlanmalıdır. Çünkü ezilen halkların, emekçi sınıfların acılarını sadece bir devrim; faşist devleti, onunla birlikte dinci faşist iktidarı ve sermaye düzenini yıkan bir devrim dindirebilir.
Burjuva toplumun tepesinde toplanan şey, bir toplumsal devrim fırtınasıdır. Ayaklanmacı ruh hali bütün ezilen halkları, emekçi sınıfları, gençliği, aç, yoksul ve işsiz kitleleri, çocuklarını savaşta kaybeden yoksulları sarıyor. Açlık ve yoksulluk intiharları toplum vicdanını kanatıyor. Faşist baskı ve terör kitlelerde isyan ve ayaklanmaya yatkın bir kızgınlık, bir öfke yaratıyor. Bu koşulların hepsi bir ayaklanmanın, bir devrim fırtınasının büyük bir hızla yaklaştığının işaretleridir.
Türkiye ve Kürdistan devrimci güçleri, emekçi halkları bu fırtınadan burjuva egemenliği, faşist devleti, dinci faşist iktidarı yıkmak; böylece politik iktidarı ele geçirmek için yararlanmanın hazırlıklarını yapmalılar. Halkların Birleşik Devrim Hareketi, bütün devrimci güçleri böyle bir hazırlığa girişmeye, böyle bir hazırlığın içinde yer almaya çağırıyor.
Her yerde savaş, toprak işgali ve ilhakı peşinde koşan; her türlü hak ve özgürlüğü ortadan kaldıran faşist devlet ve onun dayandığı tekelci sermaye egemenliği bir devrimle parçalanıp yıkılmadan demokrasi elde edilemez. Demokrasiyi elde etmek, bir devrim meselesidir. Halkların Birleşik Devrim Hareketi, bütün demokrasi güçlerini, bu bilinçle hareket etmeye ve devrim mücadelesini yükseltmeye çağırıyor.
Şimdi Devrim Zamanı!