“Eğitim Sen Merkez Disiplin Kurulu, kendisine yapılan başvuru sonrasında, 19 Eğitim Sen üyesi ile ilgili 24 Ocak 2019 tarihinde başlatmış olduğu disiplin soruşturmasını 31 Ağustos 2019 tarihinde sonuçlandırmıştır.

Soruşturma sonucunda 12 üye ile ilgili “ilk genel kurulda üyelikten ihraç edilmesi talebiyle üyeliğin askıya alınması”; 4 üye ile ilgili “üyeliğin 6 ay süre ile geçici askıya alınması”; 3 üye ile ilgili de “kınama” cezalarının verilmesine Eğitim Sen Merkez Disiplin Kurulu tarafından oy birliği ile karar verilmiştir. 19 Eğitim Sen üyesine verilen cezalar Eğitim Sen Disiplin Kurulları Yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre tesis edilmiştir.” (1)

Birçok yerde ama özellikle de sosyal medyada yoğun bir şekilde tartışılan meselenin bilançosunu bu şekilde açıklamış Eğitim-Sen.

Suç ve ceza, tasfiye, faşizmle işbirliği, sendikaya saldırı, ihraç üyelere saldırı, kasıt, hukuk, tüzük, yönetmelik… Tartışmada havada uçuşan kavramlardan bazıları. Savunulan ‘doğru’ ve zikredilenler durduğunuz yere, baktığınız yöne göre değişiyor. Mesela sendika yaptığı açıklamada: “Ancak ‘demokratik muhalefet hakkını’ kullanıyorum adı altında sendika ile ilgili her türden mesnetsiz, geçersiz, kimi zaman iftira boyutlarına ulaşmış kara propagandanın muhalefet hakkı olarak kabul edilemeyeceğini bilmek gerekir. Yapılan bir hakkın kullanımı değil sendikaya karşı faaliyettir. Sendikanın güçsüzleşmesi ve kamuoyunda itibarının zedelenmesinin hedeflendiği açık olan bu faaliyetlere karşı sendikanın kendi organlarını kullanarak, sendikayı korumaya çalışması yapılması gereken en doğal ve doğru davranıştı” (2) diyor.

Bahsi geçen Hatay Eğitim-Sen şube yönetimine kayyum atanmadığını, yönetimdeki tüm üyelerin ihraç edildiğini, yerine ise yine seçilmiş yedek yönetimin geleceğini belirtiyor sendika. Ha kayyım atamışsın ha tüm üyeleri ihraç etmişsin. Ne fark eder? Bu, tüzük ve yönetmeliğe sığınarak laf cambazlığı yapmaktan başka bir şey değil.

Suç var, ceza veriyoruz, her şey yönetmeliğe tüzüğe uygun diyorlar. Muhalefet ya da eleştiri yok, sendikaya ve mücadeleye saldırı var diyorlar. Varsa bir derdiniz sendikanın organlarında dile getirin dışarıda teşhir etmeyin diyorlar. Sendikanın organlarında dile getirilen hangi eleştiriyi dikkate aldınız? Birkaç örnekle hafızanızı tazeleyelim sayın bürokratlar: Mesela tabanın baskısıyla yapılan, ihraçlara söz hakkı verilmeyen, ihraçlarla ilgili hiçbir somut eylem planı yapılmayan ihraç kurultayı. Sendikanın organlarında yapılan tartışmaya da örnek verelim: 1 Mayısa yaklaşırken yapılan tartışmalar. Normalde önce şubelerde konu tartışılır. Şubeler tartışma sonuçlarını illerdeki şubeler platformuna iletir. Sonrasında genel meclise taşınır. Tabandan gelen tartışmalarla nihai karar oluşturur. Bu karar artık sendikanın tavrını belirler ve diğer meslek örgütleriyle ortaklaşılacaksa, bu kararla gidilir. Ama Eğitim-Sen ve KESK ne yapıyor? Merkezden kararı alıyor. Sonra diğer meslek örgütleriyle kararı ortaklaştırıyor. Her şey netleştikten sonra şubelerde konu ile ilgili göstermelik toplantılar yapılıyor. 1 Mayıs’ta yıllardır Taksim’e çıkmama kararı alan merkez yönetim, dediğimiz süreçlerle tabanı saf dışı bırakıyor. Merkez yönetim 1 Mayıs’ta Taksim dışında hangi meydanda olalım tartışmasını yaparken, taban ise bundan habersiz göstermelik toplantılarda Taksim mi değil mi tartışması yapıyor. Bu noktada şubelerden Taksim kararı çıksa da bir anlam ifade etmiyor. Merkezin bu tavrını bilseniz de hiçbir şeyi değiştiremiyorsunuz. Çünkü karar çoktan alınmış oluyor. Örgütün organlarında tartışma meselesi büyük bir samimiyetsizlik olarak sırıtıyor sendikanın açıklamasında.

Biz devrimci emekçiler olarak her defasında bu yaşananları tartıştık ve teşhir ettik. Sendikanın tabanını yok saydığı, her şeyi tepeden dayattığı, örgüt içi demokrasiyi bitirdiği, tüzüğü yerle bir ettiği yerde (her şey tüzüğe uygun diyorlar ama örneğini verdiğimiz 1 Mayıs tartışmaları bile tek başına ciddi bir tüzük ihlalidir) teşhir haktır. Sendika yönetimlerini anti-demokratik delege sisteminin yardımı ve kutsal reformist ittifakınızla ele geçireceksiniz, tüm iletişim kanallarını tıkayacaksınız, tüm gücünüzle devrimcileri tasfiye edeceksiniz (tasfiye sadece bugünün sorunu değil, 90lardan beri sürüyor) sonra “kral çıplak” demek yasak diyeceksiniz. Örnekleri çoğaltmak mümkün fakat şimdilik kâfi.

Emekçiler, ‘kral’ uzun süredir çıplak. Biz bunu uzun süredir zikrediyor ve tüm ‘kral’lara karşı mücadelemizi kesintisiz sürdürüyoruz. Sendikadaki reformizme, bürokratizme ve mücadele kaçkınlığına dair mücadelemizi, tavrını devrimci emekçilikten yana koyanlarla da ortaklaştırmaya hazırız. Her zaman da emekçilerin mücadele birliğini savunduk. Ama bu konuda kendini dayatmayı, ayrı ve tekçi mücadeleyi savunmayı doğru bulmuyoruz. Benim mücadelem görünür olsun tarzı ayrı durma anlayışları devrimci emekçilerin mücadelesine hiçbir katkı sunmadığı gibi reformizmin ve sendikal bürokrasinin ekmeğine yağ sürer.

Tüm emekçilere çağrımızı yineliyoruz: komitelerde örgütlenelim, konseyi örelim. Devrimci Emekçi Komiteleri seninle bir kişi daha güçlü, unutma.

Yaşasın Emekçilerin Mücadele Birliği

Emekçiler En Öne, Komitelere

DEK (Devrimci Emekçi Komiteleri)

 

(1) Eğitim-Sen 21 Eylül 2019 tarihli açıklamasından

(2) Eğitim-Sen 21 Eylül 2019 tarihli açıklamasından