Bugünlerde “demokratik anayasa”, “demokrasi cephesi”, “demokratikleşme” lafları gene gırla. Oysa faşist sistemlerin bu yöndeki çözülmesinin güçlü/program sahibi sokak-sınıf hareketi ile sağlanabileceğinin onlarca örneği var. Faşizmin paketler, kanunlar, anayasa adı verilen kağıt parçaları ile demokratlaşmayacağını akılda tutarak başlamalıyız.
Kendisine kırıntı olarak sadece yeşil pasaport koparabilen cübbesi düğmeli TBB başkanı Metin bey, paketin "Türkiye demokrasiden şaştı diyenlere tokat gibi cevap olacağı" inancındaydı. Elleri patlarcasına alkışladığı saray eşrafının onun inancını berkittiğini umuyoruz.
Demokrasi şöleni diye sunulan paket “sade poğaça” tadında. İsmi bile sepettekileri ve eldekileri tariflemeye yetiyor: “Güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi”! Bu reform, deforme olmuş “hukuk/devlet” aygıtını tamamlamayı/toparlamayı amaçlıyor. Bu da aygıtın krizde olduğunu, bu yama ile toparlanacağı ümidini güdüyor .
Mevcut paket basit yöntemlerle işlevlik kazanabilecek pratik sorunları “kanun kültü” ile cilalayıp görücüye çıkarmaya çalışırken, birkaç meselede ağır saldırılar içeriyor.
Ata’nın çizdiği muasır medeniyetler seviyesine erişemeyen koca Türkiye Cumhuriyeti, basit bir genelge veya tüzük ile yapabileceği pasaport kanunu değişikliği için kanuna ihtiyaç duyuyor. Asayişçi kafa ile herkesin pasaportuna el koyan bu zeballahlar sürüsü, şimdi güya nimet sunuyor. Ruhi Su’yu vermedikleri yurtdışı vizesi ile ölüme mahkum eden cuntacıların mirasyedileri, onları aratır durumdalar oysa.
Çok büyük ihtiyaçmış gibi, meslekte on beş yılı doldurmuş avukatlara yeşil pasaport rüşveti dağıtılıyor. Ya da sus payı!
Neden mi ? Turpun büyüğü hukuk sınavı.
Hukukçulara yönelik sınav, kaş ile göz arasında çıkarılmış olacak.
Paketin uzun vadedeki en büyük saldırılarından birisi bu olacak kanımızca. Zaten piyasalaşmış, rüşvetleşmiş, yarısı “teröre” bulaşmış hukuk alanının sınav ile “güya” kaliteleştirileceği ve pasta diliminin artacağı vurgusu ile sınav getirilmek isteniyor. Büyük çoğunluğu apolitik olan hukuk fakültelerinden henüz bununla ilgili ne bir tepki ne bir düşünce telakki edilmiş değil.
Bu madde ile uzun vadede proleterleşecek olan hukukçular; sekreter hukukçu, katip hukukçu, işsiz hukukçu olarak öğretmenlik mesleğinin yanındaki yerini alacak.
Diğer önemli nokta da, sınav işlerinde nelerin döndüğünü herkes biliyor.
Herşeyin başı torpil burada da baş köşeye oturacak. Siyasi çevrelerden dayın varsa avukat olunabilecek. Zira hakim-savcı mülakatının “hop derelerden balık geçer/geçemeyen suya düşer” tekerlemesi gibi olduğu fıkra boyutunda her köşe başında biliniyor.
Ayrıca yeni bir kar alanı olarak; bu konu için kurs merkezleri harekete geçirilmiş olacak. Bu sınav ile avukatların ekonomik sorunlarını çözeceğiz diyenler açıkça yalan söylüyor. Zira bu sınav ile avukatlık mesleği “yoksulların çocuklarına” bye bye derken, bu sektörün tüm girdilerinin hukuk fakültesi mezunu olması sağlanmış olacak.
Çok parlatılan diğer mesele tutukluluk süreleri. Yargı reformundaki değişiklikle, bu sürede “soruşturma evresi” ibaresiyle değişiklik getiriliyor ve iddianame hazırlanmadan önceki dönemdeki tutukluluğun en fazla 2 yıl olması öngörülüyor. Oysa bu basit bir üçkağıt aslında. Polis fezlekesinden copy-past ile katibine iddianame hazırlatan savcılar ülkesinde bu iş o kadar da zor değil. Çünkü ilgili paket yargılama süresindeki tutukluluk üst sınırı 5 yılı ortadan kaldırmıyor. Özeti, jet iddianame, jet kovuşturma ile çok güzel mahpus kalabilirsiniz!
Yüzyüzelik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının, silahların eşitliği müessesinin ilga edildiği diğer mesele ise, basit yargılama usulü diye lanse edilen düzenleme içeriği. Madde metnini yukarıda verdiğimiz düzenleme ile ceza yargılaması “evrak tomarı” ile yapılacak. Yani sanığı görmek yok, sesini, küfrünü, acısını hissetmek yok. Bir şeyi ne kadar görünmez kılarsanız, gerçekliği o kadar görmez olursunuz. Zaten hukukçu dünyası da buna bayılır. Adliye-i Saray avamın ayak altı olmamalıdır. Bir şeyi öznesizleştirmek, kapitalizmin sevdiği oyundur. Yargılanan suçlu/insan öznesini çıkart, güven endeksinde tekin durmayan “maaşlı”, devletin hakim denen komserini berkit. Güzel iş!
Paketteki erişimin engellenmesi başlığı ise evlere şenlik. Eğer siz belli bir çizgide yayın yapmaya, haber tazelemeye, ilkeli olmaya devam ederseniz, Kahta Sulh Ceza Hakimi önce sizi uyaracak. Yok idealistliğiniz devam mı ediyor, Kahta Sulh Ceza Hakimi sitenizi, sayfanızı, hesabınızı “delete” edecek. Koca paragrafın özü bu esasında. Kahta Sulh Ceza Hakimliği mefhum bir hakimlik, başı sıkışan başvuruyor. O yüzden anmadan geçemezdik.
Güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi amaçlayan belge de “Belge aynı zamanda uygulayıcılara yönelik bir rehber olarak da okunmalıdır" diyor. Kendi Yargıtay içtihatına uymayan İstinaf, AYM kararına uymayan ACM. Höt deyince "örgüt iltisakı" ile rüyalanan hakimler-savcılar... Kendi kanunlarına uyma dürüstlüğü ve ahlakı olmayan devletin yama hukuku.
Gelgelelim zurnanın zırt dediği yere. Burjuva basının büyük puntolar halinde “DÜŞÜNMEK ARTIK SUÇ DEĞİL” başlığı ile dostu ağlatan, düşmanı gülmekten kıran ahmaklığa...
Düşünce özgürlüğü konusunda hala patinaj yapan garibim faşizm, biz iyi çocuklarız imajı çizmeye çalışıyor. Keşke elimizde Dr.Brown’ın külüstür arabası olsa idi ve bizim tosuncukları arabaya tıkıştırıp zamanda yolculuk ile Magna Carta diyarına gönderse idik. İslamcısı, kilimcisi, kör hacısı, ergenekoncusu konserve akılları ile bizle dalga geçiyorlar.
Esasında ilgili paketin tek sebebi var PARA! Yani AB ve İMF üzerinden gelecek fon ve yardımlar. Gemi su alıyor, evi yağlı boya ile boyamaya vakit yok kireç yeğdir hikayesi. Tutar mı? zor. Ama Nazım’dan aldığımız aşağıdaki şiir hala taze ve öğretici. Paketinizi açmadan önce üzerine tutunuz!
“burjuva kemal’in omuzuna binmiş
kemal kumandanın kordonuna
kumandan kahyanın cebine inmiş
kahya adamlarının donuna
uluyorlar
hav… hav… hak… tü
yoldaş unutma bunu burjuvazi
ne zaman aldatsa bizi
böyle haykırır:
– hav…hav…hak…tü”
Devrimci Hukukçular