6 yıl süren Ölüm Orucu eyleminde ölümsüzleşen Aysun Bozdoğan, ölümünün 18. yılında Ayışığı Ekin Sanat Merkezi'nde anıldı.

26 Temmuz 2001 tarihinde, 19 Aralık'ta başladığı ölüm orucu eyleminin 183. gününde ölümsüzleşen Aysunumuz, emek verdiği Ayışığı Ekin Sanat Derneğinde anıldı.

Anma devrim mücadelesinde ölümsüzleşen devrim savaşçıları için saygı duruşu ile başladı.

Önce 31 yıllık ekin sanat mücadelesi Genç Ekin Müzik Grubunun 90'lardaki ezgileri eşliğinde sinevizyon ile kısaca anlatıldı.

Kısa bir giriş konuşmasının ardından bir Ayışığı emekçisi 1988'de BESD ile başlayan kültür sanat mücadelesini ve geçirdiği aşamaları, ilklerini anlattı foto slaytlar eşliğinde.

Ve Aysun Bozdoğan'ı anlatan bir yazı okudu genç bir yoldaşı. "Adı bahar sesi bahar" Aysunumuzun Çukurova'da başlayan, ardından İzmir'e İstanbul'a ulaşan mücadelesini dinledik satırlar arasında. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde DÖB ile başlayan ve tepeden tırnağa mücadele olan yaşamının geçirdiği aşamaları, gelişimini dinledik.

1994'te İstanbul'a geldiğinde bir süre sonra disiplin, kararlılık, mücadele azmi ile sanat merkezi çalışmalarına başladığı, Genç Ekin Müzik Grubu'nun kurulmasına ön ayak oluşu ve 95 1 Mayısı'nda ilk gözaltısı, 96'da ilk tutuklanış ve Bayrampaşa Cezaevi'ne gönderilişi... Çıkınca Devrimci Emek Dergisinin yazı işleri müdürü oluşu, 97'de 2. kısa süreli tutsaklığı ve sonrasında İzmir'e dönerek Mart Ekin Sanat Merkezi'nin açılmasına destek olması ve 99 yılında son kez tutuklanarak Ümraniye Cezaevine gidişi...

Ve Aysun'un mücadelesi buradan sonra yeni bir evresine başlıyor, adını tarih sahnesine yazdıracak olan zindan savaşları süreci başlıyor... 19 Aralık zindan savaşları ve sonrası gönüllüsü olup yaşamını vereceği Ölüm Orucu eylemi...

Sonrasında bir yoldaşı Aysun'un Şubat 95'de yazmış olduğu kısa bir öyküyü okudu. Aysun Bozdoğan, Sibel Sürücü ve Aynil Oktar için hazırlanmış olan Daima kitabı yeniden hatırlatıldı ve tanıtıldı. 3 kadın devrimcinin yaşamını, mektuplarını ve onlara yazılanların yayınlandığı kitabın yeniden okunması tavsiye edilerek “Bir insanı, bir dönemi en iyi anlama yolu, yazmış oldukları, geride bıraktıklarını okumak, anlamaktan geçer” denildi.

Cezaevinden yoldaşı, Bayrampaşa'daki ilk tutsaklığını ve Ümraniye zindanında yaşadığı katliamı anlattı. 19 Aralık'a kadar gelinen süreçte Bergama, Burdur, Ulucanlar zindanlarında yaşanan katliamların daha büyük bir katliamın habercisi olduğunu, dışarıda da saldırıların arttığını anlattı. Leninist tutsakların bu süreçte neler yapılabileceğini tartıştıklarını, fiili mücadelede karar verildiğini, ancak hiçbir şey yapılamazsa açlık grevi yahut ölüm orucuna başlanabileceğine karar vermişlerdi. Ancak Ekim 2000'de 3 siyasetin Ölüm Orucu Eylemine başladıklarını ilan ettiler... 19 Aralık 2000'de başlayan ve Aysun'un da bulunduğu Ümraniye Zindanı'nda 4 gün süren zindan savaşından sonra erkeklerin inşaatı süren F Tiplerine, kadınların ise özel tip cezaevlerine götürüldüklerini ve tüm devrimci tutsakların açlık grevine başladığını, bir süre sonra da gönüllülerin açlık grevini Ölüm Orucu'na çevirdiklerini anlattı. Ve Aysun da ilk ölüm orucu ekiplerinde yer aldığı; birlikte ölüm orucuna başlayıp Bayrampaşa Hastanesi'ne kaldırılan Sibel Sürücü'nün O'nun kucağında ölümsüzleştiği söylendi...

Ve 183. gününe gelen Aysun Bozdoğan, zorla müdahale sonucu ölümsüzleşti...

Genç yoldaşları, Aysun'un cezaevinde iken yazdığı bir mektubunu ve bir şiirini okudular.

Antep'ten gelen bir işçi de söz alarak, sanat ve müzik ile Antep Ayışığı Sanat Merkezi'nde tanıştığını ve bağlama çalmaya başladığını anlattı.

Aysun'u şahsen tanıyan bir yoldaşı da O'nu anlattı, “onu anlamak için, içinde yaşanan dönemi anlamak gerekir” dedi ve Aysun'un İstanbul'a geldiği 90'larda pek çok yoldaşlarının tutuklanmış olduğunu, devrimci durum ve iç savaşın en yoğun olduğu bir süreçte mücadele yürüttüğünü anlattı. “Ekin sanat mücadelesinin bugünkü olduğu yere gelmesinde emek Aysun'un ve Songül'ündür” dedi. O sürecin tüm devrimcilerin legal-illegal-yarı legal olarak pek çok alanda birden uzmanlaşmasını gerektirdiğini, Aysun'un da Leninist Parti disiplin anlayışıyla yolundan tereddütsüz gidebileceğiniz bir yoldaş olduğunu vurguladı.

Bir diğer yoldaşı da Aysun'un ablasının da yoldaşı olduğunu, DÖB çalışması yürüttüğünü ancak geri düştüğünü, Aysun'un ise “bu işte kan bağının önemi yoktur, önemli olan yoldaşlıktır” diyerek yoluna devam ettiğini anlattı. “Yaşasalardı devrime ve sosyalizme büyük şeyler katacaklardı. Onların yerine yeni yoldaşlar yetiştirebiliyorsak ne mutlu, dövüşenler tutmaz ölenlerin yasını” dedi.

70'lerde Mahir Çayan'ı cezaevinden mahkemeye taşıyan, şu an işçi olan bir asker konuştu, kendisinden bahsederek, ölüm oruçlarında devrimcilerin ölümüne çok üzüldüğünü, bunun önemli kayıplar olduğunu düşündüğünü anlattı.

Anma, sohbetlerle devam etti.