Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi "Hapishane Gerçekliği ve Üç Kuşak Tutsak Buluşması" etkinliği düzenledi. 1980'lerden bu yana zindanlarda tutsaklığı yaşamış devrimciler zidanlardaki mücadelenin önemli bir parçası olmuş tutsak anneleri ve ailelerin katıldığı etkinlikte deneyimler paylaşıldı. Siyasi tutsakların tecritin kaldırılması talebiyle sürdürdükleri açlık grevi ve ölüm oruçları üzerine de konuşan TDİ bileşenleri, zindanlarda tutsakların mücadelesinin, toplumsal mücadelenin en önemli parçalarından birisi ifade edilerek tutsakların taleplerinin kabul edilmesi için dışarıda nasıl bir mücadele birliğinin örülebileceği üzerine görüşler paylaşıldı.
İSTANBUL - Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi "Hapishane Gerçekliği ve Üç Kuşak Tutsak Buluşması" başlığıyla bugün (4 Mayıs) Ayışı Ekin Sanat Derneği'nde etkinlik gerçekleştirdi.
Türkiye, Kürdistan ve dünyada devrim ve sosyalizm mücadelesinde yaşamını yitiren devrimciler için yapılan saygı duruşunun ardından kısa bir sinevizyon gösterimi yapıldı.
TDİ'nin devrimci tutsakların zindanlarda sürdürdükleri mücadelenin toplumsal mücadeleden ayrı düşünülemeyeceğini ve devletin devrimci tutsakları yalnızlaştırma politikalarına karşılık toplumla devrimci tutsakların mücadeleyi birlikte yürütmelerini sağlamak için bir araya geldiklerini ve zaman zaman devrimci tutsaklarla duyarlı insanların bağını kurabilmek için etkinlikler düzenlediklerini belirtildi.
"Hapishane Gerçekilği ve Üç Kuşak Tutsak Buluşması" başlığıyla yapılan bu etkinlikle de 1980'lerden bu yana zindanlarda tutsak olarak bulunmuş devrimciler, bu mücadelenin hep önünde yer almış tutsak anneleri ve aileler ile devrim mücadelesine duyarlı insanları bir araya getirmek ve deneyimleri, mücadeley yönelik önerileri paylaşmak ve dostluğun, birliğin güçlenmesini sağlamayı hedefledikleri belirtildi.
İlk olarak zindanlarda tutsak olarak bulunanlar söz aldı. 1996 Ölüm Oruçları ve 19 Aralık 2000 Zindan katliamı, F Tipi Zindanlara ilişkin mücadele ve günümüzde zindanlarda devrimci tutsakların sürdürmekte oldukları mücadeleye değinildi.
1996 ve 2000 sürecinde zindanda tutsak ölüm orucu gazisi Vefa Serdar, Türkiye ve Kürdistan'da süren devrim mücadelesinde zindan mücadelesinin de önemli bir parçası olduğunu ve yüzbinlerce devrimcinin en ağır zindan koşullarında mücadele ederek topluma da umut verdiğini ve yol gösterdiğini belirtti.
Türkiye ve Kürdistan'da devrim gerçekleşmediği sürece de zindanlarda egemenler ile devrimci tutsaklar arasında bir savaşın devam edeceğini vurgulayarak, çünkü bunun bir sistem sorunu iktidar sorunu olduğunu ifade etti. Bugün Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecritin kaldırılması için Kürt tutsakların başlattıkları açlık grevi ve ölüm oruçlarına değindi.
Tecritin kaldırılması talebiyle başlayan açlık grevlerinin kritik aşamayı da geçtiğini ve toplumun öncüleri olan devrimci tutsakların bu mücadelesinin dışarıda verilecek mücadeleyle kazanılabileceğini vurguladı. İktidarların toplumsal karşı koyuşu ve devrimi önlemek için en ağır saldırılarını devrimci tutsaklara yönelttiğini, bu nedenle de devrimci tutsakların verdiği mücadeleyle dışarıdaki mücadelenin birliğinin örülmesi ve bir an önce pratik adımlar atmak gerektiğini belirterek
"Bu topraklarda devrim mücadelesi her daim sürdü, sürecek. Halk harekete geçtiğinde ilk hedefi zindanlar ve devrimin en önemli sürecidir. Zindanlar her şey değildir ama dışarıdaki mücadele ile de sıkı bir bağı vardır. Zindanlarda tutsaklar içeriden dışarıyı harekete geçirebiliyordu. Zindanda tek bir tutsak bile olsa o tutsağın dışarıyla beraber mücadele edebiliyorsa hala devrim için yapabileceği şeyler var demektir. Zindanlarda açlık grevleri ve ölüm orucu var. Tek tip elbise saldırısı şu anda gündemde gözükmese de hâlâ iktidarın aklında. Dışarıdan ne kadar ses çıkarsa, dışarıdak mücadele ne kadar yükselirse içerideki tutsaklar da kazanacaklar. Esas görev dışarıda olan bizlere düşüyor. Böylesi bir sahiplenme önemlidir. Zindandaki tutsakları devrimin büyümesi ile özgürleştireceğiz.Ve geleceği birlikte mücadeleyle yaratacağız" dedi.
Bir tutsak annesi ise 1996 ve 2000 sürecinde tutsakların ölüm orucu eylemlerine ve annelerin bu mücadeledeki rolüne değinerek yaşamından örnekler verdi. Devrimci tutsakların toplumun öncüleri olarak en ağır bedelleri ödeyerek zindanlarda bedenini ölüme yatırdığını belirten anne, öncelikle annelerin ve tutsakların diğer yakınlarının bu mücadenin içinde yer alması gerektiğini ve tüm toplumun devrimci tutsakları sahiplenmeleri onların zindanlardaki mücadelesine destek vermeleri gerektiğini belirtti. Anneler olarak verdikleri mücadeleden örnekler de aktaran tutsak annesi, "Onlar 4 duvarın arasında ellerinden geleni fazlasıyla yapıyorlar, dışarıda bizlerin yapabileceği pek çok şey var. Bir an önce harekete geçmeliyiz" dedi.
Kısa süreli iki kez tutsaklık yaşayan Mehmet Soylu ise Güzel Ana'nın "Ben önce çocuklarım için sokağa çıktım, şimdi tüm çocuklar için sokaktayım. Ben bu devrimcinin annesi, şu siyasetin annesi değilim, ben bütün devrimcilerin annesiyim" sözünü hatırlattı. Devrimci tutsakların dışarıda verdikleri mücadeleyi içeride de sürdürdüklerinin en iyi kanıtının annelerini, ailelerini de bu mücadeleye katmaları olduğunu ifade eden Partizan okuru, "Bizler de önce kendi yakınlarımız için sokağa çıkıyoruz. Ama bununla sınırlı tutmamak ve daha fazla insanın bu mücadeleye katılmasını sağlamak zorundayız. Son dönemlerde bu konuda fazla aktif olunamadığını düşünüyorum. Tabii bu duyarlılığı sağlayacak olan da şimdi burada toplanan bizleriz. Daha fazla çaba göstermemiz ve şu anda zindanlardaki açlık grevindeki tutsakların taleplerinin kabul edilmesi için pratik adımlar atmamız gerekiyor. Bu nedenle de bu etkinlik önemli, çünkü hem tutsaklık yaşayanlar hem de dışarıda mücadele eden annelerimizin deneyimlerinden öğreneceklerimiz var" dedi. Mücadele deneyimlerinden örnekler aktardı ve toplumla bağ kurulduğunda çok güzel bir dayanışmanın örülebildiğini vurguladı."Hapishaneleri yaşadık, gördük, tanıdık. Bu bir sistem sorunu, sınıf çatışması. Özgürlüğün elimize geçmesi için mutlaka iktidarın elimize geçmesi lazım. Biz ne yaparsak yapalım iktidari ele geçirmeden özgürleşemeyeceğiz"diyen Soylu Tecride karşı, açlık grevindeki tutsaklarla dayanışmak için güçlerin birleştirilmesi gerektiğini belirtti.
Ölüm orucu gazisi Nihat Göktaş ise TDİ bileşenleri içinde çok sayıda zindanlarda mücadele vermiş tutsak ve dışarıda bu mücadelede etkin olarak yer almış tutsak yakını bulunduğunu vurguladı. Bu etkinlikte bir çok insanın bir araya gelmesinin de güzel bir buluşma olduğunu ifade ederek geçmişte yaşanmış olanlardan çok bugün zindanlarda sürmekte olan açlık grevindeki tutsakların taleplerinin kabul edilmesi için nasıl bir mücadele yürütmek gerektiğini ve somut öneriler üzerinde konuşmak ihtiyacı olduğunu belirtti."Hangi adımları atabiliriz, bunları konuşmalı ve pratik adımlar atmalıyız. Yeter ki ölümler olmasın, bedel ödeyeceksek öderiz. Bugün adım atmazsak ölümler başlayacak" dedi. Geçmişte yapılan pratik örneklere de değinerek bugün için tutsaklara destek olmak üzere yapılabilecek etkinlik önerilerinde bulundu.
Kızı şu anda zindanda açlık grevinde olan Yıldız Gerçek konuşurken ise duygulu etkinliğe katılanlara duygulu anlar yaşattı.
Devrimci tutsakların en zor koşullarda çok güçlü bir mücadele verdiklerini ve bugün sürmekte olan açlık grevlerinde kritik aşamayı da geçen bir noktaya gelmesinden üzüntü duyduğunu belirten Gerçek, "Geçmişte istersek ne kadar güçlü olabildiğimizi ve çocuklarımızla birlikte davrandığımızda mücadeleyi kazanabildiğimizi gördük. Yıllardır hapishanelerde tutsaklarımıza koşturuyoruz, bir araya gelmemiz lazım. Şimdi sessizlik hakim, bu sessizlik sürekli kafama takılıyor. İki çocuğum hapishanede, çocuklarımla gurur duyuyorum. Birçok tutsak hapishanede açlık grevinde. Dimdik ayaktayız, anaların birbirine destek olması lazım. Bir ses çıkaralım sokaklara dökülelim" dedi. Gerçek, konuşmasını Leyla Güven'i selamlayarak sonlandırdı.
Mücadele Birliği'nden eski bir tutsak ise Gebze'de ve Bakırköy'de tutsak annelerinin eylemlerine ilişkin konuştu. Açlık grevindeki tutsakların mücadelesine ilk desteğin yine annelerden geldiğine vurgu yaparak, "Anneler her türlü güçlüğü, gözaltıları, hırpalanmayı göze alarak cansiperane bir mücadele veriyorlar. Annelerin eylemine destek verilmeye başlandığını ama saldırının da daha şiddetli olmaya başladığınıa vurgu yaptı. Tutsakların taleplerinin kabul edilmesi için annelere verilen desteğin artması ve başka pratik adımlar atılması gerektiğini ifade etti. TDİ'nin harekete geçmesi halinde bu mücadeleyi büyütebileceğini bunun örneklerinin de bulunduğunu belirtti.
Ölüm orucu gazisi Mürevvet Küçük, o dönem ölüm orucunun kendileri için bir görev olduğunu ve devrimci tutsakların da bunun bilinciyle hareketettiklerini ifade etti. Küçük "Ölüm orucu yaptığımız süreçte başta kendi onurumuz için direndik. Dışarıda yaprak kıpırdadığında daha anlamlı hissediyorduk. Eski bir ölüm orucu gazisi olarak bu sessizlik bizi rahatsız ediyor ama bu rahatsızlığı bir enerjiye dönüştürüp harekete geçmemiz gerekiyor" dedi.
Ölüm Orucu Gazisi Deniz Bakır, 2013'te Gezi Ayaklanması yaşandığını ve o süreçte "İşte biz zindanda bir bedel ödüyorsak toplumda buna karşılık veriyor" duygusunu yaşadığını ve toplumla bağlarının çok güçlü olduğunu hissettiğini ifade etti.
Diğer bir ölüm orucu direnişçisi Deniz Bakır ise "1990'larda da 2000'lerde de hapishaneyi, ölüm oruçlarını gördüm. Duygusal ağırlığı çok olan bir zaman dilimindeyiz. Yapabileceğimizin çok azını yapıyoruz. Gezi'de hapishanedeydim ama o zaman boşuna bedel ödemediğimizi hissettim. Biz bu süreçte güçlü bir direniş kuramazsak çok daha karanlık bir gelecek bekliyor. Mesele İmralı meselesi değil, bu topraklardaki direnmenin yanında durma meselesi" diyerek bir an önce pratik olarak harekete geçilmesi gerektiğini söyledi.
19 Aralık 2000 sürecinde tutsak olan Songül Acar ise TDİ ve Leyla Güven'in açlık grevine başlamasının ardından oluşturulan diğer platformlara ve onların pratiklerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kurulan platformların etkili bir faaliyet yürütemediklerini veya haberdar olamadıklarına değinerek TDİ'nin harekete geçerek gerek onlarla iletişim gerekse de pratik adımlar atarak bu konuda gerekli faaliyetleri yürütebileceğini ifade etti."Dağınık bütün kuvvetleri birleştirmek için ne yapmalıyız? Bütün yol ve yöntemleri birleştirecek bir inisiyatife ihtiyaç var, öncelikle bunu çözmek gerekiyor. Annelerimiz yerlerde sürükleniyor, gözaltına alınıyor, ama bu hareketi büyütecek bunu hızlandıracak adımlar atmak gerekiyor. Siyasal özneler irade gösterdikten sonra toplum bizi yalnız bırakmaz" dedi.
TDİ bileşenleri tutsakarın taleplerinin kabul edilmesi ve açlık grevlerinin sona ermesi için dışarıda nasıl bir mücadele yürütebilecekleri üzerine somut öneriler sundular ve değerlendirmelerde bulunarak pratikte ilk yapabilecekleri üzerine kararlar aldılar.
Etkinliğe katılanlar da TDİ'nin bir program çıkarması halinde etkin bir şekilde çalışmalarda yer alacaklarını ve başta tutsak yakınları olmak üzere çevrelerindeki insanları bu program çerçevesinde harekete geçireceklerini, bu şekilde güçlü bir çabayla bu mücadeleyi kazanacaklarına inandıklarını belirttiler.
Etkinliğe katılanlar TDİ'nin belirleyeceği bir program doğrultusunda harekete geçerek bu güçlü bir mücadele örmeye hazır olduklarını ve TDİ'nin tutsak yakınları ve diğer duyarlı insanların birbirleriyle tanışmaları sohbet edebilmeleri, süreç hakkında bilgilendirmeler ve pratik önerileri paylaşabilmek için zaman zaman böyle etkinlikler yapmasını da olumlu bulduklarını ifade ettiler.