22 Nisan günü, Sibel yoldaşın ölümsüzleşmesinin 18. yılında ellerimizde papatyalarla yoldaşın yanına gidiyoruz. Sibel yoldaşın papatyaları çok sevdiğini biliyoruz. Bir papatya gibi incecik ve narindir yoldaşımız. Bir papatya gibi kış ayazlarından geçti ve toprağı delerek güneşi selamladı.
Kim durdurabilirdi devrim yürüyüşünde Sibel'i. Hangi zorluk yıldırabilirdi güneşe köprüler kuran yoldaşımızı. Hep güneşli bahar kokulu günlerde yürünmezdi bu yolda. Pusuya yatmış düşmanın gölgesini görerek ve bu yolda başına gelecekleri bilerek yürünürdü. Nice yoldaşları uğurlarken yeni neferler düşerdi yollara. Yoldaş ellerinden aldıkları bayrakla koşarlardı, hınçla, öfkeyle, coşkuyla, ‘savaş ve zafer naralarıyla'
Bilim ve felsefe ile yoğruldu Sibel yoldaşın bilinci. Yüreğinde insanlığa ve doğaya beslediği aşkla kavgaya atıldı. Öyle bir yaşama aşkı ki, dünyayı tanımanın ve yorumlamanın engin derinliklerinde; son kurşunu hiç düşünmeden sürdü namluya Sibel. Bedeninden başka silahı kalmadığında devrimle beslediği bilinciyle ölüm orucuna ilk gönüllülerden oldu. Son nefesine kadar davasına ve yoldaşlarına layık bir yaşam sürdü.
Sibel yoldaş çok genç yaşta atıldı kavgaya. Cürreti coşkusu ve feda ruhuyla kavganın en önünde savaştı. Yaşama dair her şeye ilgi ve neşesiyle bilinirdi. Savaşın en kızgın yollarında gülebildi ve bir leninistin nasıl olması gerektiğinin güçlü bir örneğini oluşturdu.
Yoldaşımız bayraklaşırken bir damla yaş usulca dökülür gözlerinden. Başladığı bu yürüyüşte, kendisine ve devrime verdiği sözü yerine getirebilmenin huzuruydu belki o bir damla pırlanta. Yarı yolda nefes nefese koşuyu bırakmadan sonuna kadar gidebilmenin mutluluğu. Bir parça da yoldaşlara olan özleminin ışıltısıyla doludur.
Sibel yoldaş, sana sesleniyoruz: Bayraklar elden ele, dilimizde sloganlar ve güzel günlere dair hayallerimizle seni anıyoruz. Söz veriyoruz yoldaş zafere kadar sürecek bir kavganın neferleri olarak tarihimizden aldığımız feda ruhuyla bayrağımızı daha ileri taşıyacağız senin söylediğin gibi: “Şimdi sıra bizde yoldaş”