11 Mart Perşembe günü İHD İstanbul Şubesi’nde yapılan "Yaşama Ses Ver" nöbetinde annelerle konuştuk, onları dinledik. İlk olarak Ayneta anaya kulak verelim:
“Oğlum Serhat Ocak ayında tutuklandı. Kızım da, oğlum da cezaevinde açlık grevinde. Oğlumun gece körlüğü var, sağlığı kötüye gidiyor gittikçe. Ne zaman gitsem sağlığının iyi olduğunu söylüyor bize moral veriyor, ama biz biliyoruz ki aslında iyi değiller. Bu beni çok korkutuyor. Kilosu sorun değil, başka bir şey olmasın da.
Diğer analarla iletişimim yoktur. Cezaevlerine gidiyoruz ya, kimisi diyor, ‘çocuklarımız ölüyor biz bir şey yapamıyoruz’ kimisi ne yapacağını bilmiyor. Gittim numaralarını almaya çalıştım. Yazarlara, gazetecilere, sanatçılara, partililere ulaşıp gündemine sokmamış lazım insanların. Sürekli, bir ben arayıp söyleyeceğim, bir başka ana sonra arayacak, bir başkası ondan sonra arayacak. Bu böyle böyle büyüyecek.
2012’de Gazi Mahallesi’nde biz belki bir ay boyunca hiç sokaktan evlerimize girmedik. Şimdi neyi bekliyoruz. Hepsi gencecik çocuklar. Hepsinin ölüsü gelsin ondan sonra baş sağlığına mı gidelim. Ben kendi adıma söylüyorum: İki çocuğum açlık grevindedir. Ben öyle bir durumda kimseyi istemiyorum yanımda. Şimdi bir şey yapalım. Bu sessizlik nedir? Ben mi duygusal yaklaşıyorum bilemiyorum. Gezi Ayaklanması ağaç meselesinden çıktı gençler öldü, yaralandı. Milyonlarca insan sokağa çıktı. 7000 gencimiz açlık grevinde niye kimse bir şey demiyor. Düşününce bu benim zoruma gidiyor.
Pazar günü Şişli’de basın açıklaması vardı, ben de gittim. Baktım ki bir avuç insan. Bakırköy’de yatan kızımı aldıklarında evdekileri ‘annenizi de alacağım’ diye tehdit ediyorlardı. Beni alsalar Serhat çok üzülecek. Benden başka görüşçüsü yoktur. Evdeki kızım gidemez, evimiz kira. Yoksa cezaevine mi girdim, dayak mı yedim umurumda değil. İçerdekilerden daha kıymetli değil ya canım. Çok zorlu bir süreçteyiz.”
Önceki süreçlerde eylemlere katılmış Servet anamızın yanına gidiyoruz ve bu eylem deneyimini anlatmasını rica ediyoruz.
“Galata köprüsünü işgal ettiğimizde biz 15 tane anneydik. Köprüde pankart astık. Köprü bir anda kilitlendi. Polisler yanımıza gelemiyor. Arabalardan inen faşistler durdurdu bizi. Yükümüze sprey attılar gözümüzün önünü göremedik. Polisler geldi bizi iki karakol gezdirdiler. 4 gece vatan emniyette kaldık.
Çıktıktan sonra hepimizin evlerini bastılar. Ben eski ev adresimi verdiğimden yaşadığım yere gelmediler. Adresimi veremezdim, çocuklarım küçüktü, korkmasınlar istedim. Oğlum Şırnak’ta 2007’de şehit düştü. Mervan Tatvan’ın anasıyım. Şu an açlık grevinde bir kardeşim var. Oğlumla kardeşim silah arkadaşı olmuşlar, kimse bilmemiş dayı yeğen olduklarını. Canlı kalkan eylemine gitmiştim, oradan bir arkadaş söylemiş bu durumu. Oğlum ağlamış, keşke anamı bir kez görebilsem demiş.
12 sene görmedim oğlumu. Onu çok seviyordum. Şehit ettiklerinde gittim, ne yaptım ettimse cenazemi alamadım. Bana dediler ‘senin oğlun önemli bir komutanmış. Silopi’den Cizre’ye isyan çıkar’ dediler vermediler. Uğraştım, peşini bırakmadım. Selahattin Demirtaş avukatımdı. 9 ay sonra gittim oğlumu aldım, köye götürdüm, ben de oraya yerleştim. Bir oğlum Diyarbakır’da askerdi, bir oğlum Kandil’de askerdi. İkisi karşı karşıya gelirse hangisine yanacağım. İkisi de kardeştir. Derdim öyle büyük ki, anlatsam hiç kalkmadan 10 gün anlatırım. Misafirliğe gelmiştim İstanbul’a. İnternette gördüm ki İHD’de oturma eylemi var. Herkese dedim, kalkın gidiyoruz. Benim oğlumu kimse dağa göndermedi, bu devlet gönderdi. Newrozda yakalayıp gözaltına aldılar, 16 yaşındaydı. Sırtından penseyle et kopartıp aldılar. Ne olacak bilmiyorum, ama hiç oturmadım, bu saatte sonra da evde oturmam. Ölene kadar da evde oturmayacağım, mücadeleden geri durmayacağım.”
Bir halk ki hiçbir baskı, zulüm ve acı diz çöktürememiş. Bugün zindanlar sorunu, toplumun diğer hiçbir sorunundan bağımsız değildir. Devrimci öncülerle sokakların, kitlelerin arasına setler çekerler bu setlerin altında ezilip gidecekler!