Katliam siyasetine karşı adalet isteyenler ‘Vazgeçmiyoruz’ şiarıyla bugün Taksim Hill Otel’de buluştu. Sempozyumda yaşanan katliamların unutulmayacağı ve unutturulmayacağı mesajı verildi.
İSTANBUL - Suruç Aileleri İnisiyatifi ile 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği’nin “Katliam siyasetine karşı adalet isteyenler buluşuyor: Vazgeçmiyoruz” çağrısıyla düzenlediği etkinlik bugün İstanbul Taksim’de bulunan Hill Otel’de yapıldı.
Suruç İçin Adalet Platformu, İnsan Hakları Derneği, TMMOB, DİSK ve KESK’in de destekçi kurumlar olarak katıldığı etkinliğe Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Eşbaşkanı Okan Danacı, DİSK Yönetim Kurulu üyesi Kamber Saygılı, Sosyalist Kadınlar Meclisi MYK üyeleri, HDP PM üyesi Ahmet Ayva, Berkin Elvan’ın ailesi Gülsüm Elvan ve Sami Elvan, Cumartesi Anneleri, Hasan Ocak’ın kardeşi Ali Ocak, Diyarbakır Katliamı’ndan yaralı kurtulan Lisa Çalan ve siyasi partilerden temsilciler katıldı.
Üç bölümden oluşan etkinlikte ‘Yaşadık’ oturumunun açılış konuşmasını düzenleyici kurumlardan Suruç Aileleri İnisiyatifi adına Yoldaş Aydın yaptı. Aydın, “Katliamlara maruz kalanlar olarak yan yana gelmeliyiz, seslerimizi daha güçlü haykırmalıyız” diyerek başladığı konuşmasında, katliam siyasetinin yüzbinlerce insanın hayatını etkilediğini ifade etti.
Sadece kendi acısını yaşayan kendi acılarını memleket meseleleri haline getiren insanlar olmadıklarını söyleyen Aydın, “Bu katliamlardan birinci derecede etkilenen insanların sayısı yüzbinleri buluyor. Çok sayıda insanın yaşamını etkileyen bir süreç. Düğüne, barış mitingine, Kobanê’ye yardıma gidenlere de saldırıyorlar. Bu süreci nasıl tanımlayabiliriz? Bunun üzerine epey düşündük. Katliam siyaseti olarak tanımladık bunu. Adalet mücadelesi olduğu kadar barış mücadelemizden de vazgeçmiyoruz” dedi.
Çağdaş Aydın’ın Babası: "Biz Ölmedik Diye Bizi De Öldürmeye Çalışıyorlar"
Kısa bir sinevizyon gösteriminin ardından, “Yaşadık” başlığıyla ilk oturum yapıldı. Suruç Katliamı’nda yaşamını yitiren Çağdaş Aydın’nın babası Fethi Aydın, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle açlık grevine girenleri selamlayarak, “Şu anda toplumun vicdanı haline gelen açlık grevleri var. Avrupa dahi birçok yerde devam eden açlık grevlerini selamlıyorum” diye konuştu.
Aydın, SGDF’nin çağrısıyla, savaşın etkilerini silmeye çalışan Kobane halkıyla dayanışmaya gitmeye karar verdiklerini, kaymakamlıkla yaptıkları görüşmelerde peyder pey Kobane’ye gidebileceklerinin söylendiğini ifade etti.
Buna rağmen katliamın yaşandığını anlatan Aydın, “Biz mahkemelere giderken cep telefonlarımız dahi elimizden alınıyor, acılı ailelere joplarla saldırılıyor. Geride kalan bizleri, ölmedik diye öldürmeye çalışıyorlar. Bu katliam siyaseti değil de nedir? Mahkeme sonralarında yapmak istediğimiz basın açıklamalarını dahi engellemeye çalışıyorlar” dedi. Aydın, insanlık için Suruç’a, Kobane’ye giden gençlerin ideallerinin gerçekleşmesi için mücadelenin sürdürücüsü olacaklarını söyledi.
Suruç katliamı sırasında yaşadıklarını da paylaşan Aydın, “Acılı ailelere saldırılıyor. Yani biz ölmedik diye bizi öldürmeye çalışıyorlar. Bu katliam siyaseti değil de nedir? Çocuklarımızın hayallerini gerçekleştirmek için mücadele etmeliyiz. Onların yaşamları bizim mücadele kaynağımızdır” diye belirtti.
“Kobane İçin ‘DÜŞTÜ, Düşecek’ Diyorlardı, Düşen İktidar Ve Ortakları Oldu”
Kobane çağrıcısı Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) adına Okan Danacı konuştu. “Kaybettiklerimizi sevgi ve özlemle anıyoruz” diyen Danacı, şunları söyledi:
“Kobanê’de muazzam bir direniş gerçekleşti. Düştü düşecek denildi. Ama düşen ve kaybedeb AKP iktidarı ve ortakları oldu. Tıpkı 68’de denizlerin Hakkari’de kurdukları köprü gibi bizde bunun bir sorumluluk olduğunu düşündük. Bizim de Rojava’da olmamız gerektiğini düşündük. Çağrı yaptığımızda yüzlerce kişi gelmek için başvuru yaptı. Rojava Devrimi’nin buradaki gençlikle bütünleşmesinden korktukları için saldırdılar. Yalnız saldırıya rağmen Rojava Devrim’inin etkisi gittikçe bu topraklarda hissedilmeye başlandı” dedi.
Kobane'nin ezilenlerin ve halkların sahip çıktığı bir kent olduğunu belirten Danacı, “Beraber savunduk, beraber inşa edeceğiz” diyerek yola çıktık. 20 Temmuz’la başlayan sürecin arkasından Suruç yaralılarına yönelik tutuklamalar, ailelere tehditler de yaşadığımız savaş konseptini gösteriyordu. Tüm bu atmosferde, adalet mücadelesinde birleşmemiz gerektiğini gördük. Suruç’un 1’inci yılında adalet talebiyle bir buluşma gerçekleştirmek istedik, Valilik tarafından yasaklandı. Bu da adalet talebi ile bir araya gelmemizden korktuklarını bir kez daha gösterdi.”
“Yaşamaya Devam Ediyoruz, Biz Unutmuyoruz”
10 Ekim Barış ve Demokrasi Derneği adına konuşan Mehtap Ekinci Çoşgun da, “Ayrı ayrı çokça etkinlik ve anma yapmış olsak da IŞİD çetesinin hedefindekiler olarak ilk kez bugün burada buluştuk ve yalnız olmadığımızı gördük” dedi. Katliamın ardından yaşanan hak ihlallerini konu alan görselleri sundu. Coşgun, insanlığı hedef almış hiçbir katliamı unutmayacaklarını vurguladı.
Çoşgun, salonda duyulan çocuk sesleri için “Sesini duyduğunuz çocukların bugün babası yok ama çok büyük bir ailesi var. Barışa ve kardeşçe yaşamaya dair umutları var” diye belirtti.
Ardından 10 Ekim dava dosyasına da giren ve daha önce basına çok az bir kısmı düşmüş olan, polis kamerasından çekilmiş görüntülerden oluşan bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Görüntülerde ambulansın katliamdan 50 dakika sonra alana geldiği, IŞİD’lilerin şehirde nasıl rahatça dolaşabildiklerinin görüldüğünü ifade eden Coşgun, “Biz bu katliamı unutturmayacağız, unutturmaya çalışanlara da hatırlatacağız. Yaşadık demekle de bitmiyor, yaşamaya devam ediyoruz. Biz unutmuyoruz” dedi.
“100 Yıllık Katliamlar Ve Ortak Acılar Tarihi”
10 Ekim Barış ve Demokrasi mitinginin düzenleyecilerinden KESK Yürütme Kurulu adına söz alan Mehmet Bozgeyik bu topraklardaki 100 yıllık sürecin katliamlar ve ortak acılar süreci olduğunu ifade etti. Bozgeyik, mitingi düzenleme kararı almalarına giden süreci şöyle ifade etti:
“AKP’nin son 10 yılda Ortadoğu’da izlediği saldırgan politikalar, emperyalistler aracılığıyla Ortadoğu halklarının birbirine kırdırılması ve IŞİD eliyle zulme uğratıldığı bir dönemde, bu savaş politikasına karşı ses çıkarmaya karar verdik.”
“Birlikte Mücadele Etmek Zorundayız”
Bozgeyik, 10 Ekim katliamından önce Diyarbakır ve Suruç katliamları ile başlayan sürecin Ankara ile devam ettirildiğini, Türkiye’de işçi ve emekçilerin sendikal haklarına karşı yapılan saldırıların, siyasetçilere dönük baskının da bu savaş politikaları aracılığıyla hayata geçirildiğini kaydetti. Bozgeyik, önümüzdeki dönem hem katliamlara hem AKP’ye karşı birlikte mücadele etmenin zorundalık olduğunun altını çizdi.
"Diyarbakır Katliamının Sorumluları Bulunmalı "
Bozgeyik’in ardından sözü, 5 Haziran 2015’te Diyarbakır’da HDP mitingine yönelik bombalı saldırıdan yaralı kurtulan Lisa Çalan aldı. Çalan, açlık grevindeki Leyla Güven’i selamlayarak konuşmasına başladı.
Aradan geçen 4 yılda Suruç, Nusaybin ve Cizre başta olmak üzere birçok katliamın yaşandığını ifade eden Çalan, Kürt halkının adalete olan inancının kaybolduğunu ve bu inancın ortak mücadele sonucu kazanılması gerektiğini söyledi. Çalan, Diyarbakır katliamının sorumlularının bulunmasının tüm katliamların düğümünün çözülmesi için önemli olduğunu ifade etti.
"Polis Saldırıdan 1 Saat Sonra Bombacının Fotoğrafını Göstermiş!"
Lisa Çalan’ın ardından söz alan, Sultanahmet’te turist kafilesini hedef alan katliamın tanığı ve grubun rehberi Sibel Şatıroğlu, katliamdan 1 saat sonra polisin bombacının fotoğrafını kendisine gösterdiğini aktardı. Sık sık sesi titreyen ve gözleri dolan Şatıroğlu, Türkiye’de bu katliamı konuşabileceği kimse olmadığını söyledi.
Gaziantep’te bir düğüne yönelik bombalı saldırıda hayatını kaybeden Orhan Yavuz’un babası Kasım Yavuz da söz alarak adalet talebini yineledi.
"Hesap Soramadığımızda Bizi Hareketsiz Bırakan Süreç Bizi De Katlediyor"
“Gördük” oturumunda ise HDP Milletvekili Oya Ersoy, Adli Tıp Uzmanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, Avukat Kazım Bayraktar, gazeteci Arzu Demir, yazar Erdoğan Aydın söz aldı.
İlk konuşmayı yapan, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, sözlerine dayanışmanın son derece kıymetli olduğunun altını çizerek başladı. “Yüzleşmediğimizde, hesap soramadığımızda ardı ardına bizi hareketsiz bırakan süreç bizi de katletmeye devam ediyor. Tanıklıkları paylaşan tüm dostlar çok kıymetli bir iş yapıyor” diyen Fincancı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın da Suruç Katliamı ile sürece dahil olduğunu söyledi.
2015-2016 yılında yaşanan katliamlarda hayatını kaybeden, yaralanan yurttaşların sayısının yaklaşık rakamlarla ifade edildiğini söyleyen Fincancı, bunun sebebinin de katliamlara gelen yayın yasağı olduğunu söyledi.
“İmar Affı Adı Altında Katliam Yaşandı Ve Yine Yayın Yasağı Getirildi”
Fincancı, “Kartal’da yaşanan bina çökmesinde de imar affı adı altında bir katliam yaşandı ve yine yayın yasağı getirildi.” dedi.
“Bu sürecin bir başka yansıması da sokağa çıkma yasaklarıydı. Bütün büyük illerde yokmuş gibi görünen yasaklar küçük yerlerde sürüyor. İnsanlar günlerce aylarca hapis hayatı yaşıyor. Büyük bir göç süreci yaşadı Türkiye, Sokağa çıkma yasakları bir yandan, ölümler bir yandan, şehirlerin ortasında patlayan bombalar bizi aslında evlerimize doğru kapatmaya zorladı" dedi.
“Bu Katliamların Hiçbirisinin Faili Meçhul Değil”
Fincancı’dan sonra sözü alan Avukat Kazım Bayraktar toplumsal davalardaki hukuki süreci anlattı. Bayraktar, sözlerine “Bu katliamların hiçbirisinin faili meçhul değil. Katliamlarda kullanılan, tetikçilerin yanında kamu kurumlarının içindeki işbirlikçileri, devletin hangi kamu görevlilerini nerelerde konumlandırdığı artık meçhul değil” diyerek başladı.
Bayraktar, katliamların organize bir suç örgütü olarak örgütlendiğini ve bunun Emniyet, MİT ve Yargı aracılığıyla yapıldığını söyledi. Ankara ve Suruç katliamlarında adları geçen Mustafa Delibaşlar, Yunus Durmaz gibi isimlerin 2012 yılında Antep Vali Yardımcısı ve Emniyet Müdürü’yle yapılan ortak bir toplantıda takibe alındığını aktaran Bayraktar, 2014 yılına kadar takibin devam ettiğini, biriken tüm delillere rağmen operasyon yapılmadığını ifade etti.
"2 Yıl Boyunca Takip Edildiler, Savcılık Operasyon İzni Vermedi!"
İktidarın 7 Haziran 2015 seçimlerine giden süreçte korku ve kaos ortamı yaratarak oylarını artırmak istediğini söyleyen Bayraktar “2 yıl boyunca takip edilen çeteler için, 2015 Mayıs ayında yani Diyarbakır katliamından 1 ay önce Emniyet Başsavcılığı’ndan operasyon için yazılı izin istendi. Savcılar katiller için talimat vermedi. Katilleri, katliamın ertesi gününde Gaziantep’te elleriyle koymuş gibi buldular. Katliamdan bir gün sonra nasıl yakaladınız? Gün gelip yargılandıklarında o kamu görevlilerine bunları soracağız”dedi.
Tüm bu katliamların devlet takibi altında yapıldığını söyleyen Bayraktar, “Tarih bir gün hesap soracak, bu yüzden kayıtlarını tutmaya devam edeceğiz” dedi.