“Krizde Ne Yapmalı?”

DİSK, KESK TMMOB, TTB tarafından düzenlenen Yoksullaşmaya, İşsizliğe, Güvencesizliğe Karşı Birlikte Mücadeleye!” şiarıyla 22 Aralık’ta Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda düzenlenen ve "Krizin faturasını ödemeyeceğiz" ifadesinin öne çıktığı mitingde emekçilere "Krizde ne yapmalı?" diye sorduk.

İnşaat İşçisi: 10 yıldır inşaat işçisiyim, iki sene öncesine kadar bir iki ay çalışmasam sorun olmazdı, ama şimdi bir ay çalışamazsam ailem bundan çok etkileniyor ve çok faturasını ağır ödüyorum. Kredi kartlarının taksitleri var. Çalışmayınca borçlanıyorum bir de onları ödemek zorunda kalıyorum. Bu mitinge katılmak için çok zor izin aldım. Çalışmadığım zaman yevmiyem kesiliyor. Her fırsatta emekçiye yük bindiriliyor. Krizin faturasını ödemeyeceğiz diye bağırıyoruz ama bunun da yolu ciddi anlamda direnmekten geçiyor. Ama topyekun direnmemiz gerekiyor. Fabrikalarda, inşaatlarda, okullarda. Aslında direniş her yerdedir, evdedir, sokaktadır, çalıştığın yerdedir, oturduğu bölgededir. Bunu herkese anlatabildiğimiz zaman gerçekten krizin faturasını ödemekten kurtulabiliriz ya da krizi yaratanlara ödetebileğimizi düşünüyorum.

 

Kamu Emekçisi: Çok kötü durumdayız gerçekten. Ciddi anlamda bir ekonomik bunalım var. Özellikle son iki yıldır bu perçinleşerek devam ediyor. Bu büyük bir kesime işsizlik olarak yansıyor. Aynı zamanda bütçemiz eriyor. Şu anda yüzde 50-60 oranında erimiş durumda. Şu andaki bütçemizle geçen yıl aldıklarımızı alamıyoruz. Başta hiçbir sosyal aktiviteye katılamaz olduk, sokağa çıkamıyoruz, markete gidiyoruz, ihtiyaç olan bir çok şeyi alamıyoruz, çocuklarımıza istediklerini alamıyoruz. Ama bundan daha kötü olan bir durum var ki, KESK ve diğer konfederasyonların düzenlediği bir miting olmasına rağmen çok az bir kitle görüyorum. Böyle olmamalıydı. Hayatlarından memnunlar demek ki. Böyle olmaması gerekiyor. Bunun için de bilinçlenmek, örgütlenmek gerekiyor. Eylem demek vurmak kırmak demek değil. Birlikte taleplerimizi haykırmak, arkadaşlarınla, meslektaşlarınla dayanışma için bir arada olmak demektir. Elbette bunlar da aşılacaktır. Bunun tek yolu da birbirimize sahip çıkmak, kenetlenmektir. Başka da yolu yok.

 

Öğrenci: Krizi yaşamımın her alanında hissediyorum. Özellikle kitap alırken. Fiyatlarında büyük bir artış oldu. Diğer yandan başka aktiviteleri de yapamıyorum. Bir kursa gitmek istesem çok pahalı, bir gitar almak istesem alamıyorum çok pahalı. Okulda kantin fiyatlarında büyük bir artış oldu. Eskiden de ucuz olduğunu söyleyemem ama şimdi çok daha yükseldi. Artık okulda yemek yiyemiyorum. Emekçi bir ailenin çocuğuyum. Ve babam her akşam işten atılma korkusunu yaşadığını söylüyor. Krizin faturasını kapitalistler ödesin söylemini doğru bulmuyorum. Çünkü onlar iktidarda olduğu sürece emekçiler krizin faturasını ödeyecekler. Biz ancak kapitalist sistemin iktidarını yıkarsak, emekçiler olarak iktidarda olursak krizin faturasını ödemeyiz.

 

Eğitim Emekçisi: Yalnız bizde değil dünyanın bütün ülkelerinde krizin faturasını emekçiler ödüyor. Sağlıktan, eğitimden kesinti yapılıyor. Yaşam kalitesi düşüyor. Çarşıya pazara gittiğimizde bu krizin boyutlarını görüyoruz. Bunun için krizin faturasını emekçiler değil patronlar ödesin diyoruz. Bizim istediğimiz de bu yönde eşit bir paylaşım. Emekçiler imkanlardan adil bir şekilde yararlansa, eşitçe bölüşülse kriz de olsa emekçilere yansımaz. Bundan da bizi yönetenler sorumlu bu meydanlarda olmamızın nedeni de onlara hesap sormak içindir. Bizler bu yükü kabul etmemeli, itiraz etmeli, hesap sorabilmeliyiz.

 

Eğitim Emekçisi: Ben eğitim emekçisiyim sendikamla birlikte mitinge katıldım. Kapitalist sistemde kriz ara sıra olan bir şey değil, sistemin kendisidir. Bunu bu şekilde tespit ederek krizin çözümü üzerine düşünmek gerekiyor. O yüzden krizin faturasını ödemeyeceğiz ya da krizin faturasını yaratan yüzde bir ödesin söylemleri gerçeği yansıtmıyor ve gerçek bir hedef göstermiyor biz emekçilere. Krizin kendisinin kapitalist sistem olduğunu tespit etmek ve krizi ortadan kaldırmanın da yolu ancak bu kapitalist sistemin ortadan kaldırmaktan geçiyor. Krizlerin nedeni olan bu emperyalist kapitalist sistemi ortadan kaldırmamız gerekiyor.

 

Kamu Emekçisi: Enflasyon rakamları ile emekçilere verilen zamlar eşit ilerlemiyor. Sürekli deyim yerindeyse cepten yiyiyoruz. Enflasyon yüzde kırklarda olmasına rağmen bizim maaş artışlarımız yüzde 3-4 oranında. Ayrıca KHK ile işlerinden atılan arkadaşlarımız var. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek söz konusu. Bugün istediğimiz katılım yok onun nedeni de bir korku imparatorluğu yaratılmış olması. Emekçilerden topladıklarını sermayeye aktararak krizin faturası ödenmiş oluyor. Krizin bedeli emekçiye yükleniyor. Hiç bir sermaye (iflas etmiş olsa dahi) sahibine yansımıyor. Aç kalan, yoksullaşan emekçiler oluyor. Krizden çıkış da paylaşım sorunu. Pastadan yeter oranda payın emekçilere ayrılması halinde yetecektir aslında. Sermaye Sahiplerinin gözü dönmüşçesine sermayesini katladığı bir ortamda krizden çıkmak zaten mümkün olmaz.

 

Tekstil İşçisi: Ben işçiyim ama bugün değil 20 yıldır krizden etkileniyorum. Bizim krizden etkilenmememiz için sermaye sınıfının yıkılması lazım. Sermaye sınıfı ortadan kalkmadan işçiler emekçiler krizden kurtulamayacak. Bu kriz dönemini atlasak bile en kısa zamanda yeni krizlerle karşılaşacağız. Bu nedenle de emekçilerin krizlerle karşılaşmaması için bu düzenin, sermaye düzeninin yıkılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü kapitalist sistem olduğu sürece bazı şeyler değişse de bazı şeyler değişmeyecek, tekrar tekrar yaşayacağız. Yani aslında her seferinde sivrisinekleri öldürmeye çalışmak yerine, sivrisineklerin oluşmasına neden olan bataklığı kurutmak gerekiyor. Bu sorunun ve pek çok sorunun ancak sosyalist sistemde çözüleceğine inanıyorum. Kapitalist düzende hiç bir sorunun çözülebileceğine inanmıyorum.