Devrimci İşçi Komiteleri (DİK), Sultangazi İlçesi Gazi Mahallesi Cemevi'nde 'İşçiler Krizi Konuşuyor? Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?" adlı konulu etkinlik düzenledi.
Etkinliğin gerçekleştirildiği salona "Şimdi Devrim Zamanı, İşçiler Birleşin Devrim İçin Savaşın, Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?" yazılı ozalitler asıldı.
Devrim İşçi Komiteleri adına bir tekstil işçisinin açılış konuşmasıyla başladı etkinlik. İşçilerin ekonomik ve politik kriz koşullarında yaşamlarını sürdürebilmekte her geçen gün daha da zorlandığını, bu sömürüden kurtulabilmenin nasıl mümkün olacağının yol ve yöntemlerini birlikte konuşup tartışarak buradan ortak bir sonuç belirlemek istediklerini ifade etti.
İşçilerin deneyim aktarımları ve canlı tartışmalarla kriz süreci ele alındı.
Emekli bir Tekel işçisi söz aldı. Kriz nedir? sorusuyla başladı. Kriz, biz işçilerin gelirlerinin giderlerini karşılamamasından başka bir şey değil diyerek, havada uçuşan rakamlar arasında yaşayan insanların, aileleriyle birlikte işçilerin durumlarının ve dramlarının unutturulduğunu söyledi. İşçilerin her ekonomik kriz döneminde aynı sorunla tekrar karşılaştığına işaret etti. Sözü sendikalara getirdi. Kendi deneyimlerini aktardı. Çeşitli işletmelerde sendikalı oldukları için işten atılan ve eyleme geçen işçilerle yaptığı sohbetlerden örnekler vererek, “sendikal örgütlenmeler önemli, ama tek başına bunlar bizi kurtuluşa götüremez. Sendikaların sınırları var. Oysa bizim, eğer kurtulmak istiyorsak, bu sınırları da aşmamız gerekiyor. Bu yüzden de kendini hiçbir yasa ile sınırlamayan, aleni olmadığı için alenen hedef de olamayacak olan komitelerde birleşmemiz gerekiyor. Asıl güç burada. Tekrar ediyorum. Sendikalar önemli. Bizim okulumuz. Ama sadece sendika ile yetinmek bizim temel hatamız. Sadece ekonomik taleplerle sendikal örgütlenmenin de ekonomik ve politik krizde yeterli olmadığı ayan beyan ortada. Tabanda komitelerde örgütlenmeliyiz. İşçi komitelerini yaygınlaştırmalıyız” dedi.
Son süreçte giderek ağırlaşan ekonomik ve politik krize karşı bir çok emek ve meslek örgütlerinin, siyasi hareketlerin "Krizin faturasını ödemeyeceğiz" sloganıyla çalışma yürüttüğüne fakat çözüm önerilerinin kapitalist sistem içinde ekonomik kazanımlar sağlamaktan öteye gitmediğine dikkat çekerek "Krizin faturasını ödemeyeceğiz demek işçi sınıfını aldatmaktır çünkü kapitalist sistem değişmedikçe işçiler, emekçiler krizin tüm faturalarını ödemek zorunda kalır. Ekonomik ve politik krizden kurtulabilmenin tek bir çözümü komitelerde örgütlenerek iktidar hedefli devrim mücadelesi vermektir" dedi.
Ağırlıkta tekstil işçilerinin katılım sağladığı etkinlikte işçiler çalışma ve yaşam koşullarını paylaştı. Çalıştıkları işyerlerinde ücretlerinin ödenmesi, daha iyi çalışma koşulları vb. için verdikleri mücadeleyi, bir araya nasıl geldiklerini aktardı.
Bir kadın tekstil işçisinin göçmen işçilerin ağırlıkta olduğu işyerindeki deneyimleri, özellikle göçmen işçilerin örgütlenmesi konusunda pratik ve önemli ipuçları ile doluydu. Cumartesi günleri çalışmamak için örgütlü bir şekilde iş bırakarak nasıl bir kazanım sağladıklarını aktardı. İşyerinde bütün işçilerin birlikte hareket ederek işbaşı yapmadıklarını ve kararlı duruşları sayesinde artık Cumartesi günleri çalışmak zorunda olmadıklarını anlattı.
İşçiler söz alarak ve konuşmacıların anlatımlarına katkıda bulunarak çalışma ve yaşam koşullarından, mücadele deneyimlerinden örnekler aktardılar. Canlı tartışmalar yürütüldü.
Bir başka işçi geldi kürsüye. “Otuzbeş yıllık tekstil işçisiyim” diye başladı söze. Bir zamanlar deneyimli bir işçinin kendisine “nasıl bir işçisin?” diye sorduğunu, kendisinin de “iyi bir işçiyim” dediğini, bunun üzerine “Kimin için, patronlar için mi?” diye tekrar sorduğunu anlattı. “O günden beri kendim için, sınıfım için iyi bir işçi olmaya çalışıyorum. 19 yaşımdayken Sümerbank’taydım. İşçilerin hakkını savundum diye komünist dediler. Komünistin ne demek olduğunu bile bilmiyordum.” dedi. Üç aydır işsiz olduğunu belirtti. “Psikolojim berbat. Genel olarak işçilerin psikolojisi böyle. İşsizlik, parasızlık, yok sayılma, adam yerine konmama... Bir haftada 6 gün kimlik kontrolüne girdim, gözaltına alındım. İsyan ettim sonunda. Açtım ağzımı yumdum gözümü. Kiramı ödeyemiyorum. Ev sahibi de beni yok sayıyor. Kira bile istemiyor. Şu an işsiz bir işçi olarak söylüyorum. Artık her şey bitti. Ücretmiş, zammış... hayır, şu an sadece tek bir şey var: Devrim. Bu iktidar ya düşecek ya düşecek. Başka bir çıkar yolumuz yok” diyerek sözlerini tamamladı.
Bir başka tekstil işçisi işyerindeki örgütlenme ve mücadele deneyimlerini aktarırken, örgütlenmenin ve birlikte hareket etmenin en temel mesele olduğuna vurgu yaptı. Tabanda bir araya gelen işçilerin patron karşısında nasıl güçlü konuma geçtiklerini anlattı.
Patronların ve iktidarların işçileri, cinsiyet, ulusal ve etnik kimlikleri üzerinden ayrımcılık yaparak işçiler arasında rekabet ve düşmanlık yaratarak daha fazla sömürdüğüne ilişkin örnekler üzerine aktarımlar da yapıldı. İşçilerin, emekçilerin haklarının gasp edilmesini önlemenin ancak bu farklılıklara rağmen birlik olmalarıyla mümkün olduğu üzerinde duruldu.
Toplantıya katılan bir küçük patron “hep işçileri haklı görüp patronlara vuruyorsunuz” itirazıyla tartışmayı alevlendirdi. İlişkinin iki karşıt kutbu net çizgilerle yine kendini gösterdi. Soruna iki karşıt yönden yaklaşan iki uç tatlı sert bir tartışmaya tutuştu. İstisnasız tüm işçiler küçük patronu mahkum eden konuşmalar yaptılar.
Kürsüye küçük bir konuşmacı çıktı. Hasta çocuğu için izin isteyen işçiye izin vermeyen bir patronun davranışını “sanki bu bana biraz suçmuş gibi geliyor” diyerek eleştirdiğinde salondan alkışlar yükseldi.
İşçilerin birliği sağlandığında çeşitli kazanımlar elde edebildikleri fakat her kriz döneminde bu kazanımları hızla yitirdiklerini vurgulanan etkinlikte bunun yaşanmaması için nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektiği üzerine tartışma yürütmek istendi.
Etkinliğin ikinci bölümünde Mücadele Birliği Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Acar, "Kriz" tanımı üzerinde durdu.
Burjuva ekonomistlerin krizleri döviz kurları, faizler ve enflasyon oranları üzerinden işlediklerini, bu rakamsal istatistiklerin işçi ve emekçilere yansıyan yönünü de gizlediğini ifade etti.
Son dönemdeki ekonomik ve politik gelişmelere değinen Acar, krizin milyonlarca emekçiyi ne şekilde etkilediğini sanayi bölgelerindeki işçiler üzerinden değerlendirme ve gözlemlerle aktardı.
İktidarın ve burjuva ekonomistlerin döviz hareketini öne çıkararak krizin atlatıldığı masalının gerçeği yansıtmadığını, Türkiye’de üretimin ithalata bağlı olduğunu ve üretim azaldığı için de döviz ihtiyacında düşme olduğu bu nedenle de döviz kurlarının bir miktar düştüğünü aktaran Acar, çok büyük sermayeli tekeller dışında bir çok şirketin konkordato ilan ettiğini verilerle açıkladı.
Bunun da binlerce işçinin işsizlik ve aileleriyle birlikte açlığa mahkum edilmesi anlamına geldiğine dikkat çeken Acar işçilerin bir çok iş kolunda nasıl bir baskı ve sömürüyle karşı karşıya kaldığını belirtti.
Etkinliğin üçüncü bölümünde ise örgütlenme biçimleri üzerine tartışma yürütüldü.
İşçi ve emekçilerin ekonomik kazanımları için sendikalar ve meslek örgütlerinde örgütlenmelerinin yeterli olmadığı, sömürünün son bulmasının kapitalist sistemde mümkün olmadığı, aynı zamanda politik bir mücadele verilmesi gerektiği üzerinde duruldu.
Kapitalizm varolduğu sürece de sömürünün varolacağı, bunun ancak sosyalizm hedefli bir devrim mücadelesiyle son bulacağı üzerine konuşularak örgütlenme biçimleri üzerine tartışma yürütüldü.
İşçilerin emekçilerin işyerlerinde cinsiyet, inanç, ulus gibi farklılıkları gözetmeksizin komitelerini oluşturmaları gerektiği üzerinde duruldu. Komitelerin ekonomik mücadelenin yanında politik mücadele araçları olduğu ifade edilerek işçi eylemleri, toplumsal hareketlerdeki yönlendirici etkileri üzerine fikir alışverişinde bulunuldu.
İşçi sınıfının içinde bulunduğu durum, siyasetlerin ekonomik kriz üzerinden mücadele politikalarına da değinilen etkinlikte, işçilerin, kadınların, gençlerin bulundukları alanlarda varolan sorunlar üzerinden hareketle komiteler oluşturmak ve politik yönde gelişimini de sağlayarak sosyalizm hedefli bir devrim mücadelesini yürütmeleri gerektiği üzerine konuşuldu.
Bilinçli işçi ve emekçilerin ısrarla komitelerin yaygınlaşması iktidar hedefli politikalarını bulundukları her yerde anlatılması gerektiği sonucuna varılarak etkinlik sonlandırıldı.