“68’in 50.yılında ‘Gerçekçi Ol İmkansız Görüneni İste’ Şiarıyla ‘68 Ve İbrahim Kaypakkaya Sempozyumu", 19 Mayıs günü 10.30’da Taksim Hill Otel’de yapıldı.
Partizan, Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Yeni Dünya İçin Çağrı (YDİ) tarafından düzenlenen sempozyum iki gün sürecek ve ikişer oturumda yapılıyor.
Sempozyum ilk olarak saygı duruşu ile başladı. Ardından yapılan açılış konuşmasında, 68’in kısa bir panoramasını çizilerek 1968 yılında dünyanın dört bir yanında gelişen hareketin Türkiye ve Kürdistan’da da yansıma bulduğu dile getirildi.
Sinevizyonun ardından sempozyumun ilk oturumu, KÖZ adına Niyazi Armutlu’nun konuşması ile başladı.
Niyazi Armutlu, öncelikle devrimciler,komünistler olarak uzun süredir böyle ortak etkinlikler gerçekleştiremediklerini,bu açıdan bu etkinliğin sevindirici olduğunu söyledi.Armutlu, Kaypakkaya'nın 71-72 kopuşunun en son ve en ileri halkası olduğunu belirtti.
HDP adına konuşan Murat Mıhçı ise bir Ermeni olduğunu dile getirerek, ermeni halkının tarihçesine değindi. Mıhçı, " '80 sonrası başarısızlığımızın nedenlerini sorgulamak ve özeleştiri vermek gerekiyor" dedi."Siyasetimizi hep içe doğru yaptık, dışa açılamadık"diye ekledi. Kendilerinin Gezi'den bir devrim filan beklemediklerini söyleyen Mıhçı, "eğer Gezi başarılı olsaydı ne yapacaktık?" diye sordu.“Bundan sonra neler yapacağımızı hep birlikte tartışmamız gerekiyor” diyerek Kürt halkının yaşadıkları ile Ermeni halkının yaşadıklarının benzer olduğunu sözlerine ekledi. Mıhçı,sonrasında Rojava’da IŞİD’e karşı savaşırken ölümsüzleşen Nubar Ozanyan’ı anarak konuşmasını bitirdi..
Yeni Dünya İçin Çağrı Çetin Deste söz alarak "2018'de dünyadaki gelişmelere damgasını vuran şeyin emperyalistler arasındaki çelişkiler olduğunu" belirtti. Deste, "ABD emperyalizmi geriliyor, Çin emperyalizmi gelişiyor. ABD emperyalizminin son süreçteki saldırganlığının nedeni bu" dedi. Desti, "Suriye'de ya da dünyanın herhangi bir bölgesinde temsilciler üzerinden süren savaşlardan bir dünya savaşı çıkmaz" dedikten sonra "işçi sınıfı önderliğinde bir barış hareketi yaratılarak savaşın engellenebileceğini"ileri sürdü. Desti, ayrıca, "Ağırlık merkezinin batıdan doğuya kaydığını,Türkiye işbirlikçi tekelci burjuvazisinin emperyalistleşme çabaları olduğunu" söyledi.
Alınteri adına Mürüvvet Küçük, 68’in her ülkede farklı, o ülkenin özgünlükleriyle farklı şekilde vücut bulduğunu ancak 68’in “statükoya” devrimci bir meydan okuma ile ortaklaştığını dile getirdi. 68’in ardından Türkiye’de 3 çizginin oluştuğunu dile getiren Küçük, çizgiden birinin İbrahim Kaypakkaya’nın TKP/ML’si, Mahir’in THKP-C’si Deniz’in THKO’su olduğunu sözlerine ekledi. Küçük, "İbrahim Kaypakkaya'nın ideolojik, politik ve örgütsel anlamda daha bütünlüklü bir kopuş olduğunu" söyledi ve "İbrahimin ardıllarının ona layık, bütünlüklü bir sıçrama yapamadığını düşünüyoruz" dedi. Küçük, konuşmasının sonunda "dünya ölçeğinde bir faşistleşme" olduğunu söyledi.
Sosyalist Meclisler Federasyonu adına Emrah Saltık da konuşmasında, " içeride faşist eğilimlerin arttığı, emekle sermaye ve sermayenin kendi arasındaki çelişkilerin yoğunlaştığı bir dönemden geçildiğini" söyledi. "Yaşamın her alanında hakların gaspedildiği bir dönemdeyiz" diyen Saltık, "hayırsever kapitalizm"den bahsetti ve "işçi sınıfı adeta dilenci durumuna getirildi" dedi. "Bugün niye kitlelerden koptuk?"diye soran Saltık, "çünkü sınıfsal bakış açısından koptuk, 'radikal demokrasi' gibi düşünceler gelişti" dedi. “68’e bakıldığında İbrahim Kaypakkaya, Mahir ve Deniz’den ayrıştırılamaz ancak aynılaştırılamaz da” diyerek sözlerini bitirdi.
İlk oturum, izleyicilerin soru, öneri ve eleştirileriyle, panelistlerin cevap vermesi ile sona erdi.
Verilen aranın ardından 2. oturum, Mücadele Birliği adına Vefa Serdar’ın söz almasıyla başladı. Serdar, konuşmasına böyle bir etkinlikte kendilerine yer verildiği için düzenleyici kurumlara teşekkür ederek ve Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya şahsında '68'den bugüne devrim için savaşırken ölümsüzleşen savaşçıları anarak başladı. Serdar, "aslında bir değil iki '68'den bahsetmek gerektiğini, birincisinin Avrupa'da daha çok gençliğin yaşam tarzlarına müdahaleye karşı varolan otoriteye bir isyan şeklinde geliştiğini, ve hızla yayıldığını, bir programlarının ve iktidarı ele geçirme hedeflerinin olmadığını; üçüncü dünya ülkelerinde gelişen '68'in ise, daha planlı-programlı, devrimi ve siyasi iktidarı hedeflediğini ve bunun için de zora dayalı bir mücadeleyi temel aldığını söyledi. Denizlerin, Kaypakkayaların yola çıkarlarken daha en başta bir ordu kurma cüreti gösterdiklerini, Mahirlerin bir cephe kurduklarını belirten Serdar, bu anlamıyla her üçünün de kemalizmden kopuş yaşadıklarını, '71 çıkışının parlamenter anlayıştan, reformizmden yolları ayırmak olduğunu, burjuvaziye güvensizlik temelinde örgütlendiklerini ve zor araçlarıyla mücadele ettiklerini vurguladı. Onların devrimi canlı gördüklerini, kısa sürede devrim yapacaklarına inandıklarını söyleyen Serdar, bu önderlerin Kürt ve Türk halklarının birleşik mücadelesine ve birleşik devrime inandıklarını ve bunun için savaştıklarını söyledi. Burada bir düzeltme yapmak istediğini söyleyen Serdar, Deniz'in idam sehpasındaki son sözlerinin "Yaşasın Halkların Kardeşliği" değil, "Yaşasın Kürt ve Türk Halklarının Birlikte Mücadelesi" olduğunu belirtti. Daha sonra günümüz dünyasını değerlendiren Serdar, "kapitalizmin yeni bir evresinin yaşanmakta olduğunu, bunun kapitalizmin sıçramalı çöküş ve sosyalizmin sıçramalı yükseliş evresi olduğunu, yeni evrenin devrimlerinin başladığını, görmek isteyenlerin Tunus'a, Mısır'a, hemen yanıbaşımızdaki Rojava Devrimi'ne bakabileceğini söyledi. Gezi Ayaklanması'na da değinen Serdar, HDP'li Mıhçı'nın sözlerine atıf yaparak, Gezi'den niye bir devrim beklemediklerini sordu? Gezi'de varolan hükümetin yıkılacağını düşünen herkesin yerine ne konulması gerektiğini söylemek zorunda olduğunu söyleyen Serdar, kendilerinin geçici bir devrim hükümeti programı sunduklarını ve diğer devrimci yapılara bu programı hayata geçirebilmek için birlikte hareket etme, bir güçbirliği oluşturma çağrısında bulunduklarını, ama diğer yapıların bu çağrıyı "abartılı" bulduklarını ve Taksim Dayanışması'nın taleplerini savunduklarını anlattı. Ve "neden" diye sordu, "Beşiktaş Çarşı grubunun harekete önderlik ettiğini, varolan devrimci yapıların sadeleşmiş bir devrim programı çerçevesinde harekete önderlik etmesinin önünde ne engel vardı?" dedi. Daha sonrasında Gezi Ayaklanması'nın sonuçlarını birilerinin "seçim bloğu" vb ile heba ettiğini söyleyen Serdar, aynı mantığın hala devam ettiğini, bugün yine parlamentodan umudunu kesmiş geniş yığınlar arasında "parlamenter hayaller" yayanların olduğunu, yürünmüş yolları yeniden yürümekten usanmayanların bundan ne zaman vazgeçeceğini bilmediklerini söyleyen Serdar, "açık ki seçimlerle gitmeyecekler, ve bunun mesajlarını ilk ağızdan veriyorlar" dedi. Ve esas olarak Seçim sonrasına hazırlanmak gerektiğini, "zafer ilan etme"ye hazırlanan dinci faşizme karşı bütün devrimci güçlerin biraraya gelmesi gerektiğini söyledi. Serdar, ikinci oturumdaki sözlerini '68 Fransasındaki eylemcilerin bir sloganına ek yaparak bitirdi: "Bütün İktidar Hayalgücüne"; "Bütün İktidar Emeğin Olacak"!
ÖSP adına Sinan Çiftyürek Kürtçe selamlama yaparak, konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yaptı, “68 bir başkaldırıydı” dedi ve bu başkaldırının Türkiye ve Kürdistan versiyonu olduğuna vurgu yaptı. Çiftyürek, 68’in bir tekrar olmadığını dile getirerek, dünyada gelişen hareketlerin geçmişi tekrarlamadığını belirterek, “Bizim de onları tekrar etmememiz gerekiyor, doğru üzerinden yükselmemiz gerekiyor” dedi. Sinan Çiftyürek, bugün Lenin'in bahsettiği anlamda bir devrimci durum olmadığını söylediği konuşmasında, Türkiye ve Kürdistan devriminin ortak mecrada akmadığını ve ayrı dinamiklere sahip olduğunu iddia etti.
ESP adına Emin Orhan söz aldı ve" '68'in geleneksel olana itiraz olduğunu; dünya devrim merkezinin düşünsel tıkanıklık yaşamasının '68 çıkışına vesile olduğunu" söyledi. Orhan, Türkiye’ye bakıldığında kentlere yoğunlaşmanın gerekliliğini ve bu süreçte kentlerin giderek öneminin arttığını, bununla birlikte kentin çelişkilerinin giderek artmaya başladığını belirtti.
Birleşik Devrimci Parti adına Çağdaş Balcı, “71 kopuşu ve hareket örgütleri, Marksizm-Leninizm iddiası için elimizdeki tek seçenektir” dedi. " '71, bizim açımızdan politik şiddetin bilinçli ve etkin kullanılmasıdır" diyen Balcı, '68'de asıl çelişkinin yapısalcılık(parti geleneği) ile iradecilik(hareket geleneği) arasında olduğunu ve bir nevi yapı-söküme ihtiyaç olduğunu söyledi.
Ardından Partizan adına söz alan Rahime Karvar,'68'in bir kırılma hareketi olduğunu, Çin'de yaşanan Büyük Proleter Kültür Devrimi'nin bunda etkili olduğunu söyledi. '68'de Fransa'da atılan bir sloganın herşeyi özetlediğini söyledi: "Barikat, sokağı kapatıyorama ufukları açıyor". Karvar, bugün devrimci harekette giderek artan kriz ve tıkanıklığa değindi. "Devrimci irade zayıflığımızı tersine çevirme yeteneğinden neden yoksunuz?" diye sordu ve cevabını Lenin'den yaptığı bir alıntıyla vermeye çalıştı. Ve asıl sorunun "abartılı devrimcilik"te olduğunu söyledi.
Konuşmaların ardından panel serbest kürsü ile devam etti ve sempozyumun ilk günü sona erdi.