Şairin dediği gibi "O mükemmel bir kafa/ mükemmel bir yürek/ yumruklarıyla erkek, gözleriyle çocuktu/ hudutsuz ve allahsız bir baştı o/ yoldaştı o". Dolayısıyla onunla ilgili söylenecek her şey yetersiz kalacaktır. Bazen her şey çok yalındır aslında. Çernişevski'nin Nasıl Yapmalı romanında söylendiği ve Yaşar Bulut (Agit) yoldaşın sık sık tekrar ettiği gibi: "Qui vivra verra/ et çaira, et çaira"… Yaşayanlar görecek/ işler yürüyecek, işler yürüyecek.. Ya da Bulgar komünist şair Vaptsarov'un dediği gibi: " kavga amansız ve katı/ kavga dedikleri gibi destansı/ ben düştüm, yerimi başkası alacak/ o kadar/ burada bir kişinin lafı mı olur/ .../ o kadar yalın ve akla yatkın"...
Söz konusu olan Kenan gibi bir yoldaş olunca, şiirler de yetersiz kalıyor onu anlatmaya. Bir ömrü bir şiir gibi yaşadığındandır belki de. Onu tanıyanlar arasında yüreğinin ve bilincinin üzerinde derin etkiler bırakmadığı tek bir insan bulmak mümkün değildir. Öğrendiği ve inandığı şeyleri öyle bir tutkuyla, ama sakin ve inanarak anlatırdı ki karşısındakine, onu bir kez dinlemiş olan herkes mutlaka etkilenirdi. Sürekli olarak kendisini geliştirme telaşındaydı Kenan; adeta bir yere yetişmek için acele ediyordu. Onu yakından tanıyanlar, bu telaşın devrimin hızına yetişmek için olduğunu bilirlerdi. Aslında hareketlerinde yavaş olan bir yoldaşın kendini ve yoldaşlarını geliştirmek için böyle tezcanlılık göstermesi kimilerine şaşırtıcı gelebilir; ama beyni öylesine devrimin sorunlarına yoğunlaşmıştı ki, her şeyi devrimin ve ona önderlik edecek olan kolektifin gelişimi açısından ele alıyordu. Bütün çabası, kolektifin hak ettiği yere gelmesi içindi.
Onunla ilk tanıştığımızda daha çok gençti. Buna rağmen kafasında devrime önderlik iddiasında olan yetişkin insanların tartıştığı sorunlar dönüp duruyordu. Gazi Mahallesi'nde bir grup arkadaşıyla birlikte, varolan örgütleri tek tek gözden geçirmişler ve hiçbirinin sürece cevap veremediği sonucuna varmışlardı. Bunu böyle yapan ilk gençler onlar değildi kuşkusuz; onları ayırt eden özellik, burada durmamaları, devrime önderlik edecek bir örgütü kurmak için yola koyulmalarıydı. Evet daha çocuk denilebilecek gençler, var olan örgütlerin hiçbirini beğenmeyerek örgüt kurmaya yelteniyorlardı. Eğer tam da bu süreçte bizimle tanışmasalardı, mümkündür ki, bugün devrimci yelpazede bir örgüt daha olabilecekti.
Bölgede faaliyet yürüten yoldaşlar, gazete dağıtımı sırasında Kenanların evine de uğramışlar ve annesiyle, kız kardeşiyle tanışmışlardı. Annenin ve kız kardeşin bütün olumlu izlenimlerine rağmen, Kenan ısrarla mesafeli tutumunu sürdürüyor, ihtiyatlı yaklaşıyordu. En sonunda faaliyetleri diğer siyasetler tarafından "bölgeyi hallaç pamuğu gibi attılar" şeklinde tarif edilen kadın yoldaşlar, Kenanların evine bizi götürdüler.
Evin kapısı, apartmanların arasında sıkışmış ince bir yoldan geçilerek ulaşılan bir yerdeydi. Kapı ilk açıldığında Gazi Mahallesinin alışıldık, mütevazi işçi evlerinden biri olduğunu hemen anlardınız. Bir kaç küçük eşya, bir uzun ince dolap ve üzerine yerleştirilmiş bir televizyon. Biz, hemen aileyle sohbete daldık. Biz onları, onlar bizi tanımaya çalışıyoruz. Bir emekçi ailesi ve belli ki devrimcileri ayırt etmeden seviyorlar. Zindandan yeni çıktığımız ve bedeller ödediğimiz için de bizimle daha çok ilgilendiler. 19 Aralık Katliamı'nın tüm izleri duruyor. Tarihi Ölüm Orucu Eylemi devam ediyor. Yoldaşlarımız, ölüm(süzlük)ün kıyısındalar; zaman daralıyor. Kelimenin tam anlamıyla Sabırsızlık Zamanı... Biz anlatıyoruz, onlar dinliyorlar. Kenan, televizyon dolabının yanında duruyor; dolabın üzerine ders kitabını koymuş, kalemi elinde çeviriyor, küçük hareketlerle atıp tutuyor. Bizim konuştuklarımızla mı ilgileniyor, yoksa ders çalışıyor da nezaketen mi bizi bırakıp başka bir odaya gitmiyor anlamak güç; ama konuşma ilerledikçe ilgisinin önündeki kitaptan bize doğru kaydığını fark ediyoruz. Yine de o gün, eğer yanlış hatırlamıyorsam, sohbete hiç dahil olmadı; sadece dinledi. Biz o evden çıkarken elimizi sıkıca tutuşundan, onun aradığını bulduğunu düşünmüştük.
Yıllar sonra, dergi bürosunda, dergi çalışanı yoldaşlar, küçük bir sürpriz yapıp, bakkaldan aldıkları bir topkekin üzerine bir mum koyarak doğum günümüzü kutladığında, Kenan yoldaş, o kargacık burgacık yazısıyla küçük bir kağıda yazdıklarını bana uzattı. Kağıdın üzerinde "bizim eve geldiğiniz o gün, nasıl yaşayacağıma karar verdim; hayatım boyunca bu örneği izlemeye devam edeceğim; iyi ki doğdunuz" yazıyordu. Bu, bütün hayatım boyunca aldığım en güzel doğum günü hediyesiydi.
Bütün bir yaşamı boyunca, o ilk karşılaşmada aldığı kararın peşinden gitti. Doğru bildiği şeyleri, bizlerle çatır çatır tartışarak yeniden kurguladı. Pratiğin ateşi içinde sınamalardan geçirdi; her şeyiyle sahiplendi. Yeri geldiğinde eksik, ya da yanlış gördüğü şeyleri eleştirmekten geri durmadı. Zihni her zaman devrimin sorunlarıyla meşgul oldu. Öyle ki, ideolojik, politik ve örgütsel gelişmenin dışında bir şeyle ilgilenmedi nerdeyse. Sevdasını da içinde yaşadı, kırgınlıklarını da, özlemlerini de. Naif bir kişiliği vardı yoldaşın. Kimseyi kolay kolay incitmez, kolay kolay sesini yükseltmez; sabırla bildiği doğruları anlatmaya devam ederdi. Söylediklerinin gücünden o kadar emindi ki, karşısındakiler en yanlış şeyleri savunuyor olsalar dahi, onları doğrulara ikna edeceğini düşünürdü. İdeolojisinin ve politikasının gücünden o kadar emindi ki, bıkmadan usanmadan anlatmaya devam ederdi.
Bir gün sanat merkezinde, yeni yeni gelip gitmeye başlayan bir gençle tartışıyordu. Sesini hiç yükseltmeden sakin sakin cevap veriyordu. Biz de yan tarafta istemeden de olsa konuşmalarına kulak vermiştik. Konu Stalin üzerineydi ve malum genç, bildik Troçkist argümanları sıralayıp duruyordu; bir yerde Stalin'e "katil" dedi. Kenan yoldaşın tepkisinin ne olacağını görmek için bekledik. Baktık ki, yoldaş sakin sakin Stalin'in öyle olmadığını, ona atfen söylenen bu tür şeylerin doğru olmadığını anlatmaya devam ediyor; kendimizi müdahale etmek zorunda hissettik. Ve sonradan troçkist olduğunu öğrendiğimiz o çocuğu sanat merkezinden kovduk. Yoldaş, önce tutumumuzun neden bu kadar sert olduğunu anlayamadı; tartışmanın olabileceğini ama Stalin'e hiçbir yerde "katil" dedirtmeyeceğimizi yoldaşa anlattığımızda, ilk defa troçkistlerin "enterizm" adını verdikleri, kendi kimliklerini gizleyerek, devrimci kurumlara gidip geldikleri ve bu şekilde Stalin karalaması yaparak kendilerini haklı çıkarmaya çalıştıkları bir taktik izlediklerini öğrenmiş oldu. Durumu kavradı ve ondan sonra politik uyanıklığı elden bırakmadı. Buna rağmen sonradan gittiği temsilci toplantılarında dahi, yoldaş asla ve asla, diğer siyasi yapılara karşı kaba olmadı. Her zaman doğru, devrimci politikaları sakin, belirli bir nezaket içinde ve tutarlı şekilde savunmaya devam etti.
Diğer siyasi hareketlerin en üst düzeylerinde görülebilecek siyasi olgunluğa ve birikime sahip olduğunu, onu tanıma bahtiyarlığına erişmiş olanlar bilir. Naif bir yoldaştı; ama kırılgan, çabuk havlu atan, iddiasız bir yoldaş değildi. Söz konusu olan ideolojik-politik ve örgütsel doğrular olunca nasıl bir militan kararlılıkla hareket ettiğini hepimiz biliriz. Duygusal bir yapısı vardı; ama aynı derecede soğukkanlı, aynı derecede kararlı ve cesur bir yapısı da vardı. Karar verirken asla duygusallığa kapılmaz; komünist bilinci ona ne söylerse öyle davranırdı. Tıpkı Denizler gibi, "güneşten ışık yonta(n)"lardan biriydi. Gece gündüz demeden sürekli okur; okuduklarından yazılı alıntılar yapar; bunları yoldaşlarına ve çevresindeki insanlara okuturdu. Elinden kitabı düşürmezdi; marksist-leninist klasikler başta olmak üzere, devrimci romanları ve araştırma kitaplarını severdi. Onun nasıl bir "kitap kurdu" olduğunu herkes bilir; hele hele kütüphanelerinden onun tarafından eksiltilmiş bir çok kitabı olanlar daha iyi bilir. Beyni korkunç bir öğrenme merakıyla doluydu. Boş, teorik gevezelikler yapmak için değil, yaşamın içinde öğrendiklerini uygulamak için okurdu Kenan yoldaş. Her zaman bir "parti okulu"nun gerekli hatta zorunlu olduğunu söylerdi. Zor'a dayalı mücadele üzerine kafa yorar, Mahirlerin, Denizlerin yaptığı şeylerin günümüz koşullarında bir üst düzeyde nasıl yeniden yapılabileceği üzerinde yoğunlaşırdı. Aklı hep bunlarla meşguldü. O nedenle yaşıtlarından çok farklı ve olgundu. Annesinin kendisine "baba" diye hitap etmesi bu yüzdendir. Kürt ulusunun verdiği mücadeleye büyük saygısı ve sempatisi vardı yoldaşın. Sınıfsal bakış açısıyla eleştirdiği yerler olmakla birlikte, pratik olarak durdukları yeri önemserdi.
Savaşımın zindan cephesinden de güçlenerek çıkmıştı yoldaş. 8 aylık zindan sürecinin her aşamasında bir Leniniste layık bir şekilde davrandı. Disiplinli hareket etti, düzenli olarak okudu, yazdı; spor yaptı. Hiçbir zaman moral bozukluğuna düşmedi; daima dinç ve üretken oldu. İç yazışmalarda ve dışarıya yazılan yazılarda hep etkin oldu; görüşleriyle sorunların çözümünde ve yeni ufuklar açmada önemli bir rol oynadı. Gençlik alanının faaliyetlerinin çerçevesinin belirlenmesi ve örgütlenmesi konusunda düşüncelerini burada olgunlaştırdı; "ağız dolusu gülmeyi unutma"dı hiçbir zaman. Düşmanın tüm saldırılarına göğüs germeyi ve her çatışmadan başı dik çıkmayı başardı. Zindandan çıkar çıkmaz, tıpkı Blanqui gibi, yine barikatlara, yine ayaklanmayı ve devrimi örgütlemeye koştu. Gazi'nin ve Taksim'in bütün sokakları onun gür sesini ve militan savaşçılığını bilir. Gezi döneminde, eğer o bir yerdeyse, oraya dair gözünüz arkada kalmazdı; çünkü en iyi şekilde yapabilmek için tüm çabasıyla gayret eder, insanları cesaretlendirir; üzerine aldığı tüm görevleri layıkıyla yerine getirirdi. Her aşamada yeni öneriler sunar, savaşımın gelişimi için öne fırlardı.
Rojava Devrimi ve Kobane'de yaşananlar, yoldaşı derinden etkilemişti. Gençlik olarak Denizlerin Filistin'de yaptıklarını Rojava'da yapmak istiyordu. Bu nedenle oraya gitmek ve devrime katılmak için bir an olsun tereddüt etmedi. Bunun Türkiye ve Kürdistan Devrimi'ni büyüteceğini biliyordu. Nihayet özlemini duyduğu şeylerden biri daha gerçek olacaktı. Che gibi, başka topraklarda devrimin gelişimi için savaşacak, bir komünist olarak devrimin harcına kanıyla canıyla karışacaktı. Hiç kimse onu geri döndüremez, kararından vazgeçiremezdi. Onun adı Umut'tu; umudu büyütebilmek için gitmesi gerekiyordu. Hiç duraksamadı; tıpkı komünarların tarihsel girişimciliği ile öne atıldı. Bulunduğu her alan gibi orayı da etkiledi. Önder bir kişiliğe sahip olduğunu dosta düşmana bir kez daha gösterdi.
Bize bütün bir yaşam boyunca izleyeceğimiz bir örnek bıraktı. Anısı ve mücadelesi bizlerle birlikte sonsuza kadar yaşayacak. Ve gelecek onun gibi, dört dörtlük komünistlerin, "yeni insan"ların örnekleri üzerinden yükselecek. Umudumuzun kızıl bayrağı komünizmin şafağında en yükseklerde dalgalanmaya devam edecek.
Yoldaşı Olmaktan Onur Duyan Bir Leninist