HBDH Yürütme Komitesi, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin yıldönümünde bir açıklama yayınlayarak, “12 Eylül’ün Devamcılarını Tarihin Çöp Sepetine Yollayacağız!” dedi. Yürütme Komitesi’nin açıklaması şöyle:

 

‘70’li yıllara damgasını vuran; sınıf mücadelesinin gelmiş olduğu düzey ve kazanımlar, Türkiye devrimci hareketinin yükselen mücadelesi ve Kürdistan’da ivme kazanan ulusal mücadele oldu. Bu yıllar aynı zamanda, Türk egemenleri ve sermayesinin, koalisyon hükümetlerinin birbiri ardına gidip gelmesi ve sermaye birikim stratejisindeki tıkanma ile yaşadığı ekonomik, siyasal, toplumsal krizin giderek yönetme krizine evrildiği bir süreçti. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi böylesi bir sürecin sonucu olarak ortaya çıktı.

Krizinden çıkış için DB ve IMF’nin yönlendirmesi ile alınan 24 Ocak Kararları’nın uygulanması ve yeniden yapılanmanın gerçekleştirilmesi, ancak işçi sınıfı ve ezilen halkların direncinin kırılması, öncülerinin yok edilmesi ile gerçekleştirilebilirdi. 12 Eylül darbesinin altında yatan temel itki buydu. Bu süreç, Türkiye’nin neoliberal sermaye birikim rejimine eklemlenme sürecidir. Hedef; özelleştirme, işgücü piyasasının disiplin altına alınması, grev yasakları ve sendikasızlaştırma, esnekleştirme ve güvencisizleştirme dalgasıyla emekçi sınıfların tüm kazanılmış haklarını gasp etmekti. Hedef; Kürdistan’da gelişen ulusal kurtuluş mücadelesini bastırmak, Kürt halkının özgürlük arayışını yok etmekti. Hedef; toplumsal uyanışın, kitlelerin devrim ve sosyalizm mücadelesine yöneliminin önünü kesmekti. Özcesi 12 Eylül darbesi, sermayenin egemen sınıf ilişkilerinin yeni birikim stratejisine uygun biçimde yeniden örgütlenmesi ve yeniden yapılanması sürecinin uğrağı, bunun için yapılan yol temizliğidir.

12 Eylül askeri faşist darbesi; sermaye ile emek arasındaki ilişkide köklü bir değişimi, işçi sınıfı mücadelesinin bastırılması ve geriletilmesini tetiklerken, Türkiye ve Kürdistan’da yükselen devrimci mücadeleyi bastırmayı hedeflemiştir. Bunun için Türkiye ve Kürdistan coğrafyası tam anlamıyla açık bir hapishaneye dönüştürülmüş; işkence, katliam, gözaltı ve tutuklama terörü ile devrimci güçler ehlileştirmek, halklar sindirilmek istenmiştir. Amed, Mamak, Metris ve diğer zindanlar, yıllarca süren insanlık dışı uygulamalara ve işkencelere sahne olmuştur. Fakat tüm bunlara rağmen zindan direnişleri eksik olmamış, devrimci ve yurtsever tutsaklar teslim alınamamıştır. Dışarıda ise KÖH, 15 Ağustos atılımını gerçekleştirmiş, Türkiye ayağında 89’ Bahar eylemleri ve işçi ve emekçilerin yeniden mayalanan mücadeleleri gelişmiş, Kürdistan’da yükselen ulusal kurtuluş mücadelesine denk bir mücadele hattı örgütlenemiş olsa da TDH’nin bir bölüğü yenden silahlı mücadeleyi örgütleme düzeyini kazanmıştır. Tüm bunlar, neoliberal saldırı programının hedefine ulaşmasını engelleyen unsurlar olmuştur.

Neoliberalizm, 2002’de AKP iktidarı ile birlikte hız kazandı. AKP iktidarı; emeği sermayenin programına koşulsuz teslim olmaya iten çalışma koşullarını oluşturmuş, özelleştirmeleri hayata geçirmiş ve sermaye programlarının istikrarlı bir şekilde uygulanmasını sağlamıştır. 2016 Temmuz darbe girişimi ve karşı darbe ile birlikte faşist baskı ve terör uygulamalarını da bir üst düzleme çıkarmış; emekçi sınıfların, Kürt halkının, Alevilerin, kadınların, LGBTİ+ların, gençlerin, özgürlük ve eşitlik arayışını hedefe koymuştur. Bugün AKP-MHP faşist iktidarı, sadece ekonomik değil siyasal ve askeri olarak topyekun bir savaş iktidarı olarak karşımızda durmaktadır.

AKP-MHP faşist iktidarı ve Türk sermaye sınıfının “Şimşek” programı olarak kodlanan OVP; 7’den 70’e toplumu yıkıcı proleterleştirme saldırısının bir başka adıdır. Çocuk işçiliğini ve köleliğini yaygınlaştırarak sermayenin azgın ve kanlı sömürüsüne hediye etmekte, emeklileri sefalet ücretinin bile altında bir maaşla yeniden çalışmaya zorlamakta, emeklilik yaşını yükselterek mezarda emekliliği dayatmaktadır. Küçük üreticinin, yoksul köylünün üretim koşullarını bir bütün olarak ortadan kaldırmakta ve çiftçinin arazisine çökmeyi kolaylaştıracak yeni bir mülksüzleştirme saldırısına girişmektedir. Bu program, doğanın tahribi ve ranta açılması konusunda hiçbir sınır tanımamakta, yer altı ve yer üstü kaynaklarını sermayeye peşkeş çekmektedir. İşçi sınıfının varolan tüm kazanılmış haklarını gasp etmenin ve sefalet ücreti olmanın ötesine geçmeyen asgari ücretle, iğneden ipliğe her şeye yapılan zamlarla sermaye için azami sömürü ve karın önünü açmaktadır. Ezcümle sömürüyü azamileştirmeyi, yoksulluk ve sefaleti derinleştirmeyi hedefleyen OVP, tekelci kapitalistler için sermaye birikimini devasa büyütmenin stratejisidir. Türkiye ve Kürdistan halkları, sermayeye değer transferini sağlayan ve sermayenin azgın bir biçimde karlarını yükselttiği bir programla karşı karşıyadır.

12 Eylül’ün açtığı yoldan ilerleyen AKP-MHP faşist iktidarı; Kürt halk önderi Abdullah Öcalan yoldaş üzerinde uyguladığı tecridi, tüm siyasi tutsaklara ve giderek tüm antifaşist ve devrimci muhalefete yaymayı hedefliyor. Türkiye ve Kürdistan bir boydan bir boya özel kuyu tipi cezaevleriyle doldurulmuş ve cezaevleri ölüm kamplarına çevrilmiştir. Devrimci siyasi tutsaklar, tüm ölüm kamplarında 12 Eylül’de olduğu gibi bugün de devrimci irade, kararlılık ve cesareti kuşanarak direniştedir. İmralı sistemi; Kürt halkının, özgür ve eşit yaşama isteği ve mücadelesini yok etme saldırısının adıdır bugün. Türkiye halklarının boynuna bir başka ulusun ezilmesine göz yummasının sonucu olarak asılmış prangadır.

12 Eylül’ün inkarcı, tekçi anlayışı bugün faşist iktidarın Başur ve Rojava Kürdistanı’nda yürütmüş olduğu sömürgeci savaşın harcıdır aynı zamanda. Kürdistan coğrafyası, AKP-MHP faşist savaş makinesinin bir ölüm laboratuvarı misali en acımasız ve şiddetli saldırılarına hedef olmaktadır. Kürdistan boydan boya her gün bombalanmakta, özgürlük gerillasından siviline Kürt halkı hedef alınmaktadır. Kürt özgürlük savaşçıları, bugün sömürgeci faşist Türk devletine karşı Kürdistan’ın tüm parçalarında cansiperane savaşıyor, bedel ödediği gibi bedel ödetiyor. Başur Kürdistanı’nda başlatılan işgal harekatı karşısında, Kürt özgürlük güçleri büyük bir direniş sergiliyor. SİHA’ların, kimyasalların, en gelişmiş savaş araç ve gereçlerinin kullanıldığı bu savaşta, bunca eşitsiz güç ilişkisi karşısında sergilenen direniş ve devrimci savaş hamleleri, Kürt gerilla mücadelesinin yenilmezliğinin ve zaferinin nişanesidir.

Önümüzdeki süreç, ekonomik krizin derinleşmesi, büyük bir toplumsal yarılma ve sömürgeci savaşın daha da büyümesi ile devam edecek. Türk egemen iktidar bloğunun faşist savaş ve terörüne, “Şimşek” Programı olarak ifade edilen OVP’sine Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik mücadelesi set olabilir. AKP-MHP faşist iktidarı ve tekelci kapitalistlerin; Türkiye ve Kürdistan halklarına karşı yürütmüş olduğu topyekun savaş konseptini ancak ve ancak birleşik devrim mücadelesinin büyüterek parçalayabiliriz. Bu temelde HBDH olarak, Türkiye’de emekçi sınıfların boynuna geçirilmiş ilmeği kesmek; Kürdistan coğrafyasındaki işgal ve ilhaka, sömürgeci savaşa dur demek için birleşik devrimi büyütecek, faşizmi yıkacağız!