Dünyada taşlar yerinden oynuyor. Her geçen gün, dünyayı sarsacak gelişmelere uyanıyoruz artık. Son olarak Suriye, iki haftayı bulmayan bir zaman zarfında dinci faşist çetelerin, onların iplerini ellerinde tutan emperyalistlerin, Türkiye ve siyonist İsrail gibi devletlerin avuçlarının içine düştü ve yıkıldı.
Emperyalist devletler, 11 Eylül 2001 provokasyon saldırısıyla ilan edip başlattıkları küresel savaşı, nükleer silahların da kullanılabileceği devletler arası topyekün bir savaşa dönüştürme hazırlığı içinde olduklarını gizlemiyorlar bile.
Tarihin olağanüstü hızlandığını artık çıplak gözle dahi görmek mümkün. Bunun, devrimci durumun bütün dünyaya yayılmasının ve devrimci durum koşullarının kendilerini kabul ettirmelerinin sonucu olduğundan hiçbir kuşku duyulmamalı.
Türkiye ve Kürdistan, bu koşullardan azade değiller. Aksine Türkiye ve Kürdistan, devrimci durum koşullarının toplumsal yaşamın tüm alanlarında baskın hale geldiği, kendilerini kabul ettirdikleri, gelişmelere yön verdikleri ülkelerin başında gelmektedir. Uzun iç savaş ve devrimci durum iki ülke koşullarının temel karakteristiğidir.
İç savaş biçiminde gelişen sınıf savaşı, Türkiye ve Kürdistan'da giderek hem sertleşiyor hem de iki ülkenin tüm sınıflarına, tüm katmanlarına yayılıyor, onları etkisi altına alıyor ve sınıf savaşının içine çekiyor. Başta işçi sınıfı olmak üzere, her toplumsal kesim ve ezilen ulus kendi talepleriyle tekelci sermaye sınıfının, onun politik temsilcisi dinci faşist iktidarın karşısına dikiliyor.
Dinci faşist çetelerin Suriye'de iktidarı ele geçirmelerini kendi zaferi olarak gören dinci faşist iktidar, içeride işçi sınıfının grevleriyle, ücretli emekçilerin eylemleriyle Kürt ulusunun özgürlük savaşıyla, yoksul kitlelerin ayaklanma eğilimleriyle boğuşuyor. Son olarak, Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlü işçiler iki aydan bu yana süren toplu sözleşme görüşmelerinde MESS ve patronların dayattıkları tekliflere karşı harekete geçtiler. Hitachi Energy'nin dört fabrikasında 4 Aralık'ta başlayan grev, kararlılıkla sürüyor. 13 Aralık'ta Schneider Electric'in İzmit ve Manisa; General Electric'in Gebze fabrikalarında binden fazla işçi greve çıktı. Bunun gibi büyük fabrika işçileri, küçük işletme işçileri, inşaat işçileri gibi dağınık, ama sayı olarak azımsanmayacak ölçüde işçi grev, direniş gibi eylemlerin içinde.
Tekelci sermaye sınıfı ve dinci faşist iktidarın gerçek korkusunun kaynağı işte burası. Türkiye ve Kürdistan kurumuş bir bozkıra dönüşmüştür ve en ufak bir kıvılcımın bozkırı tutuşturmasından büyük bir korku duyuluyor. Faşist Bahçeli'nin DEM Parti ve Öcalan'a yönelik yaptığı çağrının nedeni, birleşik devrimden duyulan derin korkudur. Bahçeli ve dinci faşist iktidarın geneli, Kürt halkını devrim mücadelesinin dışında tutarak; “iç cephe”yi sağlamlaştırmak; Suriye'de girişeceği toprak ilhakları savaşına bu şekilde gitmekti.
Çürümüş, yozlaşmış BAAS iktidarının tek kurşun atmadan, geri çekile çekile teslim ettiği Suriye'deki durumdan dinci faşist iktidar bir “zafer” havası estirmeye çalışıyor. Oysa, Türkiye tekelci kapitalizmi, cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük ve en derin ekonomik krizinin içinde. Burjuva toplum ciddi bir çürüme, yıkım ve çöküş yaşıyor. Dinci faşist iktidar, bu gidişi toprak işgalleri, Halep dahil Suriye'nin kuzey batı bölgelerini, Rojava'nın geniş bir bölümünü ilhak ederek durdurmaya çalışıyor. Böylece, içeride işçi sınıfının, ücretli emekçilerin, yoksul kitlelerin, Kürt ulusunun düzene karşı mücadelesinden ortaya çıkabilecek bir kıvılcımı etkisizleştirmeye çalışıyor.
Dinci faşist iktidar ve faşist devlet amaçlarına ulaşabilecek mi; birleşik devrim tehlikesini savuşturabilecekler mi? Dünyada devrimci durum var. Hiçbir burjuva hükümet yarınından emin değil ve daha önemlisi, bu süreç hızlanarak devam ediyor. Türkiye ve Kürdistan sarsılmakta olan emperyalist-kapitalist zincirin dışında değil; aksine tam ortasında. Dolayısıyla, devrimci durumun emperyalist-kapitalist devletler üzerindeki yıkıcı etkisinden yakasını kurtarması, kendini sıyırması mümkün değil.
Dünyada ve Türkiye'de büyük devrimci gelişmelerin eşiğindeyiz. Hiçbir burjuva iktidar yarınından emin değil ve Türkiye'nin dinci faşist iktidarı bunların başında geliyor. Devrimci durum koşullarında devrimcilerin, komünistlerin ilk ve başlıca hedefi, işçi sınıfını, emekçileri, yoksul kitleleri iktidara taşımak; onlara iktidar hedefini göstermek, iktidarın burjuvazinin elinden alınabileceğini ve alınacağını anlatmaktır. İktidarın bir devrimle, birleşik devrimle ele geçirilmesi ve emeğin iktidarının kurulması için koşullar en olgun haline geliyorlar. “İktidarı ele geçirmenin koşulları yok” demek, burjuvaziye yardım etmektir; “sol” adına burjuva sınıf adına hareket etmektir.
Büyük devrimci gelişmelerin eşiğinde olduğumuz bu süreçte işçi sınıfına, ücretli emekçilere, yoksul kitlelere ve özgürlüğe susamış Kürt ulusuna kurtuluşun bu tek ve gerçek yolunu gösterelim.