İstanbul Çatalca'da bulunan Polonez Et Ve Sucuk fabrikasında çalışan işçiler kölece çalışma koşullarını bir nebze de olsa iyileştirebilmek için Tek Gıda İş Sendikası'na üye oldular.
Polonez patronu için kârlarına kâr katmasını sağlayan işçilerin sendikalı olması, onlara birkaç bin lira fazla ödeme yapması, zorla mesaiye bırakmasının engellemesi, mesai ücretlerinin ödenmesi izin günlerini kullandırması ve hatta son derece gereksiz bir masraf olarak gördüğü işçi sağlığı iş güvenliği tedbirlerinin göstermelik de olsa bir kısmını uygulaması demekti ki, buna asla izin vermemeliydi. Ve hemen bir sınıf bilinciyle işçilerin sendikalı olmasını önleyecek her yolu kullandı. Sendikalı işçileri caydırmanın en etkili yollarından biri fabrikada sendikalı işçi bırakmamaktı. Ve 146 sendikalı işçiyi işten çıkardı.
İşçiler sendikal hakları için fabrika önünde eyleme geçtiler.
Tek Gıda İş üyesi işçiler patronun tehditleri polis saldırısına rağmen 53 gündür işlerine dönme mücadelesi veriyor.
Polonez patronu ise tehdit ve baskılarına, saldırılarına ve kaçak işçi çalıştırma girişimlerine devam ediyor. Hatta herkesin gözü önünde fabrikayı bir çalışma kampına çevirmek için işçilere koğuşlar yaptırmaya bile başladı.
Çalışma Bakanlığı tarafından Polonez işçilerinin Tek Gıda İş Sendikası'na üye oldukları ve çoğunluğu sağladıklarını ve sendikal nedenle işten atıldığını tespit etmesine rağmen Polonez patronuna para cezası verilmesi dışında hiçbir yaptırımda bulunulmazken, Anayasal haklarını kullanan işçiler basın açıklaması yapmak isteyince yolu kapatınca karşılarında çevik kuvvet ekiplerini buluyor. Darp ederek gözaltına alınıyor.
53 gündür mücadele eden Polonez işçilerine dün sabah saatlerinde fabrika giriş yolunu kapatarak işçi servislerinin girişini engelledi. Ve yine karşısında polisi buldu.
Çatalca İlçe Emniyet Müdürü Polonez işçilerini "Sizin hakkınızda adli işlem yaptığım zaman yarın bir tanenizin çocuğu zeki olsa bile bu yüzden işe giremez" diyerek tehdit etti.
Ardından polis işçilerin yüzlerine biber gazı sıkarak ve kafalarına vücutlarına büyük hiddetle cop vurarak yaraladı. Biber gazı sıkılan işçiler baygınlık geçirdi.
Hangi işyerinde olursa olsun işçiler haklarını aradıklarında karşılarında polisin-jandarmanın şiddetiyle karşılaşıyor.
İşçinin maaşını mesaisini ödemeyen, izinlerini gasp eden dahası en koşullarda insanlık dışı koşullarda, dahası hayatı hiçe sayılarak en tehlikeli işlerde öldüresiye çalıştıran, sendikaya asla tahammül edemeyen patronlar, işçileri işten atıyor. İşçiler haklarını aradığında eyleme geçtiğinde karşılarında bizzat patron tarafından talimat verilen polisin-jandarmayı buluyor. Polis jandarma işçilerin haklı mücadelesini sonlandırmak için psikolojik ve ve fiziki her türlü engeli şiddeti en katı en istikrarlı şekilde uyguluyor.
Bunun yüzlerce örneğini yaşadık ve yaşamaya da devsm edeceğiz. Çünkü kapitalist sistemde devletin varlık nedeni sermayeyi korumak. Her ne kadar Anayasa, yasalar, uluslararası sözleşmeler varsa da, bunlar işçinin emekçinin haklarını korumak amaçlı değildir. Aslolan sermayenin egemenliğidir ve sermayenin aleyhine bir durum söz konusuysa hiçbir kural yasa anayasa işlemez. Türkiye'de sermeye-devlet ilişkileri öylesine iç içe girmiştir ki, hatta sermaye devlete öylesine hükümetmektedir ki, bir emriyle polisi, jandarması, valisi, kaymakamı, yargısı patronun talimatlarını eksiksiz yerine getirir. Bunu en sert şekilde uygular.
Urfa'da Özak işçileri BİRTEK-SEN oldukları için işten atıldığında patronun tehditleri saldırıları, kaçak işçi çalıştırması ve devletin Özak patronuna karşı hiçbir girişimi olmazken, işlerini geri almak için mücadele eden işçilere karşı devlet polisiyle, zabıtasıyla, valisi kaymakamı neredeyse tüm kurumlarıyla Özak işçilerine karşı patronun emrinde olduğunu açıkça göstermişti.
Daha birkaç hafta önce CarrefourSA Esenyurt Depo işçilerine polisin saldırırken "Size Sabancı'nın selamını getirdik" demeleri bunun en açık kanıtlarından biriydi.
Yine Fernas Madencilik'te Bağımsız Maden İş Sendikası'na üye oldukları için önce işyeri temsilcisi, ardından sendikaya üye olan işçiler işten atıldı.
Fernas Madencilik'te de işçilerinin karşısında bu kez patron olarak bulunan kişi AKP milletvekili Ferhat Nasıroğlu vardı. Nasıroğlunun talimatıyla işçiler jandarma tarafından önce maden önünden uzaklaştırıdı. Gecenin bir yarısı yine talimatla gözaltına alındı.
Çocuklarına, kardeşlerine, eşlerine, babalarına destek için maden ocağı önüne gitmek isteyen ailelerin önüne barikatlar kuruldu. Yaşlı, kadın, çocuk demeden günlerce boyu kavurucu sıcak altında aç susuz bekletildi.
Hakkını arayan işçilere kin, nefret, şiddet dolu sermaye-devlet işbirliğinin sınıfsal saldırısına karşı, işçilerin de sınıfsal birliğini ve kararlığını da görüyoruz.
İşçiler üreten, zemginlikleri yaratanların bir sınıf, karşılarında duran sermaye-devlet ikilisinin de işçilerin yaratıkları zenginlikleri gasp eden, onları öldüresiye çalıştıran, günde bir ekmek fazla isterse her türlü şiddeti uygulayan sınıf olduğunu anladıklarında nasıl bir güç olduklarını da ve haklarını aldıklarını da görüyoruz.
İşçisiyle, emekçisiyle, köylüsüyle, insan onuruna yakışır bir yaşam kavgası bir çok yerde sürüyor. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır sözünün gerçekleşebileceğini gösteren küçük örnekleridir bunlar.
İşçi sınıfının nihai kurtuluşuna giden bu yolda insanca yaşayacak ücret, insanca bir yaşam için mücadele eden ve yol gösteren Polonez işçileri, Fersan işçileri, CarrefourSA'ya işçileri başta olmak üzere tüm işçi ve emekçilerin mücadelesine selam olsun.
Yaşasın İşçilerin Mücadele Birliği!