Sibaş işçisi Halime Ulutaş’ın, eylemlerinin 40. gününde gazetemize gönderdiği yazısını paylaşıyoruz.

“Bugün Mehmet Özer abimizin dediği gibi, “gül direnişimizin” 40. günüydü ve bizler için farklı bir deneyimdi.

Hayatımızda ilk defa hakim karşına çıktık. Burada anayasal hakkımız olan sendika üyeliği yüzünden işimizden olduğumuzu kanıtlamak için tanıklık yaptık. Hepimiz çok heyecanlıydık. Ama işten çıkarılan her bir arkadaşımızın yüzünde kocaman umut dolu gülümsemeler vardı. Umutlu ve mutluyuz çünkü haklıyız. Mahkeme başlamadan önce arkadaşlarımızla gülüp sohbet ediyorduk. Bizi burada da yalnız bırakmayan ve bu süreçte tanıdığımız bize moral veren dostlarımızla da muhabbet ettik. Bazen gözlerimizle birbirimize destek oluyorduk tek bir kelime etmeden. İnsan burada aile oluyor...

Bu sürece gelmeden önce size hayatımızda neler oldu, bu süreç nasıl başladı ve bize neler kattı bunu anlatmak isterim.

Bizler küçük ve sessiz ve bir o kadar güzel olan Akçakonak Köyü’nde (şimdilerde mahalle olarak geçiyor) yaşıyoruz. Ve burada faaliyet gösteren turşu fabrikası Sibaş’ta çalışıyordum 1 yıl öncesine kadar. Burada çalıştığımız süre içerisinde kötü çalışma koşulları, maaşlarımızdaki yetersizlik ve en önemlisi insan olarak değer görmemiz bizi bir arayış içine soktu. Bizler emeğinin ekmeğinin değerini bilen insanlarız. Çalışıp emek veriyorsak, bunun karşılığını da isteriz doğal olarak.

Bizler çok şey istemedik, hakkımız olanı istedik. Ve bu fırsatı sendika ile kendimiz yaratacaktık. Tek Gıda İş Sendikası’na üye olduk. Yetki alabilmek için belli bir sayıda arkadaşımızın üye olması gerekiyordu. Biz de arkadaşlarımızla bu konuda fikir alışverişi yaptık. Sendikalı olmanın bize neler katacağını anlattık. Ne yazık ki anayasanın bize verdiği bu hakka sahip olabilmek için biz gizlice çalışmalar yürüttük. Zaten patronlar sendikadaki örgütlenmemizden haberdar oldular ve ilk etapta 8 arkadaşımızı işten çıkardılar. Bu arkadaşlarımızı çıkarmalarının nedeni bizim gözümüzü korkutup geri adım atmamızı sağlamaktı; tam tersi etki yarattı. Çıkarılan 8 arkadaşımız da sevilen insanlardı ve arkadaşlarımızdı. Bu da bizi mücadele etmeye yöneltti.

Sendikalaştığımız süreçte işveren ve işverenin müdürleri şefleri bizlere baskı uyguladı. Bazı arkadaşlarımızdan e devlet şifrelerini istedi vermezlerse işten çıkarmakla tehdit etti ve şifrelerini vermeyen arkadaşları işten çıkardı. İçerdeki arkadaşlarımızı üyeliklerinden istifa ederlerse işten çıkarmayacaklarını ama istifa etmezlerse işten çıkaracaklarını söyleyip korkuttular. İşten çıkarılan arkadaşlarımız dışarıda işten çıkarılmayan arkadaşlarımız da içeride bir mücadele içindeydiler. Ve nihayetinde yetki belgesi için gerekli sayıyı topladık. En son olarak da 14 arkadaşımız sendika üyesi olduğu için işinden oldu. Ve biz de bundan sonra oturma eylemi yapmaya karar verdik. Çünkü 80 arkadaşımız haksız yere işinden oldu. 40 gündür de fabrika önünde oturma eylemi yapıyoruz.

İşimizi geri istiyoruz. Ne olursa olsun 80 arkadaşımız ile işe iade edilene kadar direneceğiz. Sendika üyesi olmak ve hakkını aramak bize o kadar çok şey kattı ki, her durumda kazanan bizler olacağız. Her durumda mücadele etmeyi öğrendik. Haklıysan susuyorsan, en büyük kötülüğü sen kendine yapıyorsun demek. Çünkü zaten haksızlığa uğrayıp hiçbir şey yapmıyorsan, sen baştan mücadeleyi kaybetmişsin demektir. Bir kere kendin için, arkadaşların için ve gelecek nesiller için mücadele etmeye başladıysan, bundan sonra seni kimse tutamaz.

Sanırım doğru bildiğin bir şeyi yapmaya başladığında artık kim nerde bir haksızlığa uğruyorsa, ona müdahale etmeden duramıyorsun. Mücadele etmek bulaşıcı bir güzellik. En önemlisi kendi yaşadığın o dünyadan çıkıp, farkına varıyorsun farkındalıkların. Bu dünya sana ait değil, sana emanet edilmiş gelecek nesiller için… Ve onlara da güzel adaletti bir dünya bırakmak lazım.

Bizler işçi sınıfıyız. Bu mücadelenin içinde yer almaktan yana tuttuk safımızı. Biliyorum ve inanıyorum haklı bir mücadele içinde olan bizler er ya da geç kazanacağız. Direnerek Kazanacağız, Birleşerek Sesimizi Duyuracağız. Sesimiz Çığ Olup, Bize Sağır Olan Patronların Kulaklarında Yankılanacak…”