"YA BİR YOL BULACAĞIZ YA BİR YOL AÇACAĞIZ!"

"Kapitalizmi ancak mücadelesini kendi emeği ile yoğuran örgütlü insanlar yıkabilir"

İşçi Temsicileri Konseyi Girişimi olarak, İzmir Karşıyaka Boyoz Akademi'de "Ya Bir Yol Bulacağız Ya Bir Yol Açacağız!" şiarıyla gerçekleştirdiğimiz 2.Serbest Kürsü'de işçi sınıfı olarak sorunlarımızı ve çözüm önerilerimizi konuştuk. İstanbul'dan gelen işçiler de benzeri bir çalışma yaptıklarını söylediler. İş yerlerimizde, mahallerimizde, iş kollarımızda, şehirlerde bir araya gelip komitelerimizi oluşturmak ve yaşamımızı, geleceğimizi bizim belirleyeceğiniz örgütlenmeler yaratmak üzere kararlar aldık.

 

İzmir'de çalışan ve yaşayan işçiler olarak 28 Nisan'da "Kriz ve İşçi Sınıfının Çözümleri" konulu Serbest Kürsü gerçekleştirmiştik. Bu etkinlik sonunda maddeler halinde neler yapmamız gerektiğine ilişkin somut hedefler belirlemiş ve "İşçi Temsilcileri Konseyi Girişimi olarak yolumuza devam edelim" kararı almıştık. Kararlarımızdan biri de Serbest Kürsü'nün 2. etkinliğini yapmaktı.

İş yerlerinde, mahallelerde semtlerde, sanayi bölgelerinde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.

7 Temmuz Pazar İşçi Temsilcileri Konseyi Girişimi olarak İzmir Karşıyaka Boyoz Akademi'de "Ya Bir Yol Bulacağız Ya Bir Yol Açacağız!" şiarıyla 2. Serbest Kürsü etkinliğimizi yaptık.

Toplantı salonumuzun giriş kısmındaki panoya eylemde, direnişte olan, grev kararı asan işçilerin resimlerini astık.

Kimileri yanı başımızda gidip gördüğünüz konuşup kucaklaştığımız bir emek yoldaşlığı kurduğumuz işçilerdi. Sibaş, Aliağa, Çiğli işçileri, İstanbul'dan gelen Kenan Güngördü gibi...

Kimileri ise başka şehirlerde bizim gibi yaşamak için mücadele eden işçilerdi. Tüpraş gibi... Kimisi ise greve çıkmak üzere olanlar... Resimlere baktım.. Kimisi gülen, kimisi öfkeli, kimisi yumruğu havada kararlı... Resimlere bakarken o duygular insana geçiyor haliyle. Bu görünümleri dışında ortak tek bir mesaj vardı. "Üretiyoruz, emek veriyoruz ve yoksulluk ve yoksunluğun, gelecek kaygısının olmadığı insanca bir yaşam istiyoruz!"

Etkinlik saatimiz geldiğinde İşçi Temsilcileri Konseyi Girişimi Hazırlık Komitesi'nde görev alan arkadaşlar bizi salona davet etti.

Salona girdiğimizde sahnenin üzerine yine “İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır" sloganı yazılı pankart asılmıştı.

Bunun 200 yıl öncesine ait bir slogan olduğu yazıyordu ilk etkinlik çağrısında... 200 yıldır dünyanın her yerinde açlık, sefalet, yoksunluktan kurtulmak için çabalıyoruz...

Sahnenin yan duvarında büyük boy etkinlik afişi asılıydı. Bunun üzerine daha küçük bir Afişte "Dünya Emeğin Olacak" sloganı yazılıydı.

Yani biz işçilerin sefalet yoksunluk içinde değil, insana yaraşır bir yaşamı olan bir dünya...

İşte o dünyayı kurmak için bir araya gelmeye güçlerimizi birleştirmek için buradayız.

Hazırlık Komitesi masada yerini aldı. İşçi sınıfının kurtuluşu mücadelesinde yaşamını yitirenler için saygı duruşuna davet ederek etkinliği başlattı.

İlk olarak Sibaş işçisi iki kadın arkadaşımız Meral ve Halime "Sibaş'a işçiler halaylarla girecek" sloganıyla geldi kürsüye.

Sendikalı oldukları için işten 80 işçinin atıldığını ve 192 gündür fabrika önünde olduklarını, 5 Temmuz'da işçilerden bir kısmının işe iade mahkemesini kazandığını bir grup arkadaşlarının da gelecek ay mahkemesi olduğunu söylediler.

Bir çok zorlukla karşılaşmalarına sayıca azalmalarına rağmen morallerini bozmadan mücadele ettiklerini anlatan Sibaş işçileri, "Sendikalı olduğumuzda, eyleme başlayınca bir çok şey öğrendik. Ama ne yazık ki şunu da gördük. Patronlar bilinçli işçi istemiyor. Kendilerini zorlamayan, istenilen her şeyi kabul eden işçiler istiyor. Tüm yaşadıklarımıza rağmen kararlılıkla devam edeceğiz ve kazanacağız" dediler.

Çiğli Belediyesi işçisi Baransel Güler, “İşçilerin mücadelesinde örgütlülüğün karşısında hiçbir güç duramayacak. Çalışarak akciğerini kaybeden bir babanın oğluyum ama onurlu bir babanın oğluyum. Devrimcilerle tanışmamı sağlayan polisler oldu. Zeynel Mertoğlu arkadaşımız açlık grevine başladı. Bir masa iki sandalye koyduk. Polis müdahale etmeye çalıştı. Bir masamıza tahammül edemediler. Düşünebiliyor musunuz polisin müdahalesi sonucunda devrimci işçilerle tanışabildim. İyi ki tanışmışız, bugün bizim gibi işçilerle buluştuk burada” dedi.

Zeytinburnu Belediyesinden KHK ile ihraç edilen Kenan Güngördü: “Mücadeleye başlarken bir işçiydim, milyonlarca işçiye ulaştım. O kadar zalimler ki mücadele ettiğim yerdeki ağacı bana gölge veriyor diye kestiler. 464 gündür her yerdeyim. İl il, fabrika fabrika geziyorum. Binlerce işçiyi ziyaret ettim. Hepsi öfkeli" dedi. “13 yıldan sonra aniden işten atıldım ve neden atıldığımı söylemediler" diyerek nasıl işsiz bırakıldığını anlattı. Eyleminin ilk günü polis kaldırmaya geldiğinde “Siz benim buradan cesedimi alırsınız ancak” dediğini söyleyen Güngördü, “Son nefesime kadar onlarla mücadele edeceğim. Onlar benim huzurumu kaçırdı, ben de onları rahat bırakmıyorum. Evlerinin önüne kadar gittim ve teşhir ettim. Birlikte hareket edelim , samimi olalım. Tarihe adım onurlu bir şekilde yazdıracağım. Tarihe onlar ise alçak ve onursuz olarak geçecek” dedi.

İstanbul Silivri Bölgesinden Kale Kayış işçileri adına Alihan Artürk, "Biz fabrikadaki koşullar nedeniyle sendikalı olduk. Bir çok şey de öğrendik" dedi. Sendikanın işçinin çıkarlarından yana olması gerektiğini söyleyen Artürk, "Greve çıkanların kendi içlerindeki birliğini korumaları gerek biz sendikayı zırh olarak gördük ve yanıldık. Güç işçilerin kendi birliğinden gelir, kendi gücümüzün farkında olalım” dedi.

Makine imalatı işçisi de dayanışma ağları kurulması gerektiğini vurguladı. "Kapitalizmi ancak mücadelesini kendi emeği ile yoğuran örgütlü insanlar yıkabilir" dedi.

Bir tekstil işçisi ise “Sınıf yoldaşlarımla birlikte olmak için buraya geldim. Sendikalı değilim. 15 yıllık tekstil işçisiyim. Mesleğimi bıraktım. İşçinin emeğine saygı yok. Çalışma kapasitemiz günlük çalışma kapasitesinin çok üzerindeydi. Çalışma koşullarından bitmek üzereydim. Psikolojik baskı yapan patron yüzünden işimden oldum. Öz güvenimiz olsun ki özgür olalım” dedi.

İnşaat işçisi Yusuf “Hani çöken sektör var ya" diyerek inşaat sektöründeki çalışma şartlarını anlattı. “İhtiyaçtan fazla üretim olması, yatırım yapacak kişilerin olmaması sonucu şirketler iflas gösteriyor ve bunların sonuçlarına biz işçiler ödüyoruz. İşçi sınıfı olarak milyonlarız. Bazı siyasi partileri desteklemek zorunda kaldık. Umudumuzu onlara bağladık. Buradaki komite, siyasi partilerden daha çok umut veriyor bize. Bilinci örgütleyebilecek kadar güçlüyüz. Nasıl ki, 'kahrolsun emperyalizm' dediğimizde emperyalizm kahrolmuyorsa 'kahrolsun patronlar' diyerek de patronlar kahrolmayacak” dedi.

Part- time çalışan kadın işçi arkadaşımız “24 yaşındayım. 9 Eylül Üniversitesinde İlahiyat Fakültesi öğrencisiyim. Emekçi bir ailenin 5 çocuğundan biriyim. Zorluklar nedeniyle ailemi göremiyorum. Şuana kadar hep mücadele etmek zorunda kaldım. Öğrenciler çalışmak zorunda değiller, köreliyoruz böyle. Ücretsiz eğitim istiyoruz" dedi ve sözlerimi Mezopotamya kadınlarının sloganı olan zılgıtla bitirdi.

Metal işçisi arkadaşımız ise “fabrikada çalışma koşulları zor, mobbing var. Herkes ortak bir şekilde tepki vermeli. Birlikte ve güçlü hareket etmeliyiz. Birlikteliğimizi örgütlülüğe dökemeyince her koşulu kabul etmek zorunda kalıyoruz. Ortalıkta dolaşan sözlere bakarsak; ‘Suriyeliler geldi işimizden olduk, daha uzun çalışır olduk’. Sorun Suriyelilerin varlığı değil biz birlik halinde ve bilinçli olmadığımız için iş gücümüz elimizden gitti" dedi.

Ağaç mobilya işçileri komitesi adına gelen işçi arkadaşımız ise "İşçi, dosta güven, faşizme korku salandır. Bizden korkuyorlar. Onların istediği gibi bir işçi olmayacağız. Haklarımız gasp ediliyor. Kazalarda ölüyoruz. Tek kurtuluşumuz devrim. Ailemizi, arkadaşlarımızı örgütleyeceğiz. Bu işçi kıyımını durdurmazsak işçinin sonu olur" diyerek örgütlenmenin önemini vurguladı.

Otomotiv sektöründen Harun arkadaşımız “Sanayi işçisiyim. Hepimiz farklı sektörlerdeyiz ama işçiyiz sonuçta. Bir zamanlar çocuk işçiydim. Çocuk işçi olunca her şey daha zor oluyor. Dayak, küfür, düşük ücret. Şimdi daha iyi durumdayım ama bu çocuk işçilik bitti demek değil. Giderek artıyor üstelik. Diğer yanıyla babam beni okutmadı, ben çalıştım. Ablam okudu, tarih öğretmeni oldu ama işsiz. Sorun çocuk işçilerin düşük ücretle çalışması ya da çok çalışması değil, asıl sorun çocuğun çalışmak zorunda olması" diyerek çözümün de işçilerin örgütlenmesinde olduğunu söyledi.

Saya işçisi İbrahim, “Sendikasız, örgütsüz, güvencesiz işçileriz. Patronlar işçileri bedava çalıştırmanın yollarını arıyorlar. İşçi sınıfının bir bütün olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Ön yargıları bırakalım, nerede bir mücadele varsa orada olalım destek verelim, güçlendirelim, güçlü olalım” dedi.

Etkinlik, Şahin Başaraner arkadaşımızın ortaklaşılan maddeleri aktarması ve okuduğu güzel bir şiirle ve tabii ki toplu bir fotoğraf çekimiyle sona erdi.

Bir İşçi